Güncelleme Tarihi:
Türk rock müziğinin güçlü kadın vokallerinden Fatma Turgut, yeni teklisi ‘Yok Dönüş Geri’yi dinleyicilerle buluşturdu. Söz ve müziği Ozan Ünlü’ye ait, düzenlemesini Ozan Tügen’in üstlendiği parçada gitarları usta müzisyen Erdem Sökmen çalıyor. Şarkı kayıp giden bir aşk hikâyesini anlatıyor. Turgut’la bir araya gelip yeni şarkısını, hayatındaki ‘dönüşsüz’ kararları, Model grubundan sonraki mücadelesini, İstanbul içinden neden uzaklaştığını ve deprem korkusunu konuştuk.
Son parçanız ‘Yok Dönüş Geri’ hangi duygularla ortaya çıktı?
Şarkı Ozan Ünlü’ye ait, bir gün evde oturduğum sırada Ozan’dan şarkının ses kaydı geldi ve tam da yaşadığım dönemi anlatan bir şarkı olduğunu fark ettim. Majör kararlar vermem gereken bir dönemdi. Şarkı gelince “Bunu hemen kaydetmeliyim” dedim ve stüdyoya girdik. Şarkı dönmeyecek bir kadının hikâyesi diyelim özetle.
Siz bir hata söz konusu olduğunda karşı tarafa ikinci bir şans verir misiniz?
İkinci şans veririm mutlaka. Her konuda, herkesin bir ikinci şansa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İşte onlar da tüketilince insan bir karar vermek durumunda kalıyor.
Bir röportajınızda “Aklımın ucundan geçmeyecek şeyler bitti hayatımda. Dostluklarım, ilişkilerim, biriktirdiklerim hepsi bir çırpıda” gibi bir cümleniz var. Bu vedalar size ne öğretti?
Büyüyorum özetle... Oğlak burcuyum ve insanlara iş anlamında da özel hayatımda da ikinci şansı veririm. Son noktaya gelince, artık tamam dediğim nokta oluyor. Bunların hepsi tecrübe insan için. Yani 41 yaşıma girdim, 40’ta böyle bir güncelleme geliyormuş. Hep söylüyorlardı, oldu, 40’ta bir güncelleme geldi. Şimdi kararlarımı onun bana verdiği yetkiye göre alıyorum. İlişkilerimi o şekilde yönetiyorum.
Nasıl bir güncelleme geldi?
Hem keyifli hem de güçlü kesinlikle. Güçlü ve iyi hissediyorum.
Günümüzde şarkılardaki gibi yoğun duygular yaşandığını düşünüyor musunuz? Yoksa ilişkiler sıradanlaştı mı sizce?
İlişkiler sıradanlaştı bence. Zaten 90’lar müziğinin sevilmesinin sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü oradaki duygular çok gerçek, çok samimi, çok yalın... İnsanlar eskiye ve güçlü şarkılara bu yüzden tutunuyorlar bence. Orada görüyorlar yaşadıklarını, öyle hissedebiliyorlar.
Sizin şarkılarınızın da 90’lardaki albümler gibi organik bir yapısı var...
İki sene önce ‘İkimizden Biri’ adlı şarkıyı kaydetmiştim. Çok güçlü bir şarkıydı ve sevileceğini düşünmüştüm. Çok da istediğim gibi olmadı derken iki sene sonra şarkı öyle bir pik yaptı ki global listelere girdi, viral listelerinde sürekli yukarıya tırmandı. Top 50’de çok uzun süre kaldı. Zamansız şarkı yapmak benim için çok önemli.
Türk rock müziğinin güçlü seslerinden birisiniz. Rock müziğin diğer kadın vokallerine ne oldu? Bayrağı bugün siz mi taşıyorsunuz?
Öyle dersem çok büyük bir laf etmiş olurum, iddialı olur. Ben yaptığım işi çok seviyorum. Çok uzun yıllardır, insanların beni tanıdığından bu yana 16 sene geçti ve işimi layıkıyla yapmaya çalıştığım için eğer böyle bir şey atfedilirse kabul ederim. Çok mutlu olurum ama Şebnem (Ferah) hâlâ aynı Şebnem. Sadece biraz ara verdi, durmak istedi diye biliyorum ve içinde bulunduğumuz sektörden dolayı da çekilmek istediğini düşünüyorum. Ama şu an evet, ben varım gibi.
Model grubu dağıldıktan sonra yola yalnız devam ettiniz. Şimdi konserlerinizde biletler tükeniyor. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Teşekkür ederim. Samimiyetime, insanları anlamama, işimi çok sevmeme ve kendime borçlu olduğumu düşünüyorum. Çok egosantrik bir şekilde cevap vermek istemiyorum. Yani hayata, kendime, her şeye borçluyum bence.
Model grubundan sonra kariyerinize devam etmek zor muydu?
İlk iki sene çok zorlu bir süreçti. Çünkü Türkiye’de bunun çok fazla örneği yok. Grup dağıldıktan sonra vokalin hayatını devam ettirmesi biraz zor oluyor. Gerçekten çok çalıştım, hiçbir şeyden gocunmadım. Küçük salonlarda başladım, şimdi
3 bin-5 bin kişilik kültür merkezlerini doldurabiliyorum.
Müzik dışında sizi neler besliyor, neler yapmak size iyi geliyor?
Haftanın 4 günü bir sporum var. Çok kitap okumaya başladım. O bana çok iyi geliyor. Ya da bir dizi izlediğimde, arkada bir müzik var mesela, bana bir şeyi çağrıştırıyor ve gitarı elime alıyorum. Üzerine çalışıyorum. Beceremezsem müzisyen dostum Umut’a (Er) söylüyorum. Gecenin bir vakti atlayıp stüdyoya gidiyorum. Bunlar besliyor beni.
‘İstanbul... Ne uzak kalabiliyorsun ne içinde yaşayabiliyorsun’
Burada yaşamıyorsunuz. Sizi İstanbul’un merkezinden uzaklaştıran şey ne oldu?
Deprem, çocukluk travmam ve çok korkuyorum. 7-8 yaşlarındaydım. Evde yalnızdım, büyük bir depreme yakalandık, İzmir’deydik. O, çocukluk travması yarattı bende ve uyuyamayacak kadar korkmaya başladım. 6 Şubat depremleri oldu. Celal Şengör’ün, Naci Görür’ün her şeylerini izlerim, okurum, dinlerim. Naci Hoca “Maraş’ta büyük bir deprem bekliyoruz” diye çok önceden söylemeye başlamıştı. Şubatta biz depremi yaşadık. Bilim yalan söylemez. Şimdi de yıllardır Naci Hoca diyor ki “İstanbul’da deprem olacak”. Geçen seneydi sanıyorum, havalimanında CIP’de karşılaştık; “Hocam, ben kaçtım korkudan” dedim. “Sen kendini kurtarmışsın ama bak, seslenebildiğin bir kitle var. Deprem ülkesinde yaşıyoruz. Deprem dirençli binalar olması lazım. Bunun için elimizden geleni yapıyor muyuz? Sen de üzerine düşeni yapsan” dedi. Elimden geleni elbette yapmaya çalışıyorum. Ama günün sonunda İstanbul burası, ne uzak kalabiliyorsun ne içinde yaşayabiliyorsun. Kaosu da zor. Ben çok korktuğum için kaçtım ve bu yaşanacak.
İlk Sapanca’ya taşınmıştınız. Şimdi nerede yaşıyorsunuz?
Ömerli tarafında. Müstakil, bahçeli bir ev. İstanbul merkeze biraz daha yaklaştım, 45 dakika.
6,2’lik son depremde Ömerli’de miydiniz, İstanbul’un merkezinde mi?
Cihangir’deydim, arkadaşlarla birlikteydik. Yani o an kalbim çıkacak gibi hissettim. Çok kötü bir panik... O an ne yapacağımı bilemiyorum. Donup kalıyorum, öyle bir problemim var. Berbat ya! Yani bu hissi yaşamamak için taşındım zaten.
Peki, depremle ilgili ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Deprem çantam var. Nişantaşı’nda yaşarken de kapının önünde dururdu. Bir de en büyük problem, 2 kedi almıştım sokaktan, 8 senedir benimleler. Nişantaşı’nda 4-5 katlı bir apartmandaydım. Sağlam olduğunu söylüyorlardı ama bina benden büyüktü. Hadi ben kendimi kurtardım, evde 2 can daha var! O yüzden kafam rahat olsun diye müstakil bir eve geçmeye karar verdim. Ev zaten çok sağlam. Müstakil olunca korkum yüzde 10’lara düşüyor.
‘Taksiye koştum, ellerim titriyordu...’
Mart ayında Beşiktaş sahilinde sokak müzisyenleriyle olan canlı performansınız çok beğenildi, çok paylaşıldı. Bir yandan da kurgu olduğu iddia edilip eleştirildi. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
Kurgu olsaydı bu kadar izlenmezdi, samimiyeti de geçmezdi. O gün Büyükada’daydım, dönüşte saat 15.02’ye deniz taksi çağırdık. İner inmez uzaktan ‘Değmesin Ellerimiz’i duydum, arkadaşıma “Şarkıyı çalıyorlar” dedim ve heyecanla koşmaya ve söylemeye başladım, bir anda etrafım doldu, telefonlar, videolar… Oradan çıkamayacağım belliydi, 600’den fazla fotoğraf çektirdim diye tahmin ediyorum. Ardından taksiye koştum, ellerim titriyordu. Çok gerçek, çok özel bir andı. Şimdi o çocukları İstanbul’daki ilk konserime davet edeceğim.