Kanseri bir uyarı olarak kabul ettim çünkü hayatımın öncelikleri listesinde ‘ben’ yoktum

Güncelleme Tarihi:

Kanseri bir uyarı olarak kabul ettim çünkü hayatımın öncelikleri listesinde ‘ben’ yoktum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2017 15:19

‘Karadayı’, ‘Kara Para Aşk’, ‘Kara Yazı’ gibi, adı ‘kara’ile başlayan , sevilen pek çok dizinin senaristi Sema Ergenekon, Dark Stories’de bu senaryoların önemli bir bölümünü başında bandanayla yazdı. Çünkü gördüğü kemoterapiden dolayı sadece saçları değil, kaşları ve kirpikleri de dökülmüştü. Yaşları küçük olduğu için annelerinin saçlarını bilerek öyle kestirdiğini zanneden çocukları şimdi küt halini de yeterli bulmuyor, daha da uzatmasını istiyor.

Haberin Devamı

Normalde sağlıklı biri misiniz?

- Hiç hastalanmayan, dayanıklı, sağlıklı biriyimdir. Kanserin öncesinde de herhangi hiçbir rahatsızlığım yoktu; gayet iyiydim.

 Nasıl fark ettiniz meme kanseri olduğunuzu?

- Bir kitle olduğunu fark edince...

 Kendiniz fark ettiniz...

- Evet, kendim fark ettim. Doktora gidince de macera başladı. Önce biyopsi yapıldı, tanı kondu. Sonra ameliyat oldum. Sonra da kemoterapi.

 Hangi evresindeymiş?

- İkinci evrenin  sonu. Çünkü lenflerimde de mikro metastasım varmış. Çok başı değil yani hastalığın. Benimki de erken teşhis sayılır tabii ama lenfe sıçramadan yakalayabilseydik, belki de kemoterapi görmeyecektim. Türüne göre görenler de var; görmeyenler de.

 Sizinki hangi türmüş?

- Türün adını tam olarak bilmiyorum.

 İlk öğrendiğinde ne hissediyor insan? Korku mu ağır basıyor, isyan mı , panik mi?

Haberin Devamı

- Bu hastalığa ben yakalandıktan sonra etrafımda da yaşayan arkadaşlarım oldu. Benim gözlemlediğim, nasıl desem... Yakıştıramamak, algılayamamak gibi. Bir nevi hafife almak duygusu oluyor insanda. Bu da galiba bir kaçış. Korku biraz daha sonra geliyor. Kemoterapi görmeye başlayınca. Sonra o korku tedavinin bitmesine yakın umuda dönüşüyor. Yolun sonuysa daha bilinçlenerek, güçlenilerek çıkılan bir hal.

Kanseri bir uyarı olarak kabul ettim çünkü hayatımın öncelikleri listesinde ‘ben’ yoktum

EN YIPRATANI KEMOTERAPİ

 ‘Neden ben?’ duygusu geliyor mu insana?

- Evet, oluyor. Kanser olduğumu ilk öğrendiğimde değil de kemoterapi görürken. Kemoterapi kolay bir şey değil. Bütün sürecin en yıpratan kısmı o. Zaten kemoterapi görmediğin zaman kanser hastası olduğunu pek anlamıyorsun. Kemoterapi yormaya başlayıp gücün bitince, o ‘neden ben?’ isyanı oluyor.

 Nasıl baş ettiniz o duyguyla?

- Doğru soruları sorup, doğru cevaplar bulmaya çalışarak. Ben şöyle bir yaklaşım benimsemeye çalıştım: ‘Neden ben?’ diye öfke duymak yerine, bu işin gerçekten nedenini anlamaya gayret ettim. Yani bu hastalığı bir uyarı gibi kabul etmeye...

Haberin Devamı

 Önceden yakınlarınız arasında bu hastalığa yakalanmış kimse var mıydı?

- Hayır. Zaten genetik de değil. Annemde, kız kardeşlerimde ya da teyzemde yok. Etrafımda, tanıdığım insanlarda da yoktu.

 Hangi alternatif tedaviler olduğuna, bunlardan hangisinin uygulanacağına doktorunuzla birlikte mi karar verdiniz?

- Tabii, bir de ben çok uslu öğrenciyim. Ne derse harfiyen yerine getirdim. Çünkü birilerine teslim olmak, güvenmek gerekiyor. Bu işi de doktorlar biliyor.

HASTALIK YOK, HASTA VAR

 İnsan bir panikle internete giriyor, sağa sola danışıyor, bazen daha da panikliyor. Siz nereden aldınız hastalığınızla, tedavisiyle ilgili bilgileri?

- Ben de tabii ki internete falan girip çok araştırma yaptım. Bazı okuduklarınız rahatlatıcı oluyor ama çok fazla bilgi kirliliği olduğu için bazıları da korkunuzun büyümesine neden oluyor. Doktorlar bana şöyle söyledi: “Hastalık yoktur, hasta vardır...”

Haberin Devamı

 Ne demekmiş o?  

- Yani herkesin hastalığı değerleriyle, varoluş biçimiyle, ilerlemesiyle, direnciyle, tedavisiyle şahsına münhasır. Tümörün cinsi, türü, hepsi farklı farklı. Dolayısıyla tedavi de farklı farklı oluyor. O yüzden bazen doktoru arıyorsun “Ona böyle yapmışlar, bana niye yapmadınız?” diye soruyorsun. Ama bence bu da normal. Çünkü adı çok ürkütücü bir hastalık.

 Panik yaşıyorsunuz...

- O panikle her yerden bilgi almaya çalışıyorsun. Ama sonra geçiyor. Mesela benim tedavim bitti ama koruyucu bir ilaç kullanıyorum. O kadar yorulmuşum ve teslim olma haline geçmişim ki ilacı kutusundan çıkardım, kutusuyla prospektüsü hiç okumadan çöpe attım. “Ben” dedim; “bu ilacı kullanacağım ve bana şifa verecek.” Şimdi bazı arkadaşlarım, “Sende şu yan etkiyi yapıyor mu?” diye soruyor; “Yoo” diyorum; “Bende yok...”

Haberin Devamı

 Belki de psikolojik olarak edinmemiş oluyorsunuz o yan etkiyi. 

- Büyük ihtimalle. Öyle bir yan etkisi olduğunu bilmediğim için. Bence psikolojinin, inancın, insanın ruh durumunun hastalıklara çok büyük etkisi var. Hatta bence hastalanmamıza da etki ediyor.

SPORA ZAMAN BULAMAZDIM

 Öyle mi?

- Ben öyle olduğunu düşünüyorum. İnsanın ruhunda aldığı bir yara, bir eksiklik, geçmişiyle ilgili halledemediği bir meselenin, bedeninde bir yerine sirayet ederek onu hasta ettiğini düşünüyorum. Bunu sadece ben düşünmüyorum zaten. Böyle olduğunu savunan bir sürü düşünce, tez, kitaplar var. Okudukça bu düşünceyle ilgili kendime yakın bulduğum şeyler oldu.

 Hastalık sırasında üzerinde çalıştığınız ya da devam ettirdiğiniz bir proje var mıydı?

Haberin Devamı

- Tabii, iki tane dizi yazıyorduk. Hem ‘Karadayı’yı hem de ‘Kara Para Aşk’ı. Üç de çocuğum var. Zaten bence işte o yoğunluktan, işten... Şunu fark ettim: O kadar fazla önceliğim vardı ki, o listede ben pek yoktum. O hastalık bana “Bir dakika” dedi; “sen kendinle de ilgilenmek zorundasın.”

 Neyi aksatıyordunuz?

- Spor yapmaya zaman bulamazdım mesela. Sonra radyoterapiye gittim 38 kür. Paşa paşa gidiyordum. Gitmen bir zaman. Oraya gidince bekliyorsun. Terapini oluyorsun... İşler yine yetişiyordu. Sen gerçekten kendine zaman ayırmıyorsan, hayat sana ‘dur’ çekiyor. Ben kanserin böyle bir mesaj olduğuna inandım: Bir dur. Bir bak. Ne eksik? Ne fazla?

 Ne kadar sürdü tedaviniz?

- 2014 Nisan ayının sonuna doğru öğrendim, kasımın sonuna doğru da tedavi bitti. Şu anda sadece koruyucu ilaç kullanıyorum, bir de üç diyorsa üç, altı diyorsa altı ayda ne istiyorsa tetkiklerimi yaptırıyorum, götürüp gösteriyorum doktoruma.

KORKARAK, KAÇARAK KORUNAMAYIZ

Sürekli çevremdekileri teşvik ediyorum kontrollerini yaptırmaya ama insanlar çok korkuyorlar. “Evet, evet” diyorlar; “Tabii, tabii şu işi bir atlatayım, ilk iş falan” diyorlar ama gitmiyorlar. Halbuki ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi o kadar başarılı oluyor, kısa sürüyor, riski azalıyor. Gözlerinin önünde örnek olmama rağmen ikna edemiyorum. Dedim ya biraz daha erken yakalamış olsam, belki kemoterapi görmeden atlatacaktım. Korkmak, bundan kurtarmıyor ve korumuyor. Korkmak geç kalmaya ve daha büyük bir sıkıntıya neden oluyor. Mutlaka kontrollerini yaptırmaları lazım. Kaçarak korunamayız. Ben kontrole gidiyorum. Bakıyorum kontrollerini aksatan var. İki ay takıyor mesela. “Ya tekrar olduysam” korkusuyla. O iki ay hastalığı erteleyemiyorsun ki daha da büyütüyorsun...

SENARYOYA MEME KANSERLİ BİR KADIN KOYDUM

Yaşadıklarınız yazdığınız dizilere yansıdı mı hiç?

- Henüz yayımlanmamış bir projemizde öyle bir karakter var. Öncesinde meme kanseri geçirmiş. Ben, ‘Pembe İzler’ adında bir derneğin yönetimindeyim. Meme kanseri gibi hastalıklara yakalanmış ama imkânsızlık çeken kadınlara yardımcı oluyoruz. Karakterimiz ‘İclal’ o derneğin de üyesi.

Böylece diziyi seyredenler de belki böyle dernek, dernekler olduğunu öğrenir.  

- Ne kadar çok çalınırsa kulağa o kadar iyi tabii.

Neler yapıyorsunuz ‘Pembe İzler’de?

- Hastalıktan sonra benim gibi hastalığı atlatmış bir sürü başka kadınla tanıştım. Bir kadın ordusu olduk. Arzu Karataş kurmuş derneği. O da meme kanseri geçirmiş. Kadın kanserlerine yakalanmış kadınlara destek sağlıyor. Bilgilendirici toplantılar, paneller düzenliyor. Uzakta bir yerdeyse tedavi için gelip gidebilmesine yardımcı oluyor, kalacak yer sağlıyor. Saçı dökülmüş, peruğu mu yok? Onu temin etmeye çalışıyor.

Siz de peruk kullandınız mı? Hastalık insanın sosyal yaşamını nasıl etkiliyor?

- Saçlarım, kirpiklerim, kaşlarım, hepsi döküldü. Çocuklar anlayamıyordu, “Saçların çok güzeldi, niye kestirdin” diye soruyorlardı. Şimdi artık saçlarım uzadı ama hâlâ bu mevzu dönüyor, “Daha da uzasın” diye. Dışarıda da oluyor...

Ne gibi?

- Bir gün, hiç unutmam, başımda bandana var, kaldırımda yürüyorum. Karşıdan bir kadın geldi; baktı; “Vah vah daha çok da genç” dedi... Ve yürüdü gitti. Yahu ben ölmüyorum. Niye böyle yaptı? Kalakaldım öyle. Böyle yıpratıcı şeyler olabiliyor. O yüzden ben çoğunlukla bandana kullandım ama zaman zaman peruk taktığım da oldu.

Kendinizi iyi hissetmek de istiyorsunuz, değil mi?  

- Sabah kalkıyorsun, n’apıyorsun? İlk iş lavaboya, aynaya gidiyorsun. Kemoterapinin sende yaptığı o etkiyi görüyorsun. Dik durmak lazım. Şu anda bu hastalıkla mücadele eden biri olduğunda “Bak bana” diyorum; “Geçiyor...” O yüzden neymiş, sıkıp dişi vermeyeceğiz canı.

UMUT DOLU HİKÂYELER

Kanser Haftası özelinde Hürriyet ve Roche işbirliğiyle düzenlenen ‘Umut Dolu Hikâyeler’ projesi kapsamında, siz de kanseri yenme öykünüzle kanser hastalarına umut olmak ve hikâyenizi Hürriyet’le okurlara ulaştırmak için, http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/umut-dolu-hikayeler adresinden bizimle paylaşın, hikâyenizle umuda umut katın!’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!