Her aşk kendi hikâyesini yazar

Güncelleme Tarihi:

Her aşk kendi hikâyesini yazar
Oluşturulma Tarihi: Aralık 01, 2011 01:00

Nezih Ünen’in ikinci filmi “Mavi Pansiyon”, yarın vizyona giriyor. “Aşkı” mercek altına alan romantik drama türündeki filmin başrollerinde Fadik Sevin Atasoy ve Tan Sağtürk var.

Haberin Devamı

“Mavi Pansiyon”da izleyiciye aşkı sorgulatacakmışsınız. Peki, sizin için aşk ne demek? 

Fadik Sevin Atasoy: Keşke çok net bilinen ve tarif edilebilen bir duygu olsa da, hepimiz onu anlatabilsek... Zaten anlatamadığımız için üzerine bu kadar müzik ve filmler yapılıyor, baleler yazılıyor. Aşk için ‘bilinmeyen’ desek daha doğru olur sanırım. Ben insanın kendisi ne adarsa, yaşayacağı aşkın da o kadar olacağını düşünüyorum. Aşkı acı çekmek olarak kodladıysan, aşk yaşarken acı çekiyorsun. Ama bu duyguyu özgürleşmek, büyümek, beraber gelişmek olarak görüyorsan, öyle yaşıyorsun.

“Aşk mutlu eden bir duygu değildir, hep acı çektirir” inancına katılmıyorsunuz o zaman...                    

Fadik: Hayır, ben buna inanmıyorum. Madam Curie, mutlu bir aşkın sembolüdür. Salvador Dali ve sevgilisi Gala da öyle. Tarihte mutlu aşklar da var yani ama galiba bizim coğrafyamızda daha çok mutsuz aşklar tercih ediliyor. Gelecekte kendimize mutlu aşkları örnek almamızı diliyorum, çünkü ancak öyle genişleyip büyüyebiliriz...

Balede mutlu aşk eserleri var mı?

Tan Sağtürk: Bale eserlerinde mutlu aşk yok. Hep sonu olmayan eserler var. Aşk hep duygularla tarif edilmiş; mesela ayaklarımızı yerden keser, heyecan uyandırır... Ama somut olarak yaşanan her aşk birbirinden bağımsız. Bu yüzden de çok çeşitli. Acılar ve duyguların yoğunluğu da farklı. Ama büyük aşk hikâyelerine bakın, çoğu sonuçsuz kalan hikâyeler. Ferhat ile Şirin ve Romeo ve Juliet gibi...

Fadik: Doğru, her aşk kendi hikâyesini yazar.

BAHAR, İKİ KİŞİ ARASINDA KALIYOR   

“Mavi Pansiyon”da tutkulu aşklar görecek miyiz?

Fadik: Aşkı arayan insanlar göreceğiz. Kalbi kırılmış, aşka kapılarını kapamış insanların yanı sıra aşka hiç korkmadan atlayan, aşkı bir güzellik içinde yaşamayı teklif eden karakterler de var. Koray öyle bir karakter mesela, aşkı güzellik içinde yaşıyor. Bu filmde aşkın farklı biçimlerinin bir pansiyonda buluşmasını göreceğiz.

Tan: “Mavi Pansiyon”da ara dokularda seyreden bir aşkla karşılaşacak seyirci.

Siz, duygusal rollerle mi karşımıza çıkacaksınız?

Fadik: Benim canlandırdığım Bahar, romantik ve sevmeye hazır bir karakter. Yolu hem Ahmet hem de Koray’la kesişiyor. Bahar, bu iki kişi arasında seçim yapmak durumunda kalıyor.

Tan: Koray da çelişkiler yaşayan, derinliğine gidip gitmeme kararını alamayan, yüzeyde takılmayı seçen bir karakter. Koray, Ahmet karakterinin tam karşıtı. Koray’la ne istediğini bilen, istekleri gerçekleşmediği zaman olgunlukla karşılayabilen bir karakter yaratmaya çalıştık.

Kaldı mı gerçek hayatta öyle erkekler?

Tan: Var tabii...

MİLLET EĞLENİP TATİL YAPIYORUM SANIYOR

Fadik Hanım, siz “Mavi Pansiyon” için Amerika’dan geldiniz. Ne yapıyordunuz orada?

Fadik: Tek kişilik bir oyun projem var orada. Bir de Türkiye’den gelen teklifleri değerlendiriyordum aslında.

Biz de sizi kırmızı bavulunuzla geziyorsunuz sanıyorduk...

Fadik: Millet zannediyor ki ben eğlenip tatil yapıyorum. Hâlbuki iş nedeniyle geziyorum. Daha önce de Eskişehir’de film çekerken oraya, Diyarbakır’da iş olunca da oraya gidiyordum. Şimdi ise açıyı genişlettim. Bir proje oldu, Berlin’e gittim mesela. Broadway’de oyun oldu, oraya gittim... Sadece mesafelerim genişledi yani. Elimde bavulumla iş neredeyse oradayım...

Bu film için nasıl ikna ettiler sizi?

Fadik: Benimki çok tesadüfî oldu. Jane Campion’un “The Piano” filmini izliyordum. “Keşke bir rol gelse de piyano çalmayı öğrensem” dedim. Sonra piyanist rolü gelince, “Bu bir işaret olsa gerek” deyip teklifi kabul ettim.

Tan: Nezih Ünen beni görüşmeye çağırdığı zaman, Yunus Güner’in rolü için konuşmuştu. Ama o süreçte benim hâletiruhiyem Ahmet rolünü canlandırmaya çok yakın değildi. O sıralar Jude Law’un bir filmini izlemiştim, eğer oynasaydım Jude Law gibi oynamaya çalışırdım. O yüzden Ahmet rolünde olamayacağımı söyledim. Nezih Ünen de “Senin bizimle olman gerekiyor” dedi ve Koray rolünü önerdi. Bir de Fadik’in projenin içinde olması, bende “Evet, beraber olmalıyız” fikrini pekiştirdi.

Fadik: Benim için de aynı şey geçerli. Nezih beni aradığında, tesadüfen Berlin’de tango dersleri almıştım. “Fadik, tango sahnesi de koymayı düşünüyorum” dedi. Kiminle oynayacağımı sordum, “Tan Sağtürk” deyince “Hemen pabucu kapıp geliyorum” dedim.

BERLİN’DE TANGO YAPTIĞIM ADAM MEĞER TÜRK’MÜŞ!

Sizde nasıl başladı bu dans merakı?

Fadik: Dans, bence dünyanın en zor mesleklerinden biri. Benim kardeşim de balet. Çocukluğundan beri onu baleye ben teşvik ettim. Ayaklarındaki nasırları ayıklamaktan tutun, yaşadığı tüm fiziksel değişimlere şahit oldum. Yer çekimine meydan okuyorlar, bu yüzden saygı duyuyorum ve hayranlıkla bakıyorum yaptıkları işe. Modern dans eğitimi de almıştım, müzikal oyuncusu olduğum için dans benim için kaçınılmaz. Dans, en büyük tutkularımdan biri.

Berlin’de tango dersi alırken ilginç bir olay yaşamışsınız sanırım...

Fadik: Evet, artık ders vermeyi bırakmış bir tango hocasına rastladım. Bana bir kez ders vermesini istedim. “Sen bu işi seviyorsun, sana ders vereceğim” dedi. Onunla üç-dört ay çalıştık. Berlin’de tango salonları var, ayakkabını alıp gidiyorsun, birisi gelip seni dansa davet ediyor. Beni de bir beyefendi dansa kaldırdı. Kısa boylu, kel bir adam. Dedim ki adam Arjantinli tango kralı! 30 dakikanın sonunda, İngilizce “Nerelisin?” diye sordu. “Türkiye’denim” deyince de “Bacım, söylesene be” dedi. Meğer Türk’müş!

O halde filmdeki tango sahneniz için Tan Bey’in sizi çalıştırmasına gerek kalmadı...

Fadik: Yok, Tan bana tango çalıştırmış değil. Sadece hazırladığı koreografiyi çalıştık.

Haberin Devamı

ARTIK DİZİLERDE YOKUM

Dizilerde oynamama kararı almışsınız, neden?

Fadik Sevin Atasoy: İçerik olarak sinema ve tiyatro beni daha çok tatmin ediyor, dizilerden tatmin olamıyorum. Yapanları küçümsemiyorum ama hayatımda sinema ve tiyatro olsun istediğim için böyle bir karar verdim.

Haberin Devamı

DANSI BIRAKMADIM

Tan Bey, babalık sizi nasıl etkiledi, hayatınızda neleri değiştirdi?

Tan Sağtürk: Babalık duygusu bana birazcık daha olgunluk getirdi. Beni daha düşünceli hale getirdi ve sorumluluk kazandırdı. “Daha çok bilgi almalıyım” endişesine sürükledi. Bu da güzel bir endişe, bundan yararlanıp daha fazla eser görüyorum ve kitap okuyorum artık.

Baleyi bıraktınız, oyunculukta yol alıyorsunuz artık. Oyunculuk sizi tatmin ediyor mu?

Tan: Klasik bale gösterilerine çıkmıyorum artık ama dans etmeyi bırakmış değilim. Oyunculuk ise çok derin bir kuyu. Yanınızdaki arkadaşınızdan ve yönetmeninizden alacağınız destek çok önemli. Benim “Mavi Pansiyon”da rol almamı sağlayan etkenlerden biri de buydu...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!