Kendi vatandaşımdan hiç bu kadar korkmamıştım

Güncelleme Tarihi:

Kendi vatandaşımdan hiç bu kadar korkmamıştım
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2016 12:56

O gece, Nice’teki katliamdan dolayı Boğaz Köprüsü, Fransız bayrağının renklerine bürünecekti. Fotoğraflarını çekmek için yola çıktım. O esnada Twitter’da askerle polisin çatıştığına dair yazışmalar gördüm. Tweet’lerin sayısı çoğalınca gazeteci refleksiyle olayların peşine düşmeye kararı verdim.

Haberin Devamı

Taksim’e çıktım. Meydanı çember şekilde dizilen askerlerle polis arasında 25-30 metre vardı. Halk askere geri çekilmeleri yönünde çağrıda bulunuyor, zaman zaman da üstlerine doğru yürüyordu. İnsan zinciri oluştururken asker de ikaz ateşi açtı. Halk dağılıp tekrar geliyordu. İkinci ateşten sonra bir kişi yaralandı. Herkes yardım çağrısı yapıyor ama ambulans gelemiyordu. İki kişi yaralıyı oradaki bir arabaya koyup gitti, ortam gerildikçe gerildi. Taksim Camii imamı geldi, askerlere “Yaptığınız caiz değil, hepimiz vatan evladıyız” gibi şeyler söylemeye başladı. Bir yandan polis, askerlerin başında bulunan ve adını öğrendiği kişiye sesleniyor: “Nurullah Asteğmen, yaptığın kanunlara aykırı, teslim ol!” Önce bir grup asker teslim oldu, ardından bir başka grup geldi, nihayetinde de asteğmen... Üç asker direndi, biri havaya ateş açtı, polisler de karşılıklı olarak havaya ateş açtılar, bu sırada jetler Taksim üzerinden alçak uçuş yaparak geçti.

Haberin Devamı

Tekrar köprüye gitmeye karar verdim. Bu kez Avrupa ayağında köprüdeydim. Meslektaşlarım Murat Demirtaş ve Emrah Gürel de geldiler. Teslim olan askerleri darp ediyorlar, dövüyorlar şeklinde şeyler duyuyoruz, ben olay yerine gitmeye karar verdim.   

Bu sırada yanımızdan geçenlerden bazıları “İyi dövdük”, “Çenesine tekme attım”, biri de “Niye dövdük ki, o emir eri” diyordu.

 

BU FOTOĞRAF YÜZÜNDEN 

Kendi vatandaşımdan hiç bu kadar korkmamıştım

Şamiloğlu’nun hayatını riske atan anlar bu kareyi çekmesiyle başladı. Mesleğini yaparken başına gelenlerle ilgili son sözü ise şöyle: “Muhtemelen yine öyle yerlerde olacağım, bir şekilde mantığım gitmememi söylese de işin ucunda fotoğrafçılığın cazibesi, mesleğin kendine özgü ruhu var ve bütün bunlar beni hep oralara çağıracak. Bana vuranların, beni kurtaran polisin yüzünü hatırlamıyorum. Bir de muhakkak dava açacağım, bazıları muhtemelen çektiğim fotoğraflarda olanlardı, olmasalar da onların tanıklığına başvurulmasını isteyeceğim.” 

 

Haberin Devamı

Kalabalığı gördükten sonra durumun ne kadar ciddi olduğunu fark ettim. Direkt nefreti kusuyorlardı. Kendi vatandaşımdan hiç bu kadar korkmamıştım. Birkaç kare çektim, askerleri Çevik Kuvvet otobüsünün içine koymuşlardı ama araç hareket edemiyordu. Otobüsün içinden askerleri indirip dövüyorlardı. Polis alıp kurtarmaya çalışıyor, kalabalık o sırada başka bir askeri alıyordu. Fotoğrafları çektim, olay yerinden ayrılacağım, biri “Sen kimsin” dedi. Gazeteci olduğumu söyledim, makinemi istedi. Makineyi yere bıraktığım anda da bana vurdu. Peşi sıra etraftakiler de saldırmaya başladı. Hiçbiri bana niye vurduğunu, benim kim olduğumu bilmiyordu.

HEMŞİRE BENİ GÖRÜNCE AĞLADI

Haberin Devamı

Polis ayırmaya çalıştı ama yapacağı bir şey yoktu. Bir şey söylese ona da saldıracaklardı. “Bunu köprüden atalım” diye söylenmeye başladılar. Bunu duyunca “Bari ben kendimi atıp kurtulayım” diye düşündüm. İçimden, “Öldürene kadar dövecekler herhalde” diye geçiriyordum. O sırada bir askerin kalabalık içinde tartaklandığını görünce beni bıraktılar. Polisin biri beni hemen alıp bir nakliye kamyonuna götürdü. Kapıyı açtı, “Alın bunu götürün, yoksa öldürecekler” dedi. Kamyondakiler bir tişört verip “Yüzünü kapat” dediler. Köprü boyunca yüzümü kapatarak gittim, son bir hamleyle de diğer fotoğrafçı arkadaşlara, “Beni dövdüler, dikkat edin, makinelerinizi göstermeyin” diyebildim. Beni Fatih Eğitim Araştırma Hastanesi’ne bıraktılar. Beni karşılayan hemşire yaşadıklarımı anlatırken ağlamaya başladı, “Size niye saldırıyorlar ki, siz işinizi yapıyorsunuz” diyordu.

Haberin Devamı

ŞU ANDA TABUTTA OLABİLİRDİM

Aslında olayın vehametini sanki birkaç gün sonra anladım. İnsanların beni araması, geçmiş olsun mesajları, gördüğüm kareler bana yaşadıklarımın boyutunu hatırlattı. Biri orada kazara “Darbeci” dese mesela, kurtuluş şansım yoktu. Şimdi tabutta olabilirdim. Meslek hayatın açısından bundan ötesi olmaz herhalde. Zaten bir tık üstü sala...

 

BAKMADAN GEÇME!