Güncelleme Tarihi:
70 yıl sonra bugün sadece intiharıyla değil, feminizme yaptığı derin katkılarla da anılıyor Virginia Woolf. Oysa hayatı, içinden çıkılmaz bir kabus gibiydi hep. Oğuz Atay’ın dediği gibi, “Hayat her gün girilen bir imtihan olursa buna kimse dayanamazdı.” Ama Virginia Woolf, 59 yıl dayanmıştı buna rağmen. Her gün o imtihana girmiş, her sabah, “Tanrım, bugün nasıl geçecek” diye kaygılanmış, varoluşa ilişkin derin tereddütlerle birlikte belki de kocası Leonard Woolf’a tutunmuştu.
KIRILGAN FEMİNİZM
1929’da yayımlanan ‘Kendine Ait Bir Oda’ isimli kitabı, satır aralarındaki inanılmaz sancı ve yaralara rağmen bir anlamda feminist akımın klavuzu haline gelecektir. Önerisi son derece nettir çünkü: “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Buna rağmen, Virginia Woolf’un feminizminde kırılgan bir taraf vardır hep. Çünkü sadece dünya ve hayatla değil, kendisiyle olan sorunları da içinden çıkılmaz bir uçurumdur Virginia Woolf’un. Üstelik bunlar öyle odalara kapanıp roman yazarak üstesinden gelinebilecek sorunlar da değildir.
ÇAĞIN TANIĞI OLMAK
70 yıl önce bugün yani 28 Mart 1941’de cebine doldurduğu taşlarla ırmağa doğru yürüdüğünde, yıllar sonra Nicole Kidman’ın aynı sahneyi en az kendisi kadar ciddiye alacağını bilemezdi elbette. Virginia Woolf, geride incecik yazısıyla doldurulmuş 26 defter bırakmıştı. Yıllar sonra, ‘Bir Yazarın Güncesi’ ismiyle yayımlanan bu defterler, onun kendisine tuttuğu bir aynaydı elbette. Sadece kendisine değil, yaşadığı döneme, yaşadığı dönemin İngilteresi’ne tutulmuş bir ayna.