Eski köye yeni âdet sürdürülebilir mi?

Güncelleme Tarihi:

Eski köye yeni âdet sürdürülebilir mi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 11, 2021 07:00

Gün geçmesin ki kendimizi yeni bir bilginin, buluşun, akımın, icadın etkisinde bulmayalım. Hangi ara ve neden Anadolu’nun kadim bilgisi yerini permakültüre bıraktı? Yüzyıllardır kendi içinde yaşam döngüsünü sürdüren köyler sanki yeni bir şey gibi ‘sürdürülebilir köy’ diye etiketlenirken her gün, her şeyi yeniden öğrenerek vakit kaybetmiyor muyuz?

Haberin Devamı

Erzincan’ın Kemaliye ilçesinde 80’lerindeki bir nine bizi etrafına toplamış, bahçesini anlatıyordu... Kelimesi kelimesine hatırlamasam da özü şöyleydi: “Güneş erkektir, topraksa dişi. İkisi bir araya gelmeyince bahçe olmaz. Domatesi, soğanı, salatalığı ayırmayacaksın. Onları yakın ekeceksin. Birbirlerini çok severler. Bunların arasına fasulyeyi, kabağı, mısırı koymayacaksın. Hiç anlaşamazlar. Fasulyeyle mısırı ayırmayacaksın. Onlar birbirine âşıktır…”

Yaşlı ninenin anlattıkları daha sonra ‘permakültür’ ismiyle çıktı karşıma. Yurtdışından uzmanlar getirilip atölyeler düzenlendi. Kitaplar elden ele dolaştı, küçüklü büyüklü denemeler yapıldı. Ama bir şey eksikti! Yerelin bilgisi...

GEÇ KALMADIK!

Bu topraklarda tarımın icat edildiği, binlerce yıl geriye uzanan ve deneyimle aktarılan bir tarım geleneği olduğu nedense göz ardı edildi. Oysa bu bilgilerin birçoğu hazine değerinde. Üstelik bunu bir yabancıdan ya da kitaptan öğrenmek de pek mümkün değil. Deneyim, doğanın sunduğu koşullara göre vadiden vadiye, ovadan tarlaya değişen bir şey. Yerel deneyime de kitaplara ve yabancıların bilgilerine verildiği kadar kıymet verilseydi hem kökü çok derinlere inen bilgiler kayıt altına alınacak hem de eskiyle yeninin karışımından çok daha güzel sonuçlar çıkacaktı... Ama yine de geç kalmış sayılmayız. O bilgi, üstü biraz tozlanmış olsa da Anadolu’da halen duruyor.

Haberin Devamı

Günümüz hayat biçiminin geçmişin deneyimine tepeden bakan havasını yansıtan bir başka haber de geçen gün düştü önüme: “Türkiye’nin ilk sürdürülebilir köyü AB hibesi kazandı.” Tüm medyada projenin pazarlaması böyle yapıldı. Oysa burası insanlığın ilk köylerinin kurulduğu topraklar. Çatalhöyük’ten bu yana evler kerpiçten yapılıyor, sofraya aynı ürünlerin kombinasyonları konuyor. Yaşamın kesintisiz devam ettiği yüzlerce yıllık köyler Anadolu’nun dört yanında halen ayakta. Köy demek sürdürülebilir yaşamın kendisidir...

Öyleyse kendinden öncekileri bu denli yok sayma iddiası niye? 4.5 milyar yaşındaki gezegenin tarihini dahi 2.000 yıl öncesinden başlatan türümüzdeki bu kibir ve üstenci bakış, doğanın ve onun insana dair sorunlarını çözebilir mi? Binlerce yıllık deneyimin doğruladığı bilgiler elbette ki kitaptan da olsa pazarlama tekniklerinden de olsa yine doğrulanacak, yerini bulacaktır. Ama kaybedilen zaman ve bazı hataların telafisi olmayacaktır.

Haberin Devamı

Doğa koruma çalışmaları yaparken yaşadığım örnekle bitireyim... Urfa Birecik’te sayısı 100 civarında kalan kelaynakları korumak için çalışıyorduk. Yabancı biliminsanları da destek veriyordu. Yuvalara bir kayasansarı dadandı, kuşların yumurtalarını yiyordu. Konuyu İngiliz biliminsanlarına ilettiğimizde gelen cevap “Hemen yok edin onu!” oldu. Çok şaşırmıştık. “Bir canlıyı kurtarmak için başka bir canlıyı öldürmek bizim anlayışımızla bağdaşmıyor” ile başlayan yanıtımızla uluslararası işbirliği bozulmanın eşiğine gelmişti.

Anadolu’da biraz araştırma yapınca, benzer bir sorunu Kapadokya bölgesinde güvercincilerin yaşadığını tespit ettik. Bir köpek bağlayıp sorunu çözüyorlardı. Köpeğin kokusu bile kayasansarını yuvalardan uzak tutuyordu. Kafeslerin yanına bağlanan iki köpekle kelaynakların sorununu çözdük. Yabancılar da çözümün basitliğine teslim oldular.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!