6,2’lik depremin ardından uzmanlar bölündü, İstanbullu gerildi

Güncelleme Tarihi:

6,2’lik depremin ardından uzmanlar bölündü, İstanbullu gerildi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2025 07:00

Uzun zaman sonra 23 Nisan’da, İstanbul’da 6,2’lik bir deprem yaşandı. Hemen herkesi çok endişelendiren bu depremden sonra gözümüzü, kulağımızı deprem uzmanlarına çevirdik. Kimi “İstanbul’u hemen terk edin, her şey için çok geç” dedi, kimi büyük depremi atlattığımızı öne sürdü. Üstelik farklı fikirdeki bu uzmanlar bir de kendi aralarında tartışmaya tutuştu. Bazıları da uzun, karmaşık açıklamalarla kafaları iyice karıştırdı. Peki, biz kime, neye inanacağız?

Haberin Devamı

Marmara Denizi’nde 23 Nisan’da meydana gelen 6,2’lik sarsıntı bizi deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleştirdi. Elbette hepimiz biliyoruz bir deprem ülkesinde yaşadığımızı ama olası bir depreme hazır olmadığımızı da biliyoruz. Korkumuz bundan; oturduğumuz, çalıştığımız, girip çıktığımız binalara güvenmiyoruz. Deprem anından ve sonrasından emin değiliz.

İrili ufaklı depremler sürerken ne yapacağımızı şaşırdık. Binalara girmekten korktuğumuz için parklara, bahçelere sığındık, imkânı olanlar şehri terk etti. Herkes yeniden bir deprem çantası hazırlama telaşına düştü, telefonlarına erken uyarı uygulamaları indirdi. Psikolojik olarak da ağır bir süreçti yaşadığımız; deprem anında geçirdiği şok nedeniyle saatlerce ağlayanlar, duyduğu her alarm sesiyle kendini sokaklara atanlar, depremden çok alarm sesinden korkar hale gelenler ya da deprem gerçeğini tamamen inkâr etmeye başlayanlar oldu. Bir korku ikliminde çaresizce günler ve geceler geçirdik.

Haberin Devamı

Bir yandan da gözümüz, kulağımız deprem uzmanlarındaydı. Ama pek umduğumuzu bulamadık. Hatta yapılan bazı açıklamalardan sonra kafamız daha da karıştı. Kimi uzman büyük depremi atlattığımızı kimi de felakete daha da yaklaştığımızı söyledi. Bazı uzmanlar bu alanda eğitim gören bir üniversite öğrencisiymişiz gibi çok detaylı bir anlatıma girişti, bazıları da yetkililere, doğru soruyu soramadığını düşündüğü gazetecilere ve vaktiyle coğrafya dersini dinlemediği için izleyicilere kızdı.

Peki, bu girdabın içinden nasıl çıkacağız? Olası İstanbul depremine ilişkin sorularımızı bu sefer ekranlarda pek görmediğimiz biliminsanlarına sorduk. Fikir ayrılıklarının nedenlerini araştırdık.

6,2’lik depremin ardından uzmanlar bölündü, İstanbullu gerildi

‘Ya büyük olacak ya da olmayacak deniyor ama bunun bir ortası var’

Prof. Dr. Şerif Barış-Sismolog, Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği

Depremi önceden belirleme, erken uyarı, yer fiziği, afet eğitimi ve yönetimi alanlarında çalışıyor.

Haberin Devamı

Deprem konusunda herkes bir şey söylüyor, tahminde bulunuyor. Biz kimi dinleyeceğiz?

Genellikle medyada uzmanı diye jeoloji mühendislerine, jeofizik mühendislerine, inşaat mühendislerine ve mimarlara depremi soruyorlar. Deprem bilimi sismolojidir. Kesinlikle sismoloji bu işin merkezinde olmalı. Depremi ölçerek fayın yeraltındaki yapısını elde etmek için yapılan sismik tomografi çalışmasını yürüten kişiler sismologlardır. Jeoloji mühendisleri, jeoloji uzmanları fayları modelleyerek deprem hakkında yorum yaparlar. Bir fayın boyunu ve kabaca onun oluşturacağı depremi sismolojiden elde edilmiş yaklaşık formüllerle öngörürler. Ama fay onların her düşündüğü gibi olmayabilir. Yerin altı bambaşkadır çünkü. O yüzden bu tartışmalar oluyor. Benim düşüncem bu tartışmaların kendi aramızda, yerbilimleri camiasında sempozyum, paneller ve çalıştaylarda yapılması. Kamuoyunun kafası bu kadar karıştırılmamalı.

Haberin Devamı

Farklı görüşler var, her uzman başka bir şey anlatıyor...

Çünkü insanlar ikiye ayrılıyor: Çok büyük deprem olacak ya da hiç olmayacak. Ama bunun ikisinin ortası olan durum da var. Benim görüşüm de o. Hiç deprem olmayacak fikrine de büyük bir deprem olursa felaket olacak, mahvolacağız, yüz binlerce bina yıkılacak görüşüne de katılmıyorum

Ortası da var dediniz, ne demek istediniz?

Hiç deprem olmama durumu mümkün değil. Kırılmamış bir parça var. Marmara’da Büyükçekmece açıklarında bir depremin hasar oluşturabileceğini, o parçanın binlerce yıl içinde zaman zaman büyük depremler ürettiğini biliyoruz, bu bir. İkincisi, birçok araştırma var yabancıların ve Türk araştırmacıların yaptığı. Adalar Fayı’nın, Büyükçekmece açıklarındaki fayın kırıldığına dair yayınlar ve emareler var. ‘Bu deprem olası büyük bir depremin aletsel büyüklüğünü azaltmıştır ama onlarca yıl geriye çekmiştir’ gibi bir ifadeyi kullanmak henüz mümkün değil. Bu depremden evvel olasılık modeli vardı. İstanbul’da 2016’da yapılan uluslararası bir çalışma yayımlandı. 7’den büyük depremin olma olasılığı yüzde 47’ydi. Bu, her an deprem olacak değil, zamanımız var demekti. Ama 6,5 veya 6,8’in olasılığı çok yüksektir. Büyüklükler arttıkça olasılık düşer. Bunları da kesin olarak, ancak ve ancak yeni veri geldikçe, deprem oldukça yapılan yeni bilimsel araştırmalarla ve de en nihayetinde de deprem olduğunda görüp öğreneceğiz. Şunu da söyleyeyim; 7,5 deprem beklentisi mutlaka bu büyüklükte deprem olacak anlamında değildir. Toplum, medya, devlet buna göre hazırlığını yapsın diye en kötü senaryo kabul edilmiştir.

Haberin Devamı

Son depremin ardından çok olumsuz açıklamalar da yapıldı...

Henüz gerilme dağılımı hesabını görmeden televizyonda yorum yapılınca o zaman insanlar gereksiz yere paniğe, korkuya kapıldılar. Kesin olmayan sonuçlarla toplumu tedirgin etmemeliyiz. Bilimsel sonuçlara dayanmayan öngörülerle insanların ruh sağlığını ve ekonomilerini bozuyoruz. Gerçekleri söylemek, insanları bu konuda uyarmak elbette doğru ama depremin üzerinden henüz bir gün bile geçmeden, bilimsel veri ve sonuçlara bakmadan bu kadar kesin öngörüleri medyada ve toplumun önünde konuşmak topluma fayda değil, zarar getiriyor.

Peki, kimi biliminsanları neden çıkıp konuşuyor?

Ben bilimadamının topluma karşı bir sorumluluğu olduğunu, dolayısıyla yapılan çalışmaları görmeden, uzmanlıkları olmadan, kendi görüşlerini, öngörülerini bilimsel sonuçlar gibi topluma yansıtmaması gerektiğini söylüyorum. Halkın bize olan güveni de sarsılıyor.

Haberin Devamı

Peki, doğru bilgiye biz nasıl ulaşacağız?

AFAD’ın bir bilim kurulu var. Birçok değerli hoca var. Yine İs-
tanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bir bilim kurulu var. Sadece yerbilimciler değil, depremle ilgili çalışan psikiyatristten tutun sosyoloğa kadar, mimarlardan tutun şehir plancılarına kadar hocalar var. Bunların ortak açıklamalarına bakmak lazım. AFAD, Kandilli Rasathanesi ve üniversitelerin depremden sonra hazırladığı raporlar var. Bunlar her üniversite tarafından sık sık yayımlanıyor.

‘Şehrin yapı stoku ve zemini söylendiği kadar kötü değil’

Sağlamlık açısından evlere, işyerlerine güvenmiyoruz, haksız mıyız?

Peki, ne oldu bu depremde? O güvenmediğiniz evlere ne oldu? Bu deprem Doğu’da, İç Anadolu’da ya da Güneydoğu Anadolu’da olsaydı onlarca binayı yıkacak güçte bir depremdi. Neden yıkılmadı İstanbul’da? Çünkü bizim yapı stokumuz olduğundan kötü gösterildi, depremler olduğundan abartılı gösterildi ve maalesef korku kültürüyle herkes buna inandı.

◊ Bu korku iklimini kim yarattı?

Kimisi diyor ki; “Ben toplumu uyarmak zorundayım.” Korkutarak bu toplumdan önlem almasını bekleyemezsiniz. Elbette devleti, belediyeleri, bakanlığı uyarmak bizim görevimiz. Ama olduğundan fazla ölüm göstererek bunu yapamayız...

Yani şu ana kadar bize anlatılanlardan daha mı sağlam İstanbul?

Üç senaryo var; İBB tarafından biri Japonlara, ikisi Kandilli Rasathanesi’ne yaptırılmış senaryolar bunlar. Hiçbir senaryoda yüz binlerce binanın göçeceğine dair bir sonuç yok. Sonuçlar İBB’nin internet sitesinde duruyor. İkincisi, 99 depreminde yamyassı göçen bina oranı yüzde 5. 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinde 1,7 milyon binadan sadece yüzde 2’si göçtü yani yamyassı oldu. Yamyassı olan binaların oranı, 11 ili etkileyen iki büyük depremde yüzde 2. Üçüncüsü, fay şehrin içinden geçmiyor. Marmara Denizi’nden geçiyor. Bu çok büyük bir avantaj. Zemin söylendiği kadar kötü değil. Kahramanmaraş, Hatay kadar kötü değil. Kötü zeminlerde de düzgün bina yaparsanız binalar ayakta kalır. Riskli bina diye mutlaka yıkılacak anlamı çıkmaz. Hasar görebilir, orta ya da ağır hasar alabilir ama mutlaka çökecek değil. O da bu depremde biraz test edildi.

‘Eşya sabitlenmeli’

Bu testten nasıl bir sonuç çıkardık?

Bir kere kesinlikle biz toplum olarak maalesef depremlerde nasıl davranacağımızı öğrenmemişiz. Devletin farklı kurumları, AFAD, bakanlık, İBB; 25 yıldır birçok şey yaptı İstanbul için. Çoğunu medya da toplum da bilmiyor. Ama büyük kuruluşlar, büyük şirketler ve vatandaşlar maalesef yeterince hazırlık yapmadı. Beklenen hasarların olmayacağını ben söylemiştim zaten. Yapı stokunun da abartıldığı kadar çok kötü olmadığını, eski depremlerdeki hasar dağılımlarını, yapılan deprem senaryolarının sonuçlarını bildiğim için bu depremden önce de söylüyordum.

Sadece bireysel önlemler, eğitimlerle olur mu? Binaların yenilenmesi, dönüşümü de şart değil mi?

Bunun için de 1980 öncesi riskli yapılardan başlayarak hem yapıların hem de altyapının yenilenmesi lazım. Buna kimsenin bir şey dediği yok. Bu olmazsa olmaz. Ama insanlar da depreme dirençli hale gelmeli. Yani afet öncesi evlerinde, işyerlerinde eşyalarını, mobilyalarını, malzemelerini sabitlemeli. Çünkü bunlar savrulur, devrilir; insanları yaralar, öldürür. Kocaeli’nde 99 depreminde, ölümlerin yüzde 3’ü binalardan değil, eşyalardan oldu. Yaralanmaların yüzde 50’den fazlasının nedeni de aynı. Afetleri önleyemeyiz, ölü, yaralı sayısını sıfıra indiremeyiz ama önlem alarak azaltabiliriz. Büyük ekonomik kayıpları azaltabiliriz.

6,2’lik depremin ardından uzmanlar bölündü, İstanbullu gerildi
Uzmanlara göre insanlar depremin kendisinden değil, binaların altında kalmaktan korkuyor.

‘Tarihsel kayıtlar, fayın tek parça kırıldığına dair kanıt sunmamaktadır’

Prof. Dr. Nurcan Meral Özel-Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü

Japonya’daki Hokkaido Üniversitesi’nde sismoloji alanında doktora yaptı. Akademik ve idari kariyeri boyunca birçok önemli uluslararası proje yürüttü.
Türkiye’de deprem araştırma altyapılarının gelişimi ve teknoloji transferi konularında rol oynadı.

Son yaşanan 6,2 büyüklüğündeki deprem ve artçıları sayesinde uzun süredir deprem aktivitesi
düşük olan Kumburgaz segmentinin davranışına yönelik temel bulgular elde edildi. Tüm aktivite,
1999 depremleri sonrası yapılan deniz araştırmalarıyla haritalanan fay zonu içinde gerçekleşmekte olup kırılmayan yerleri bu haritalar ve güncel aktivite sayesinde belirlemek mümkün.

Henüz bir haftası geçmiş bu sürecin en kısa zamanda sonlanması için çalışmalar 7/24 devam ediyor. Marmara Denizi içinden geçen faya ait en fazla bilimsel çalışmayı yapan kurum Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’dür (BÜ KRDAE). Hem veri toplayıp analiz eden hem de bu verilerle master-doktora eğitimi yaptıran ve araştırmacı kimliğini uluslararası bilim dünyasında geliştiren yegâne kurumdur. Toplanan veriler tüm araştırmacılara açıktır.

Marmara Denizi’nin tabanında uzanan 150 km’lik Ana Marmara Fayı, Doğu Akdeniz’in tehlikeli sismik boşluklarından biridir. Büyük depremler üretme potansiyeli taşıyan bu fay, birden fazla segmentten oluşur. Karmaşık ve parçalı yapısı onu İstanbul depremini zor öngörülebilir bir tehdit haline getiriyor.

Her segmentin farklı fiziksel özellikleri var. Tarihsel olarak bu segmentler 6,5-7,3 depremler üretmiş ve tekrarlanma döngüsünde belirsizlikler gözlenmiştir. Birçok kaynak Marmara için 200-250 yıllık bir tekrarlama periyodu verse de bu, ideal faylar içindir. Marmara’nın karmaşık fay geometrisi bu tür basitleştirilmiş modellerle açıklanamaz.

İkinci bir belirsizlik de doğu ve batı segmentlerinin farklı davranıyor olması. Batı kesim (Ganos-Tekirdağ) daha düzenli, büyük depremler üretirken doğu segmentler (Orta Marmara-Kumburgaz-Prens Adaları) küçük ve orta büyüklükte depremlerle stres boşaltıyor. 2019 ve 23 Nisan 2025 depremleri buna örnektir. Yaklaşık 12 km derinlikten başlayan ve yüzeye ulaşan bu depremler kısmi enerji boşalmasına neden olmuş, komşu segmentlere stres aktarmıştır. Zincirleme etki, çoklu deprem dizilerinin temelidir.

Tarihsel verilerde, Ana Marmara Fayı’nın tek parça halinde kırıldığına dair kanıt yok. Bu da gelecekteki depremlerin parçalı ve çoklu olabileceğini gösterir.

1939 Erzincan’dan başlayıp 1999 İzmit ve Düzce depremleriyle Marmara Denizi’ne ulaşan 7’nin üzerindeki depremler, Kuzey Anadolu Fayı’nın döngüsünü Marmara’daki sismik boşlukla tamamlamaktadır. Bu boşluğun 6-7 aralığında depremlerle doldurulması, gözlemlerle örtüşmektedir (23 Nisan depremi). Her ne kadar ‘süper döngüler’ bilinse de Marmara Fayı’nın yakın dönemde 7,4’ün üzerinde büyük bir döngü oluşturma potansiyeli sınırlı görünmektedir.

Olası depremlere ilişkin farklı görüşlerin ortaya çıkmasının temel nedeni, araştırmacıların farklı bilgi birikimlerine dayalı olarak geliştirdikleri bilimsel modellerdir. Bu modeller, her yeni deprem sonrası sahadan elde edilen verilerle test edilmekte, gerektiğinde revize edilmektedir. Bu süreç, bilimin doğasında yer alan dinamik ve sürekli gelişen bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Özellikle jeofizik mühendisliği hocalarımız arasında temel konularda büyük görüş ayrılıkları bulunmamaktadır.

7/24 veri izleme

KRDAE, 1999 Gölcük depremi sonrasında devlet kurumlarımızı ve kamuoyunu hızlı, doğru ve zamanında bilgilendirme konusunda önemli bir rol üstlenmiştir. Sınırlı teknik imkânlara rağmen, 7/24 veri izlenmiş, geceleri toplanan ön veriler sabahları uzmanlarca değerlendirilmiş ve sonuçlar günlük olarak kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu süreç kamuoyunda büyük bir güven oluşturmuş ve deprem bilincinin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Anlaşılmazlıklar korkuların kaynağıdır. Bu nedenle toplum açısından
en önemli yaklaşım, bilimsel değerlendirmeler içinde olası en kötü senaryoya göre hazırlık yapılmasıdır. Toplumu güvenilir ve güncel bilimsel verilerle bilgilendirmek, olası risklere karşı hazırlıklı olmak için büyük önem taşımaktadır.

‘Ekrana konunun uzmanı olmayanlar çıkıyor’

Dr. Gülsen Uçarkuş-İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi

Marmara Denizi, Doğu Anadolu Fayı ve diğer aktif fay sistemleri üzerine paleosismoloji ve aktif tektonik odaklı projeler yürütüyor.

Deprem hakkında bilgi kirliliğinin artmasına sebep iki aktör var: Medya ve yerbilimciler. Medyanın doğru uzmanlara ulaşma zorunluluğu var. Örneğin ABD’de San Andreas Fayı, Japonya’da büyük fay hatları var ama buralarda yerbilimciler televizyonlarda sıkça konuşmaz. Çünkü halkı ilgilendiren kısım deprem mühendisliğidir; binaların zemin uygunluğuyla inşa edilip edilmediği gibi. Türkiye’deyse bazı yerbilimciler, deprem araştırması yapmadan, yayın üretmeden ve projelerde yer almadan yıllardır ekranlarda konuşuyor.

Biz günlerdir çalışıyoruz ama çıkıp yorum yapmıyoruz. Çünkü yeni verilerle, sismolog ve jeolog hocalar birlikte depremi anlamaya çalışıyoruz. Deprem olur olmaz televizyona çıkmak, bu konuyu kesinlikle anlamamanın birinci işareti. Henüz depremin mekanizması çözülmeden, fayın yüzeyde ne kadar kırıldığı bilinmeden senaryolar üretildi ve bunların çoğu yanlıştı. Bu depremde deniz tabanında oluşan deformasyonun sismologlar tarafından incelenmesi gerekiyor. Bu araştırmaları yapacak olanlar, Kandilli Rasathanesi, Boğaziçi Üniversitesi ve diğer üniversitelerin sismoloji bölümleridir.

Aslında fikir ayrılığı yok. Sadece ekranlara konunun uzmanı olmayanlar çıkıyor. Kuzey Anadolu Fayı, Erzincan’dan Saros Körfezi’ne uzanan bir levha sınırı. Bu sistemin yalnızca 15 km’lik bir kesiminde 6,2 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. “Enerji boşaldı, tehlike geçti” demek büyük bir yanılgı. Bu söylemler, cehaletten kaynaklanıyor. Bu süreci bilimsel sorumluluğu olan akademisyenler üzülerek izliyor çünkü bilgi kirliliğini durdurmak neredeyse imkânsız. Fay, deniz tabanında uzanıyor ve birkaç parçadan oluşuyor. Her fay segmenti zamanla yırtılır ve biz bunu deprem olarak hissederiz. Şu an konuşulması gereken, İstanbul ne kadar hazır? Bu, jeologların değil, deprem mühendislerinin ve risk uzmanlarının işi.

1999 İzmit ve Düzce, 2023 Kahramanmaraş depremleri halkta derin izler bıraktı. Maraş’ta üç fay parçası kırıldı, ardından 8 saat sonra Malatya’da yeni bir kırılma yaşandı. Bu durum, deprem fiziğiyle ilgili birçok ezberi bozdu. Bilim dünyasında saygın isimler, 6 Şubat depremlerinin literatüre büyük katkılar sağladığını belirtti. Herkes Adalar segmentinin kırılmasını beklerken, fay batıda Silivri açıklarında kırıldı. Bu tür gelişmeler bilimsel platformlarda tartışılmalı. İstanbul’u ilgilendiren kısım, güneyimizde deniz tabanındaki tehlikeli fay hattı. Parçalı yapısı nedeniyle
6-6,5 büyüklüğünde depremler üretiyor. Bazen bu parçalar birlikte kırılırsa, 1509’daki gibi 7’lik depremler olabilir. Ama aslında korkmamız gereken fay değil, binalar.

Halkın yapması gereken tek şey hazır olmaktır. Ancak halk çok travmatize, çok hassas. O yüzden bilgi kirliliği büyük zarar veriyor. İnsanlar depremin kendisinden değil, binaların altında kalmaktan korkuyor. Bu çok kötü bir deneyim ve yaşanmış bir gerçek. Medyanın buna duyarlı yaklaşması gerekiyor.

‘Denizin altında gözlem sınırlıdır’

Doç. Dr. Onur Tan-İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Sismoloji Anabilim Dalı

Türkiye/Ege/Kafkasya aktif tektoniği, deprem yırtılma modellemesi, deprem büyüklüğü belirlemesi ve dönüşüm ilişkileri, deprem tehlike analizi gibi birçok alanda çalışmaları var.

◊ Marmara’da deprem olmayacak demek bilimsel olarak imkânsızdır. Tarihsel kayıtlarda yıkıcı etkisi olan depremler olduğu bilindiğine göre yenilerinin de olması kaçınılmazdır. Bir deprem sonrası yırtılan fayın uç kısımlarında gerilim yüklenir. Coulomb Gerilim Değişimi analiziyle bu tahmin edilebilir. Teorik olarak 0.01 bar ilave gerilim, halihazırda gerilim yüklü kayaçların kırılmasına neden olabilir. Marmara’daki ana fay üzerinde yeni bir deprem oluşabilir. Bunun büyüklüğü ve zamanı hesaplanamaz.

◊ Deprem anındaki yırtılma, fay düzlemi üzerinde biriken enerjiye ve hareketi engelleyen alanların dayanımına bağlı olduğundan büyüklük söylemek afaki olur. Medyada geçen küsuratına kadar verilen sayılar, kişilerin fayın olası yırtılma boyuyla ilgili kendi düşüncesinin bir istatistiksel formülle büyüklüğe çevrilmiş değerleridir.

◊ Yerbilimciler olarak depremler ve zeminler üzerine veri toplar, yorumlar ve senaryolar hazırlarız. İnşaat mühendisleri yapılaşmayı, şehir plancılar dirençli kentleri tasarlar. Yöneticiler de
uygulamayı sağlar. Ancak bu zincir ülkemizde kurulu değil. Özellikle İstanbul yüksek katlı apartmanlar ve dar sokaklarla dolu. Son depremde insanlar açık alan bulamayarak kaldırımlarda bekledi. Büyük bir depremde bu sokaklara girilemeyeceği açıktır.

◊ Depremleri anlamaktaki temel sorun, yeraltını doğrudan gözlemleyememektir. Sadece sismometrelerle dinleyip jeofizik yöntemlerle analiz ederiz. Bu veriler, farklı modellerle yorumlanır ve bilgi birikimine göre farklı çıkarımlara neden olur. Depremin nedeni fay değil, yerkabuğunda biriken gerilmedir. Gerilme, kayaç dayanımını aştığında yırtılma başlar ve sismik dalgalar oluşur. Her yırtılma sonunda bir fay oluşur. Artçıların dağılımı, fayın yer içindeki uzanımını gösterir.

◊ Marmara’da fay zonu denizin altındadır, gözlem sınırlıdır. Sadece çevredeki sismometreler ve bazı deniz tabanı yöntemleriyle bilgi toplanabilir. Bilimsel yaklaşım gereği farklı veriler farklı yöntemlerle analiz edilir. Bu yüzden yorumlar da farklı olabilir. Asıl problem, veri toplamamış ve analiz etmemiş bazı akademisyenlerin düşüncelerini medyada mutlak doğru gibi sunmaları. ‘Deprem uzmanı’ kavramı bilimsel olarak yoktur. Farklı disiplinlerden gelen kişilerin yorum yapması bilgi kirliliği yaratır. Bilimsel dergilerde yayını olmayanların yorumları yanıltıcıdır. Deprem konusuna ömrünü vermiş uzmanların bile ilk saatlerde yorum yapması doğru değildir.

‘Yerbilimleri dünyada en fazla alt disipline sahip bilim dallarından birisi’

Prof. Dr. Ziyadin Çakır-İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü

Yüksek lisansını 1996 yılında İngiltere’deki Bristol Üniversitesi’nde, bütünleşik doktorasını Institut de Physique du Globe’da yaptı. Bilimsel dergilerde yayımlanan çok sayıda makalesi var.

Marmara Denizi içinde,
23 Nisan depreminin doğusunda
7 ve civarı büyüklükte deprem üretme potansiyeline sahip olan ve uzun zamandır kırılmayan fay parçaları mevcut. 23 Nisan depremi bu faylar üzerinde gerilme artışına neden olmuş ve bu da beklenen İstanbul/Marmara depremini zaman bakımından daha öne çekmiş durumdadır.

Uzmanlar arasındaki görüş ayrılıklarının tek sebebi medyanın yanlış tutumu. Marmara ve hatta Türkiye genelinde hiçbir deprem veya fay çalışmamış ve bu konularda hiçbir bilimsel yayını ve dolayısıyla uzmanlığı olmayan kişilere medyada yer verilmekte.

Yerbilimleri dünyada en fazla alt disipline sahip bilim dallarından birisi. Bu nedenle depremle ilgili sorular deprem çalışan uzmanlara sorulur.

‘Ortada bilimsel bir tartışma yok’

Volkan Sevilgen-Jeofizik yüksek mühendisi, eski Kuzey Kaliforniya Deprem Mühendisliği Araştırma Enstitüsü Başkanı

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Dış Afet Yardım Ofisi tarafından finanse edilen Balkan ülkeleri için dört yıllık olasılıksal sismik tehlike değerlendirmesini yönetti. Deprem tehlikesi ve Coulomb stres etkileşimi üzerine çalışmaları seçkin jeofizik ve sismoloji dergilerinde yayımlandı.

◊ Aslında ortada bir bilimsel tartışma yok. Biliminsanlarının yaptığı bilimsel çalışmalar var, bir de üniversite unvanı taşıyan kişilerin basın açıklamaları. Gerçek bilimsel buluşlar, tıpkı gazetecilerin haber atlatması gibi, kimseye duyurulmadan yayımlanmak istenir; çünkü bilim dünyasında en değerli şey atıftır. Saygın bir dergide makale yayımlamak zorlu bir süreçtir. Bu nedenle, bilimsel süzgeçlerden geçmiş makalelerle basına verilen ham demeçleri karşılaştırmamak gerekir. Bilimsel tartışma olması doğaldır. Çünkü hem veriler, hem yorumlar hem de önceki çalışmalar zamanla gelişmektedir. Başka bir yerde meydana gelen bir depremden elde edilen bilgiler, sizi farklı bir yoruma götürebilir.

6,2’lik depremin ardından uzmanlar bölündü, İstanbullu gerildi
Deprem sonrası kişilerde anksiyete, depresyon, sürekli endişe gibi etkiler ortaya çıkabilir.

‘Günlük hayatımıza dört elle sarılmalıyız’

Klinik sağlık psikoloğu Faruk Bozkır depremin kişiler üzerindeki psikolojik etkisini anlattı: “İnsanlar kendi kontrolünde olmayacak, olamayacak bir durumdan dolayı yoğun bir stresle karşı karşıya.”

İnsanlar farklı tepkiler veriyor çünkü herkesin psikolojik zenginliği birbirinden farklı. Bu nedenle kimi daha vakar, sakin davranabilirken kimi de biricikliğine, yaşam hakkına yönelik ciddi bir tehdit gibi algılayıp ciddi bir anksiyete yaşayabiliyor.

Kronik streste fiziksel, duygusal, bilişsel ve davranışsal birtakım belirtilerin kümelendiğini görüyoruz. Fiziksel olarak yorgunluk, baş ağrısı, kas gerginliği, sindirim problemleri, uyku kalitesinin düşmesi, bağışıklık sisteminin bozulmasıyla hastalıklara karşı direnç düşüyor.

Anksiyete, depresyon, sürekli endişe, duygusal duyarsızlık, genel bir huzursuzluk gibi etkiler ortaya çıkabilir. Kronik stres konsantrasyon ve motivasyon kaybına, kötü beslenme alışkanlıklarına, uyku düzensizliklerine, bağımlılıklara sebep olabilir.

Depremle ilgili önlemlerimizi almak; kurumlarda, fabrikalarda, okullarda, evimizde depremle ilgili tatbikatlarımızı yapmak, zihinsel ve fiziksel olarak hazırlanmak sağlıklı ve doğru bir yol.

Doğal afetler hayatın gerçeği. Ebeveynlerin bu konuda sağlıklı bir şekilde bilgi ve duygu alışverişi yapması, çocukları bu sürece bilişsel ve zihinsel hazırlaması önemli.

Bir planın olması kişide kontrol duygusunu, özalgı kontrolünü arttırır. Böyle bir anda kendini savunmasız, çaresiz hissetmesi yerine yapabileceklerine odaklanması onu çok daha güçlü kılar.

Günlük hayatımızın gerektirdiği, ana odaklanarak işimize, eğitimimize, meşguliyetlerimize, hobilerimize, rutinlerimize dört elle sarılmalıyız. Hem yarını düşünerek akılcı stratejiler geliştirmeli hem de bugünü düşünerek günlük hayatın normal akışında kalmaya devam etmeliyiz.

BAKMADAN GEÇME!