Güncelleme Tarihi:
Bazı durumlar hiç bitmiyor. 252 sayıdır başıma geleni anlatıyorum. Belki kimse duymuyor sesimi, bilmiyorum da... Ama anlatıyorum, vazgeçmiyorum. Bazı haftalarda yazdıklarım tekrar gibi oluyor ama bir sorun çözülmeden başka bir sorunu anlatmak ne kadar doğru diye düşünüyorum. Yine bildik bir sorundan bahsedeceğim: Arabalarınız hayatı çok zorlaştırıyor!
Krediler ödeyip aldığınız, taksitleri ödemek için birkaç yıl sosyal hayattan sizi mahrum bırakan arabalarınız... Bir araba sahibi olmak için birkaç yıl eğlenmeyi asgariye indirip kredi ödüyorsunuz. Günde 2 milyona yakın araba trafikte dolaşıyor. Bir de derdi var tabii bunun: ‘Arabayı nereye koyacağız’ diye... Hep sorun, her yerde sorun. Park ücreti ödememek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Yerel yönetimler de bunu destekliyor, izin veriyor. Kar yağar bu şehre, önce yollar açılır. Tabii sadece arabası olanlar için değil, karların yollardan temizlenmesi illaki bu şehrin aciliyeti. Kapanmaması gerekiyor bu yolların ama yolları açarken de kaldırımları kapatmayalım sevgili belediye.
Siz arabanızla yolda giderken aniden yolunuzun bittiği oluyor mu? Olmuyor, değil mi? Bir şekilde o yol akıyor ama ben bastonla yürürken bazen yol bitiveriyor. Peki, neden bitiyor? Yüzde 95’i kaldırıma park eden arabalar yüzünden. Hani büyük zorluklarla aldığınız ve ‘gözümün önünde bir yere park edeyim’ diye bir sürü çaba harcadığınız, pencereden bakınca gördüğünüz arabanız yolumu bitiriyor. Kaldırımdan inip yoldan yürüyorum. Hayatım biterse haberiniz bile olmaz. Trafik kurallarına göre de yolda yürüdüğüm için bana çarpan arabanın bir suçu kalmıyor. Çünkü benim orada olmamam gerekiyor.
Bazı şoförler durup “Abi, kaldırımdan yürü, yoldan yürüyorsun” diyor. Sanki bilmiyorum yolda yürüdüğümü! “Neden sence” deyince de cevap alamıyorum genelde. Çünkü ona göre bir cevap yok. Bir de belediyelerin kaldırımın bir kısmını kiraya vermek gibi bir uygulaması var. Tabii bence bu belediyenin uydurduğu bir uygulama değildir başından bakarsak bu duruma. Esnaf kaldırıma bir şeyler koymaya başlayınca vergi üreticilerimiz hemen bundan faydalanmak istemiş diye düşünüyorum. Baktık ki
birileri kaldırımdan para kazanıyor, bunun da bir bedeli olmalı. Metrekaresi şu kadar deyip esnafı vergiye bağladılar. Yani esnaf haklı kaldırıma mal koyup satmakta çünkü meşru hale geldi. E, biz de esnafa kızınca o esnaf da kendini savunuyor haliyle. “Ben oraya para ödüyorum kardeşim” diye, haklı mı haklı bu mantıkla gidersek. “Gelişigüzel kaldırıma araba koyan sürücülerden de park parası alalım biz” ya da
diğer engelli olan, yaşlı olan, tekerlekli sandalye kullanan, koltuk değneği kullanan, bebek arabası kullanmak zorunda olan sokağa çıkmasın. Ya da hepsinin arabası olsun, kaldırma ihtiyacımız olmasın. Kaldırımlar park yeri olsun, tonla da park ücreti alırız. Çünkü park cezası kesilmiyor. Yani “Size uygun yolumuz yok, yolunuzu kendiniz bulunuz” diyor devletimiz. Başımıza bir şey gelince de “Allah’ın takdiri, yapacak bir şey yok” denip ortadan, yani kütükten düşülüyorsunuz.
Konuyla ilgili 112’yi aradım bu hafta. Sabah-akşam, hiç üşenmeden. Birkaç arkadaşıma da söyledim. “Belki şikâyet çoğalırsa bir şey olur” diye... “Boşuna uğraşma” dediler.
Talep var, sonuç yok
Üçüncü günden sonra telefonu açan kişi “Yine kaldırıma park eden arabalar için mi arıyorsunuz” dedi. “Evet. Aynı yer. Buradan geçemiyorum. Bunların kaldırılmasını ve park cezası kesilmesini istiyorum” dedim. Talebim alındı. Bir sonraki gün tekrar aynı durum... Telefon açıldı, resmen dedikodum yapıldı. “Alo” demeden önce “Yine kaldırımdaki araçlar için arıyordur” dedi alo diyecek kişi. Şikâyeti yaptım. Yola devam ama yoldan yola devam.
Aynı günün akşamı tekrar aradım. Bu sefer farklı biriyle karşılaştım. “Hemen ilgileniyorum. Ekipleri yönlendireceğim. Tehlikeli yerdeyseniz yakın ekibi görevlendirebilirim” dedi. “Şaka mı yapıyorsunuz” diyecektim. Tuttum kendimi. Mutlu da oldum. “Teşekkürler, evim yakında. Giderim ben kenardan kenardan, yani yine yoldan. İyi çalışmalar” deyip kapadık telefonu. Birileri ilgilenince insan iyi hissediyor. Böylece o akşam da geldik eve.
Hani herkes kendi kapısını süpürse ülke tertemiz olur diyordu ya eskiler. Herkes kendi kaldırımına sahip çıksa bari de kaldırımda tehlikesiz, stressiz yürüsek sokaklarda. İyi olmaz mı sizce de?