‘Doğayı ciddiye ve merkeze aldığımızda bir arada yaşamak daha mümkün olacak’

Güncelleme Tarihi:

‘Doğayı ciddiye ve merkeze aldığımızda bir arada yaşamak daha mümkün olacak’
Oluşturulma Tarihi: Nisan 10, 2022 07:00

BAYETAV geçen hafta, KONDA ve SAM işbirliğiyle yaptığı “Türkiye’de Bir Arada Yaşarız” adlı araştırmanın sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Görüşmecilerin çoğu birçok konuda ayrışsa da siyasi çekişmelerdenziyade doğanın gündemimizde olması gerektiği konusunda hemfikir. BAYETAV Genel  Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kentel: “Bu o kadar hayati bir mesele ki… Herkes bunu çok iyi biliyor ve bunu kaybetmeyi göze alamıyor. Alevi, Sünni, laik ve dindar kadınlar nasıl kadına yönelik şiddet karşısında ortak bir platformda bir araya gelebiliyorlarsa, doğa için bir araya gelmenin de imkânsız olmadığı anlaşılabilir.”

Haberin Devamı

Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV) 2021’in yaz aylarında başladığı “Türkiye’de Bir Arada Yaşarız” araştırmasını geçen hafta tamamladı. KONDA ve SAM araştırma şirketleri tarafından iki koldan yürütülen çalışma kapsamında 12 bölgede, 67 ilin merkez dahil 286 ilçesinde, 2.132 kişiyle telefonla görüşmeler yapıldı. İstanbul’da 62 derinlemesine görüşme; İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Kayseri, Erzurum ve Diyarbakır’da da 12 odak grup toplantısında katılımcılarla yüz yüze görüşüldü. “Toplumda siyasal üst dilin yarattığı bir kutuplaştırma söz konusu. Bir arada yaşamanın en mümkün yoluysa doğayı daha ciddiye ve merkezimize almaktan geçiyor” diyen BAYETAV Genel  Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kentel’le araştırmanın sonuçlarını konuştuk...

*Bu araştırmayı yapmaya nasıl karar verdiniz?
BAYETAV olarak felsefemiz, ‘bir arada yaşama’ kapasitesini güçlendirmek için elimizden gelen çabayı göstermek. Dolayısıyla bu kapasiteyi anlamak için bu araştırmayı tasarladık.

* Her toplumun kendi içinde ayrıştığı noktalar oluyor. Bizde hangileri öne çıkıyor?
Her ne kadar siyasallaşmış kimlik dillerinde Sünni-Alevi, Türk-Kürt, laik-dindar, kadın-erkek gibi çok tekrarladığımız kimlikleşmeler söz konusu olsa da aslında insanlar gündelik hayatta çok daha fazla farklılığın tecrübesini yaşıyor. Geleneksel, modern, zengin, fakir, narin, sert, baba, oğul, genç, şoför, anne, memur, sakat gibi aklınıza gelecek her türlü sıfatla yan yana veya karşı karşıya geliyorlar. Bir insanın bütün bu bileşimle ‘doğal’ olan halinden bir parçasını yok sayarsanız, o özellik o bedenin acıdığı yer haline geliyor. Birinin cemevine, başörtüsüne, anadiline, bedenine saygı göstermezseniz bu özellikler öne çıkıyor. Ama son yıllarda en çok ön plana çıkan ayrım siyasi alanda. İktidar ve muhalefet yanlıları diye şekillenen bu farklılık, geçmişten gelen yüklerden, yara açan ‘yok saymalardan’ besleniyor.

Haberin Devamı

‘Doğayı ciddiye ve merkeze aldığımızda bir arada yaşamak daha mümkün olacak’


‘En az buralı görünen...’

* Toplumdaki kutuplaşmaları besleyen unsurlar neler?
Bunun birden çok nedeni var ama araştırmadan çıkan sonuçlara göre geçmişin travmaları, yaşanmış ve nesilden nesile aktarılan acı tecrübeler, kültürlere işleyen önyargılar çok önemli bir yer tutuyor. Her kesimde bariz bir endişe, korku ya da
güvensizlik söz konusu. Bunlar başkalarıyla karşılaşma ya da buluşmaları da zayıflatıyor. Kutuplaşmayı besleyen bir başka unsur da adalet. Taraflar arasındaki örneğin ekonomik seviye, sosyal güç farkı uçuruma dönüştüğünde öfke ve nefret de
büyüyor. Ancak bu nefret illaki sınıfsal olarak anlatılmıyor. Örneğin herkesin zengin ve güçlü olmak istediği bir ortamda başka bir kültüre, etnik gruba ya da dine mensup birinin zenginliği daha çok göze batıyor. Suriyeliler bunun en bariz örneği... ‘En az buralı’ olarak görülen insanlar arasında daha zengin olanlar karşısında kolayca öfke ve nefret büyüyebiliyor.

* Görüşmecilerin çoğu kendilerine uzak bulmalarına rağmen gündelik hayatta farklı gruplar hakkında olumlu hikâyelere sahipler. “Askerdeyken aileme bir Yahudi baktı”, “İş açarken Alevi arkadaşım destek oldu” gibi...
Görüşmeci bir yandan kamusal alanda var olan kimlikleşmelerin etkisi altında. Yani kendisi de farkında, sözünü ettiği insanlar birileri (hatta kendisi) tarafından da gerektiği zaman ‘öteki’ olarak tanımlanıyor. Ama diğer yandan gündelik hayatın karşılaşma, iç içe geçme dinamikleri var ve bu düzeyde bir sorun olmadığını anlatıyor. Çünkü biri üst dilin yani kamusal-siyasal alanın kutuplaştırıcı özelliği, diğeriyse gündelik hayatta ‘çoğulluğun bir aradalığı’ olmak üzere iki düzey karşılıklı işliyor.

Haberin Devamı

“Yeni tür kimlikler karşısında bir tür tasnif edici olarak erkekliğin tanımlama kapasitesini yitirdiğini söyleyebiliriz.”


* Katılımcıların çoğu siyasi kavgaları bırakıp çevre konusuna odaklanmamız gerektiğini düşünüyor. Yani iklim sorununun farkında...
Soluduğumuz hava, içtiğimiz su o kadar hayati bir mesele ki... Herkes bunu çok iyi biliyor ve bunu kaybetmeyi göze alamıyor. Araştırmada bazı önermeler kişiyi bir seçim yapmaya zorluyor. Mesela baraj veya yol yapımının ekonomik gelişme ve iş imkânları yaratacağını hesap ediyor. Birisi çok daha güçlü, diğeri biraz daha temkinli olsa da bütün bu düşünceler bir tür rasyonel bir akıl yürütme içeriyor. Doğayı ortak bir mesele haline getirmek için belki kadınların kutupların ötesinde konuşma yetenekleri örnek alınabilir. Alevi, Sünni, laik ve dindar kadınlar nasıl kadınlık paydasında buluşup kadına yönelik şiddet karşısında ortak bir platformda bir araya gelebiliyorlarsa, doğa için bir araya gelmenin de imkânsız olmadığı anlaşılabilir. Doğayı gerçekten ciddiye ve merkeze aldığımız zaman bir arada yaşamak daha mümkün olacak.

* Bir arada yaşamak için bunun dışında neler yapmamız gerekir?
Özellikle kimliklerin neden ayrıştığını, o ayrışmadaki travma ve haksızlıkları göz ardı etmeden, haklarını vererek adımlar atılmalı. Tabii bu siyaset eliyle yapılmalı. Ancak bana göre ‘sihirli’ boyut toplumsal düzeyde yatıyor. O kimlikler için mücadele eden örgütlerin, kurumların kendi kimliklerinin yanı sıra ‘öteki’ kimliklerin meseleleriyle de
hemhal olmaları şart. İnsanların ‘Herkes bana düşman’ yerine, ‘Beni anlayan, acılarıma saygı gösterenler varmış’ demesiyle toplumda var olan güvensizlikler aşılabilir.

Haberin Devamı

‘Kadınlar etnik farklılıkları daha kolay aşıyor’

Prof. Dr. Ferhat Kentel:
“Doğayı ortak mesele haline getirmek için kadınların kutupların ötesinde konuşma yetenekleri örnek alınabilir.”‘Hayatları çok daha boyutlu ve çeşitli; düşünme yetenekleri daha yüksek’

* Araştırma siyasal, sınıfsal, etnik farklılıkları en kolay kadınların aştığını ortaya koyuyor. Kadınlar bunu nasıl daha kolay hallediyor sizce?
Kadınların kamusal alanla girdikleri ilişki erkeklere göre farklı. Çocukluktan itibaren daha köşeli yetiştirilen erkeklere kıyasla kadınların her zaman düşündükleri başka seçenekler, başka dertler var. Kadınların hayatı çok daha boyutlu ve çeşitli. Mesela hem çocukların fiziksel ve duygusal bakımını, hem evin yemek, temizlik işlerini hem eve gelir getirmeyi aynı anda düşünmek zorundalar. Ya da gece sokakta yalnız başına yürümenin getirdiği korkular, çalışma hayatında düşük ücret alma riski... Bütün duyargaları sürekli çalışmak zorunda. Bu kadar zengin bir duygusal formasyona sahip kadınların tabii ki etnik, dinsel, sınıfsal ve siyasal kutuplaşmaların ötesinde, ara yerlerde düşünme yeteneklerinin daha yüksek olmasına şaşırmamak gerekir.

Haberin Devamı

‘Doğayı ciddiye ve merkeze aldığımızda bir arada yaşamak daha mümkün olacak’

Prof. Dr. Ferhat Kentel: “Doğayı ortak mesele haline getirmek için kadınların kutupların ötesinde konuşma yetenekleri örnek alınabilir.”

%94

“Devletin tüm bireylere, gruplara, kimliklere eşit mesafede durması gerekir” önermesine katılanların oranı...

‘Doğayı ciddiye ve merkeze aldığımızda bir arada yaşamak daha mümkün olacak’

‘Korkuyor, savunmacı bir tavır alıyor ve şiddete başvuruyor’

* Araştırma sonuçlarına göre çok büyük bir kesim devletin tüm kimliklere eşit mesafede durması gerektiğini düşünüyor. Ancak baktığınızda LGBTi, etnik köken konusunda ayrımcılığı, kadına şiddeti fazlasıyla görüyoruz, yaşıyoruz. Bu çelişkili değil mi?
Düzeni sorgulayan, mevcut koşullardan memnun olmayan, bunları değiştirmeye çalışan hareketler karşısında düzeni temsil eden güçler kendilerini korumaya alırlar. Kendini yenilemeyi beceremeyen düzen güçleri de genellikle şiddete başvurur. Kadınların hayatın her alanında hareket kabiliyetini geliştirmesi ya da LGBTi kimlikler toplumdaki erkeklik ideolojisini ciddi biçimde sarstı. Çünkü bütün bu yeni tür kimlikler karşısında bir tür tasnif edici olarak erkekliğin çok ciddi bir şekilde tanımlama kapasitesini yitirdiğini söyleyebiliriz. Bir bakıma erkekliğin kafası karışırken, özellikle kadınlar ‘sözü ele geçirdi’. Ancak erkekler sadece erkek, kadınlar da sadece kadın değil… Erkekler aynı zamanda dindar, geleneksel, modern, Alevi ya da Sünni… İşçi, memur, genç, baba ya da yaşlı… Ve insanlar bütün bu çoğul halleriyle devletin onlara eşit davranmasını istiyorlar. Kendi dinine ya da etnik kimliğine saygı gösterilmesini isterken, bir diğer tarafta kadınların alanları ele geçirmesi karşısında korkuyor ve savunmacı bir tavır alıyor, şiddete başvuruyor.

%91

Haberin Devamı

“Siyasi kavgalar yerine soluduğumuz hava, içtiğimiz su ortak meselemiz olmalı” diyenlerin oranı...

%71

Araştırmaya katılanlar arasında “Baraj veya yol yapmak için gerekirse ormanların bir kısmı feda edilebilir” fikrine karşı çıkanların oranı...

‘Ortak yaşama dair dertlerin ağırlığı arttıkça kutuplaşmalar azalıyor’
(KONDA Araştırma Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır)

* Pandeminin ürettiği can derdi, ekonomik krizin ürettiği geçim derdi bireyleri afallatmış; hayatlarında kontrolü kaybediyor olmanın paniği ağır basıyor. Yoksullukta, adaletsizlikte, can derdinde kimliklerarası eşitlenme kutuplaşmayı azaltırken sınıfsal olan gerilimi yükseltiyor ve yeni bir ortak alan oluşuyor.
* Metropollerde büyüyen gençler, monolitik kültürlerin egemen olduğu kasabalarda, köylerde büyüyen ebeveynlerinden farklı olarak çoğulculuğun içine doğdukları için farklı zihin yapılarına, değer setlerine sahip.
* Teknolojiyle ilişkinin yoğunlaşması bilginin, deneyimin anonimleşmesini sağlıyor. Ötekinin derdinin de ortak olduğunu öğrenmenin yolunu açıyor, ezberler zayıflıyor.
* İklim değişikliği, kuraklık, orman yangınları, sel faciaları gibi ortak yaşama dair dertlerin ağırlığı artıyor. Can derdi, geçim derdi, işsizlik derdi büyüdükçe oluşan hararet, kutuplaşmaların soğukluğunu azaltıyor.
* Gündelik hayatın dertleriyle ilk sırada karşılaşan kadınlar, gençler, işsizler ve yoksullar diğerlerine göre daha hızlı değişiyor.
* Yapılacak ilk iş, mümkün olduğunca farklılıkların temas imkânlarının, diyalog platformlarının çoğaltılması. Birbiriyle temas kurabilirlerse uzlaşmalar üretilebilir.

BAKMADAN GEÇME!