Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor?

Güncelleme Tarihi:

Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor
Oluşturulma Tarihi: Şubat 08, 2020 07:00

Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki ‘Akış/Flux’ başlıklı sergi, performans sanatının ‘yaratıcısı’ Marina Abramovic’in sınırları zorlayan enerjisini İstanbul’a getirdi. Serginin bir katı, Türkiye’den seçilen 12 ve projeye davet edilen 4 uluslararası sanatçının canlı performanslarını içeriyor. Sanatçılar, Marina Abramovic Enstitüsü (MAI) ekibiyle Sakarya’da bir haftalık ‘inziva/egzersiz’ süreci geçirip zihinsel ve fiziksel olarak günde sekiz saat kesintisiz sergileyecekleri işlerine hazırlandı. Performansçıların beşiyle bu sanat maratonunu dinlemek üzere buluştuk.

Haberin Devamı

Sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez:
Sanat tarihinden intikam aldılar
Performans sanatı, 1970’lerde özellikle kadın sanatçıların erkek egemen tarihin baskın araçlarına boyun eğmeksizin başvurdukları bir kategoriydi. 70’lerde Carole Schneemann, Yoko Ono, Yayoi Kusama, Nil Yalter gibi sanatçılar, sanat tarihinden intikam alıp bambaşka diller yaratabildi. Bu dil, yerleşik değerleri sökmekte benzersizdi. Türkiye’de performans sanatı kategorisiz bir formda, süreklilik göstermeyen bir pratik ve denemeler etrafında gösteriyor kendini. Başlangıca baktığımızda 1960’larda müzikle resim yapan Adnan Çoker’i ve 70’lerden Nil Yalter’i anmak gerekiyor...

Üstümden scooter’la geçen de oldu, saçımı okşayan da...
Dilek Champs ‘KIRMIZI HALI’

Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor

Akış/Flux’ 26 Nisan’da sona erecek. Pazartesi hariç her gün 12.00-20.00 arası görebilirsiniz.
Sakarya’daki atölye çalışmasında ‘Abramovic metodu’ egzersizlerini yaptık. Beş gün yemeden durabileceğimi öğrendim. Su içtik, bal yedik, çaylar içtik. Sessizliğe geçtik. Sekiz saat boyunca pirinç ve mercimek saydık... Bir keşif süreciydi.
 -Kırmızı halının protokoldeki yeri tansiyon oluşturan bir şeydir. Bütün güçlerin üzerinde yürüdüğü veya sanatçıların da aynı şekilde güç gösterisi yaptığı bir yer. Bu algı sistemini provoke etmek istiyordum. Kadın cinayetlerine de vurgu yapıyorum; halının altında kadını ve kanı da hissediyorum.
 -Sekiz saat ara vermiyorum, tuvalete gitmiyorum, su içmiyorum. Konsantrasyonu bölmüyorum. Bölsem de kendi içimde bölüyorum. Uyuduğum da oldu. Orada bir Dilek var, Dilek o alanda ne isterse yapıyor.
 -Gece kıyafetiyle yatıyorum halının altında... Dondum. Ama işin içinde bu algı da var. Acımak değil ama görselliğin dışındaki gerçekliğin işlemesi önemli. Ziyaretçilerden teşekkür edenler, “Çok güzelsin” diyenler oldu. Üzerimden scooter’la geçen çocuk da oldu, elime dokunan, saçımı okşayan da... Ağladığım, bağırdığım dönemler oldu. Gözyaşlarımı silenler oldu. Duygu akımı Türkiye’de çok...

Bir ziyaretçi bir kavanoz dolusu nazarlık getirdi
İlyas Odman ‘YOLLUK’
Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor

Bugün ve yarın görülebilecek performans 31 Mart-26 Nisan arasında tekrar izlenebilir.
‘Yolluk’ adlı oyunun parçası bu performans. Bu, bir oyundan çok seyirciyle beraber yakılan bir ağıt, içli bir hikâye anlatımı. 40’lı yaşlarıma girerken hayatımdaki kayıpların ardında bir anlam bulmamı sağlayan Ezidilik ve Avesta’ya bir güzelleme, sergide de oyunda da kullandığım mantra. Zor zamanlarımda tekrar edip tutunmak için yazdığım bir dua. Bu sergide de sekiz saat boyunca ve 34 gün tekrar ederek kendime ve misafirlere ‘iyi’ gelmesini istiyorum.
 -Ziyaretçiler uzun süre benimle kalıyor, bu çok özel, başı sonu olmayan bir akışın içinde sanki bana destek olmak için oradaymış gibiler. Pazar gelen bir misafir salı yine geldi, bana içinde 100 adet nazarlık olan bir kavanoz getirmiş. Daha ne olsun...
-Performansa hisle bağlıyım, Abramovic’in sanat üretimini ritüel, sanatçıyı da bir tür deli olarak tanımlamasına gönülden katılıyorum. Sanatçı, arkaik kökenlerini şamanda bulur.

Kendimi açık bir kitap gibi sergileyebiliyorum
Nezaket Ekici ‘DEVAM EDEN ÇALIŞMA-KİŞİSEL HARİTA’
Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor

Performans bugün ve yarın izlenebilir.

Sergiye MAI tarafından davet edildim. Marina’nın öğrencisi olarak sergiye katılmaktan onur duyuyorum. 10 günde toplam 80 saatlik deneyim yaşamak da özel bir durum.
-Performansım iki katmandan oluşuyor. Bu hem işlerim üzerine bir iş hem de işlerimi belgelemenin özel bir formu. Bugüne dek yaptığım işlerimin retrospektifini, sürekli anlatarak, sözlü olarak ziyaretçilere sunuyorum. Bir yandan da işlerimi çiviler ve iplerle üzerinde bulunduğum platforma işleyerek kişisel haritamı oluşturuyorum.
-Ziyaretçiyle müthiş bir ilişkimiz var. İnsanların yüzde 80’i açık fikirli ve çok meraklı. Tüm performanslarım arasında SSM’dekiler kadar katılımcı davranan ziyaretçiler anımsamıyorum. Kendimi açık bir kitap gibi sergileyebiliyorum, bu da insanların nasıl, neden ve ne üstüne çalıştığımı anlamalarını kolaylaştırıyor. Sekiz saat su gibi akıyor, seyirci inanılmaz bir enerji veriyor. Fiziksel ve ruhsal olarak zorlayıcı ama alıştım. Bir performansçı fiziksel ve psikolojik sınırları deneyimlemeyi kabul etmelidir.
- Marina’dan performansa dair çok şey öğrendim. Performans, benim için hem düşünsel hem de duygusal bir alan. Konsepti ve fikri olmayan hiçbir iş yapmıyorum. Tabii bu, herkesin performanslarımda benimle aynı fikri göreceği anlamına gelmez. Bir sanat işinde herkes kendi gördüğünü alır. Tabiri caizse, performansların güzelliği bakanın gözündedir. Bedenin sınırlarını zorlamak benim işlerimin de parçası ama acı, odak noktamda değil. İşlerim efor içerdiği gibi mizah ve ironi de içeriyor.

İlk üç gün seyirci için çaldım, sonra kendim için çalmaya başladım
Arda Cabaoğlu ‘ZORLA MİZOFONİ: PATLAMA, ÜFLEME, NABIZ’
Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor

1 Mart’a kadar izlenebilir.

Dünyada sese karşı hassas olmayan toplumlarda yaşanıyor olması ve mesleğimin algılanabilmesinin bu hassasiyeti gerektirmesi, projenin çıkışına neden oldu. Sese hassasiyet, projenin başlıca teması olsa da beş duyumuzu ve sezgilerimizi tümden harekete geçiren bir ortam yaratmaktı amacım. En çok sesi çıkan enstrümanın sanatçısı olarak, trompeti çevresindeki her şeyi domine ederek ve/veya çok kibar ve sessiz biçimde iletişim kurarak bu kontrastı insanlara gösterip seçimi onlara bırakıyorum. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak amacında olan sanatçılardanım. Yokluğunu hissettiğim şeyler benim için bir proje oluyor, bu proje de böyle çıktı.
-Bu proje dünyada bir ilk. Müzik dilim tamamen doğaçlama olduğu için ziyaretçilerin her geldiklerinde bambaşka bir deneyim yaşayacaklarını düşünüyorum. İlk üç gün seyirciyle ilişki kurdum, onlar için çaldım. Sonra tamamen kendim için çalmaya başladım. Bu dinamikler hep değişecek, dualite, zıtlıklar deneyimlenecek. Minimumu görüp maksimumu deneyimlemek ya da maksimumu bekleyip minimuma sahip olmak gibi.
- Bu, daha önce prova yapması imkânsız bir proje. Dört buçuk hafta boyunca, günde sekiz saat aynı odada uzun süreli performans sanatı olduğu için... Bu performansa ABD ve Avrupa’nın en zor ve alanında en iyi müzik okullarında okuyup binlerce konser ve projede yer alarak ve 20 yılın üzerinde bu mesleği yaparak zaten hazırlanıyor olduğumun farkına vardım. Gerçek olmak, kendi olmakla ilgili bir dal. Tam bana uyan bir sanat formu. Teatral bir sanat dalı değil. Sonuca değil, sürece odaklı. MAI’nin bizleri bu performansa hazırlayan, aynı zamanda hayatla ilgili birçok şeyi öğrendiğim ‘Cleaning the House’ atölyesi de olağanüstü bir deneyimdi. Daha önce tanışmadığım sanatçılarla hiç konuşmadan birlikte yaşadık, yemek yemeden Abramović tekniğini egzersizlerle deneyimledik. Birçok duyumuzu ve sezgilerimizi daha iyi kullanmamızı bizlere gösteren ve zaman kavramının, elektronik hiçbir aletin olmadığı bir ortamda egzersiz sürelerini bilmeden çok dayanıklı hale geldik. İnsanlara göstermeyi amaçladığım, sese karşı hassasiyeti birçok duyuya ve kavrama uygulayan bir metot.

Ruhsal alanda yaptığım derin çalışmalar ilk defa birbirine dokunacak
Şebnem Dönmez ‘BAYAN KONTÜR’
Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor

18-23 Şubat arasında izlenebilir.

Sekiz yıl önce ‘Artist is Present’i izlemiş ve derinden etkilenmiştim. Beni büyüleyen, özgürlük arayışındaki samimiyet, güç ve cesaretti. Ben de aynı yolun yolcusuyum. Performans sanatçısı değilim, sergiye, “Şansım yok” diyerek başvurdum. 1996’da ‘Cumartesi Gecesi Ateşi’ adlı bir TV programı yapmıştım. Sinemada şarkı söyleyen, ikon kadınları canlandırmıştım. Bu performansların videolarını da yolladım. MAI yetkilileri etkilendiklerini söyledi, görüşmeler sonucu ‘Bayan Kontür’ü projelendirdim.
- Projeksiyona da yansıtılacak eski performanslarımdan Marilyn Monroe, Rita Hayworth ve Liza Minelli’yi yeniden canlandıracağım. Eski performansı yaptığım 1996’da 22 yaşındaydım, bugün 46... Güzel olmak ve genç kalmak konusunda delirişe gidilen zamanlardayız. “O kadın gençken güzeldi, artık yaşlandı” algısına karşı bir yüzleşme yaşamak istiyorum. 46 yaşında, 24 sene sonra ve bu 24 yılda yaşadığım hayatın tecrübesiyle bugün olduğum kadın, 22 yaşındaki Şebnem’le içsel bir diyaloğa girsin istiyorum. Sonuca gitmeye çalışmadan, ‘Akış’a teslim olmayı amaçlıyorum.
-Bedenleri, güzellikleri, yetenekleriyle ikon haline gelmiş, varlıkları insanların yaşamlarında kodlar yaratmış bu kadınlar, özlerinin ‘görülmemiş’ olmasından büyük acı duydu. Ben de aynı tecrübeyi yaşadım, yaşıyorum. Gerçek varlığının görülmemiş olması için
Hollywood yıldızı olmaya gerek yok. Sadece bir ülkenin meşhuru olmaya da gerek yok. Yeryüzündeki her kadın bu duyguyu yaşıyor, bedeni nesneleştirilen her kadın kendini görülmemiş hissediyor.
- 10 gün çok az yiyerek, konuşmadan, günde sekiz saat bir minderde meditasyon yapılan Vippasana inzivaları Avustralya ormanlarında tek başına, çadırsız, hiç yemeden, sadece su ve ince battaniyeyle 4 gün 4 gece süren Vision Quest gibi çeşitli ruhsal disiplinlerden geçtim. Ruhsal alanda yaptığım derin çalışmalar ve sanat yaratımım ilk defa birbirine dokunacak. Hayatım boyunca buna hazırlanmış gibi hissediyorum. Sekiz saat hiç durmadan performans yapmak! Günlerce... Düşündükçe kanımın akışı hızlanıyor.
Bu insanlar bir müzede günde 8 saat ne yapıyor




BAKMADAN GEÇME!