O eski halinden eser var şimdi...

Güncelleme Tarihi:

O eski halinden eser var şimdi...
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 2017 14:34

O doğal sesi telefondan duyamazsınız... Elinizin altında kâğıt-kalem yoksa, yazıyorum hissini yaşayamazsınız... Dijitaldeki fotoğrafı koklayamazsınız. Bitti-gitti dediğimiz her şey dönüyor. İyi ki dönüyor...

Haberin Devamı

Kadıköy’de Tellalzade Sokağı’nda zaman durmuş gibi. Antikacı dükkânları ışıl ışıl, çay kahve eski usul hasır tabureli dükkânlarda servis ediliyor, müzik ve trafik yoğun... Akşam çökerken, sokaktaki bir çay ocağına oturmuş gelene geçene bakıyorum. Derken bir nağme patlıyor karşı kaldırımda, yaylılar inletiyor etrafı; İbrahim Tatlıses usul usul giriyor şarkısına: “Şu koskoca cümle âlem, içindeki neşe elem, yazımızı yazan kalem, anladım ki hepsi yalan!”

“O da yalan bu da yalan” diye bir bir sayıyor Tatlıses ama bazı şeyler de gerçek. Birincisi, bu şarkıyı Plakçı Hamit’in çaldığı... İkincisi, dükkânın adı üstünde, bu şarkının bir plaktan çalındığı... Ve nihayet: Plakçı Hamit’in vitrinini onlarca arabesk ve halk müziği plağının süslediği... Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Hakkı Bulut... Albümlerinin ilk patladığı yetmişler ya da arabeskin zirve yaptığı seksenli yıllar gibi... Yaşı yeten okurlar bilir; sanki çok popüler bir kasetçinin vitrinine bakıyormuş, az sonra karışık kaset doldurtacakmış gibi hissediyorum.

Haberin Devamı

Plakçı Hamit, sizi eski günlere ağır ağır götüren bir nostalji treni... Ama yalnız değil; Tellalzade Sokağı’nın diğer dükkânları bir yanda, İstanbul’un her iki yakasında sayıları pıtırak gibi artan eski usul plakçılar, kırtasiyeler, fotoğrafçılar beri yanda, herkes bu geçmiş yolculuğuna bir şekilde katılıyor. Çünkü insanlar Tatlıses’i haklı çıkarırcasına, devrandan da ’yalan’dan da sıkılmış, somut şeyler arıyor. Eh o somut şeyler de günümüzün akıllı teknolojisinde mevcut değil. Elimiz mecbur, dönüyoruz eskiye.

Ama seve seve, bile isteye dönüyoruz. Yalnız da değiliz. Tüm dünya böyle. Plak satışları bir süredir uçtu gidiyor örneğin. Bizde rakam yok ama plaklar ABD’de bu sene son 30 yılın rekorunu kırarak yaklaşık 500 milyon dolarlık bir pazar haline geldi. Analog fotoğraf makineleri geri döndü; nostaljik takılanlar bir yana cep telefonuna doğan kuşak bile karta basılan fotoğrafların büyüsünü yaşıyor. Herkesin elinin altında, her notu alıp kaydetmeye hazır ve nazır  laptop, akıllı telefon, tablet bulunmasına rağmen kâğıt-defter-kalem-mürekkep satışları artıyor. E-kitaplar çıktı; “Yakında helvasını yeriz” denilen basılı kitabın ölmek bir yana, ortamlarda fişek gibi gezdiğini girdiğimiz her bir kitabevinde görüyoruz. “Teknoloji çağı geldi” diyorduk; tam da gelmemiş meğer. Kanlı canlı, eski usul şeylere her zamankinden çok ihtiyacımız var gibi.

Haberin Devamı

O eski halinden eser var şimdi...

Galata’daki Lomography fotoğrafçılığa eski günlerdeki haliyle bulaşmak isteyenlerin ortak noktası. 

AH O FİLMİN KOKUSU

Instagram sağ olsun, elimizde fiyakalı fotoğraflar çekebilen cep telefonları, haldır haldır doğru kareyi yakalama peşindeyiz. Telefonların hafızası fotoğrafla dolu; onları bulutlara, seyyar belleklere yüklüyoruz, yetmiyor. On binlerce fotoğraf, on binlerce anı parçası... Ama gerçekte neredeler? Çoğuna dönüp bakmıyoruz; en güzel karelerimiz, doğum günleri, yaz tatilleri, sevgiliyle selfie’ler, güzelim bebek yüzleri, sanal hafızalarda balık istifi bekliyor. Çoğumuzda bir fotoğraf albümü yok artık.

Haberin Devamı

Hafiften bir isyan var ama. Analog fotoğraf makineleri ve filmleri üzerine kurulu Lomography markası (ve akımı) Türkiye’de de rağbet görüyor. Galata’daki Lomography mağazası Avrupa’daki birçok benzerine göre çok daha geniş ve ferah; çok uzak bir geçmişten gelmiş gibi görünen ama gıcır gıcır makineler, filmler güzelce dizilmiş; her yaştan meraklılar içeriye girip çıkıyor.

O eski halinden eser var şimdi...

Kadıköy’deki Plakçı Hamit’in dükkânı sizi anında otuz-kırk yıl öncesine ışınlayan bir nostalji treni. 

Dükkânın sahibi Nural İdrisoğlu, analog fotoğrafçılığı, şimdiki neslin haberdar olmadığı şekliyle açıklıyor; “Analogda kullandığımız poz sayısı ile sınırlıyız; çekeceğimiz her kareyi daha fazla düşünmemiz gerekiyor; bu da her bir anı, her bir pozu daha önemli kılıyor” diyor: “Çektiğimiz fotoğrafları anında görmeyerek bir merak süreci yaşıyoruz; fotoğraflarımızı bastırıp elle tutulur anılar elde etmiş oluyoruz. Bence bu da, sadece deklanşöre basıp, sonradan belki de hiç dönüp bakmayacağımız bir fotoğraf çekmiş olmaktan çok daha kişisel bir deneyim yaratıyor. Filmin ve film kimyasallarının kokusu, deklanşör ve film sarma sisteminin sesi gibi unsurlar da analog kültüre olan özlemimizi gidermemize yardımcı oluyor.”

Haberin Devamı

36’lık filmlere özlem duyanlar; kendi fotoğrafını kendisi basmak isteyenler için Lomography iyi bir seçenek. Bir de birçoğumuzun eski göz ağrısı Polaroid kameralar ve filmler var. Kadıköy Çarşı’daki Fujifilm dükkânının vitrinine göz atarsanız; şipşak fotoğrafların da revaçta olduğunu görürsünüz. Mağazadaki görevlilerden Turan Akgül, dört-beş yıldır her yaş grubundan müşterinin, çekilen fotoğrafı bir buçuk - iki dakikada basan Polaroid kameralara rağbet ettiğini anlatıyor. “Bazıları çok genç; o kadar ki fotoğrafların eskiden basıldığını bile yeni öğrenmişler. Kimisi nostalji duygusuyla alıyor; kimisi de seyyar belleklere fotoğraf depolamaktan; oralarda fotoğraf unutmaktan bıktığı için... Şık bir hediye olarak alan da çok. Şirketler de alıp çalışanlarına dağıtıyor.”  Kameralar 300 ile 600 lira arasında değişiyor.

Haberin Devamı

BİR ÜRÜN DEĞİL BİR HİS OLARAK KÂĞIT

Gelelim kâğıt-kalem mevzusuna... Panter Kırtasiye 1970’ten beri İstiklal Caddesi’nde. Her gün değişen, bir gittiğimiz dükkânını ertesi gün yerinde bulamadığımız caddenin yapı taşlarından biri. Dükkânda konuştuğumuz Hasan Arpacı, tüketim alışkanlıklarının son birkaç yıl içinde değiştiğini anlatıyor. “Defter, kurşunkalem, dolmakalem ve mürekkep. İnsanlar güzel defterlere, güzel kalemlerle yazmak istiyorlar. Eskiden bu kadar değildi; şimdi özellikle dolmakalem için bütçe ayıranların sayısı arttı.” Dükkânın raflarına yansımış bu değişim. Rengârenk mürekkep kutuları sıra sıra; üzerinde güzel kâğıttan defterler, sayısız, sonsuz gibi görünen kalem çeşitleri... Bir müşteri içeri girip dolmakalemleri inceliyor; birinin fiyatını soruyor; üç bin küsur TL...

O eski halinden eser var şimdi...

Karaköy’de Kâğıthane

Güzel defter arayanlar için bir başka adres Karaköy’deki Kâğıthane... Kâğıt sadece bir ürün olarak değil; tatlı bir duygu, bir uçuk fikir olarak da duruyor raflarda. Nostalji treninin bir başka katarı, dükkânın sahibi Emine Tuğsavul’un  (Çukurcuma’daki ‘Rehavet’ isimli dükkânı da ‘analog’ bir dükkân) ürettiği tüm o İstanbul temalı, ‘taş-kâğıt makas’lı, çocuksu, uçuk defterler... Elinizin altında, yakınınızda hissetmek istediğiniz, dost yüzlü kâğıtlar... Akıllı telefonlarınızla paylaşamadığınız bir hal...

O eski halinden eser var şimdi...

Çukurcuma’da Rehavet

Bu hali en iyi, gazeteci-yazar David Sax’ın geçen sene ABD’de yayımlanan ve New York Times Bestseller listesine giren ‘Revenge of the Analog, Real Things and Why They Matter (Analoğun İntikamı, Gerçek Şeyler ve Neden Önemli Oldukları Hakkında)’ isimli kitabı anlatıyor. “Aslında karşı karşıya olduğumuz seçim analog ve dijital arasında değil” diyor Sax; “Bu temel ikileme bizi koşullandıran dijitalin kendisi. Gerçek hayat siyah-beyaz değil. Gerçek çok renklidir.”

Ama renkler en iyi Plakçı Hamit’in vitrinine bakarken görülüyor. Duyuluyor da... Hamit Çorbacı, “Daha doğal, daha gerçek sesler duymak isteyenler plak alıyor” diyor. Hepimizin istediği de bu zaten. Derme çatma, eski püskü de olsa, gerçek bir şey yaşamak.  

O eski halinden eser var şimdi...

Emine Tusavul - Kağıthane’nin kurucusu, sahibi, tasarımcısı, Rehavet’in ortağı

HAKİKİ İLİŞKİ İÇİN HAKİKİ MALZEME LAZIM

Herkes bir anda teknolojinin peşinden koşar oldu ama insanların dokunmaya ve koklamaya da ihtiyacı var. O yüzden analog dünyaya dönüyorlar. 40-50 yıl sonra, ilişkilere dair çok az elle tutulur şey kalmış olacak. Çünkü ilişkiler WhatsApp mesajlarında başlıyor bitiyor. Kimse sevgilisine mektup yazmıyor, annesine bir teşekkür notu göndermiyor. Hediyesinin kenarına el yazısıyla bir not iliştirmiyor. Eskiden yastıkların, şiltelerin altından hatıra defterleri çıkardı. Hayatını yitiren birinin arkasından not defterleri bulunurdu. Artık öğrenciler hocanın tahtaya yazdığı şeylerin fotoğrafını çekiyor! Ama biz Kâğıthane olarak ‘İsim-Şehir, Amiral Battı, Kim-Kiminle-Nerede’ gibi oyunları yeniden bastık. İnsanlar bayılıyor. Anne-babalar çocuklarının bu oyunları oynamasından çok memnun çünkü çocuklar bu sayede karşılıklı konuşabiliyorlar. Ekran üzerinden bütün dünyayla konuştuğumuzu zannediyoruz ama hep sanal... İlişkilerin hakiki olması için malzemelerin de daha hakiki olmasına ihtiyaç var.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!