Güncelleme Tarihi:

Gizli ajanların cirit attığı dönemde, 1940’lı yılların başında İstanbul’da geçen bir serüven... Burak Akgüç ‘Cemil Arıkan Maceraları’ serisinin üçüncü kitabı ‘Talihsiz Bir Hadise’yle Yılın Polisiye Romanı ödülüne layık görüldü. 2024’te yayımlanan roman, daha önceki iki kitabı ‘Eski Şehrin Gölgesinde’ ve ‘Bahar Temizliği’nde olduğu gibi Cemil Arıkan’ın hikâyesini konu alıyor. Yazar, fenomen olma yolunda ilerleyen Arıkan’la birkaç kitapta daha buluşacağını söylüyor.
- 28 yıllık bankacılık kariyerinizden yazarlığa geçişiniz nasıl oldu?
Bankacılık severek yaptığım bir şeydi, özellikle proje bankacılığı... Fakat her zaman edebiyata ve araştırmaya meraklıydım. Mesela üniversite yıllarında bir arkeoloji kitabı çevirim yayımlanmıştı. Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi Bölümü’nde okudum. Üniversite yıllarından bu yana sinemaya da ilgi duydum.
- Bankacılık yazma yolculuğunuzu nasıl etkiledi?
Roman yazmanın sistematik bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Önce romanın iskeletini çıkarıyorum. Karakterleri yazıyorum. Her bir bölümde ne anlatacağımı, o bölümlerin kurguyu nasıl ileriye götüreceğini ve nasıl sonuçlanacağını önceden tasarlıyorum. Yazarken bu beni rahatlatıyor.
- Yazmakla ilgili eğitimlere, atölyelere katıldınız mı?
Bankacılığın son yıllarında hangi konuda yazarım, nasıl yazarım diye düşüncelerim oluşmuştu. Bu kapsamda yazma tekniği üzerine kitaplar okudum ve uluslararası çevrimiçi seminerlere katıldım. Bunların bir kısmı senaryo üzerineydi. Ondan sonra odaklandığım bir konu üzerine yazmaya başladım. Roman da bu şekilde çıktı.
- ‘Talihsiz Bir Hadise’ kitabınızla Yılın Polisiye Romanı ödülünü kazandınız. Bu sizin için ne ifade ediyor?
Yazdığım roman beni tatmin etti ama bu sübjektif bir şey. Bu konuda deneyimi ve uzmanlığı olan insanlar tarafından da kitabın takdir görmesi kendinize olan güveninizi arttırıyor. Dolayısıyla benim için çok önemli.
- Romanlarınızın 2. Dünya Savaşı yıllarında geçmesinin bir nedeni var mı? Dönemin Türkiye’si anlatınıza nasıl katkı sağlıyor?
Bu dönemi yazmak konusunda beni etkileyen Barry Rubin’in ‘İstanbul Entrikaları’ kitabı oldu. 1930’lu yılların sonundan 1940’ların ortalarına kadar, 2. Dünya Savaşı’nın biraz öncesi ve biraz sonrasını içine alan dönemde İstanbul’da yaşananları anlatıyor. 2. Dünya Savaşı, tarihin akışını çok etkiledi ve pek çok şeyin oluşumunu sağladı. Mesela istihbarat örgütleri; CIA’in temelleri o zaman atılıyor. Bizde de benzer hadiseler gelişmeye başlıyor. İstanbul savaşın içine girmemiş ama kıyısında kalan bir metropol. Büyük göç alması, pek çok Yahudi mültecinin Filistin’e İstanbul üzerinden gitmesi, ortaya enteresan öyküler çıkarıyor.
- Cemil Arıkan askerlik ve polislik yapmış, şimdi sahaf olan bir karakter. Biraz anlatır mısınız, nasıl biri?
Ne çok zeki ne de çok özel bir yeteneği var. Beni onu yazmaya iten nokta; ordudan ayrılışı ve genç yaşta evlenip boşanmasıyla beraber hayattaki referans noktasını kaybetmiş biri olması. Dolayısıyla yaşadıklarını sorguluyor ve kendine yeni bir yön çizme arayışı içinde. Bu da onu daha enteresan kılıyor. Hepimizde benzer özellikler var.
- Dördüncü romanda da bir Cemil Arıkan macerası mı olacak?
Evet, şu an dördüncü Cemil Arıkan romanını yazıyorum.
“EN ÇOK UMBERTO ECO’NUN ‘GÜLÜN ADI’ KİTABI ETKİLEDİ”
- Siz neler okursunuz? Polisiyeye ilginiz nasıl başladı?
Edebiyata ilgim her zaman vardı. Gençken Dostoyevski, Kafka gibi yazarlar beni etkiliyordu. Edgar Allan Poe’yu, Sherlock Holmes’un (Arthur Conan Doyle) öykülerini okumaktan hoşlanıyordum. Gaston Leroux’nun çok ilginç hikâyeler üretebildiğini gördüm. Bana göre ‘Operadaki Hayalet’ çok güzel bir kurgudur. Ama beni en çok etkileyen Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ kitabı oldu. Bizim romancılardan Ahmet Ümit’i de keyifle okurum.
- Cemil Arıkan’ı beyazperdede görmek istiyor musunuz?
Birtakım görüşmelerim oldu. Romanlarım dönem romanları olduğu ve 1940’ta İstanbul’da geçtiği için bu tip konuları filme çekmek ciddi prodüksiyon masrafları getiriyor. Günümüzde geçen bir konuya kıyasla daha dezavantajlı. O nedenle birkaç roman sonra belki daha somut hale gelebilir.

