Halisünasyon mu gerçek mi?

Güncelleme Tarihi:

Halisünasyon mu gerçek mi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 16, 2000 00:00

Simten DANIŞMAN
Haberin Devamı

İÇİM sıkılıyor. Sebebi yılbaşı sendromu.

Genellikle aralık ayının ilk günlerinde başlıyor; ortalarına doğru hızlanıp, 1 Ocak'ta tedavülden kalkıyor.

Ama bu yıl galiba kalkmayacak. Ağırlığı tamamen üzerime çöktü. Belirtilerini ilk olarak geçen hafta Nişantaşı'nda sokağa çıktığımda hissettim.

Vitrinler sanki hiç böyle olmamıştı. Rüküş kıyafetler bu kadar çok dükkanda yanyana sıralanmamıştı. Halisünasyonlarım çok gecikmeden başladı.

* * *

Biliyorum, birazdan ‘‘yılbaşı gecesi sokağa çıkma zorunluluğu’’ kağıdını elime yapıştıracaklar. Ben de mecburi lise mezuniyetine katılan kızlar gibi balon eteklerimi giyip, trend kurallarına uyacağım. Tezat olsun diye Teksas çizmelerini ayağıma, renk renk mandalları da kafama takıp kutlamalara katılacağım.

Tabii ki tek başıma değil. Vitrinlerden nasibini alan eş, dost ve arkadaşlarımla. Biz günler boyu ‘‘mıy mıy’’ (sıkılınca ben ve çevremdekiler bu türden bir ses veriyoruz) sesleri çıkartarak bir türlü karar veremediğimiz ama sonunda hayatı kabullenmek gibi boyun eğdiğimiz o bilinmeyene doğru yol alacağız.

Mesela Spica'ya gideceğiz. İzel sahneye çıkacak, biz 1000 kişi birden balon eteklerimizi aramızda çarpıştıraraktan göbek atacağız. ‘‘Mıy mıy’’ grubu dağılacak. Arada ezilenleri, kaybolanları gecenin sarhoşluğu ile unutacağız. Unutmazsak ayrı dert zaten.

Bu arada bol bol Pastavilla markalı spagetti yiyeceğiz. Çünkü verdiğimiz giriş ücretine sonsuz makarna yeme hakkı da dahil edilmiş. Grubun kadınları buna çok sevinecek. Gazete köşelerinde benim gibi kadınlardan öğrendikleri bir temel bilgiyi birbirlerine espri niyetine hatırlatacaklar: Makarna mutluluk verir. Mutlulukla beraber şişkinlik ve ayaklardaki ödemin ilk belirtileriyle karşılacağız. Mutluyuz ya, bu durumu kafamıza takmayacağız: Çünkü biz çooook eğleniyoruz.

Arada birkaç kişi burası pis kokuyor demeye başlayacak. Diğerleri onu esefle kınayacak. Yılbaşı yılbaşı sokağa çıkmışsın, en moda yerlerden birine gelmişsin, içindeki dansözü sürekli oynatıyorsun, üstelik makarna bile yedin; hala niye yakınırsın?

Zaten yılbaşı gecesi neresi ter kokmaz ki? Tüm eğlence mekanlarında herşey maksimumda cereyan eder. Kalabalıktan kaçılmaz, eğlenceye doyum olur, süslenmek bahanesiyle rüküşlükte sınır tanınmaz. Ve tabii ki sürekli yenir, içilir ve kusulur. Sonra tekrar yenir, içilir ve gene kusulur...

* * *

Nişantaşı'ndaki vitrin turum kısa sürdü. Kendimi Reasürans'taki cafelerden birine attım. Kucağımdaki gazete ve dergileri masaya yaydım. Niyetim ardı ardına iki espresso içip keyif yapmak.

Ama niyetim bozuk benim. Keyif yapmayı bir türlü beceremiyorum.

Hatta herkesin delirdiğini, tek akıllının ben olduğunu sanıyorum. Dergilerin hepsi hayatın akışına ait konuları terk etmişler. Yılbaşı gecesinin kendine özel bir adrenalin salgıladığı sanılıyor galiba.

Ünlülerin yılbaşı mönüleri, masa takımları, süsleri, püsleri her derginin en özel konusu olarak karşıma çıkıyor. Party organizasyon şirketlerinin adresleri ve yararları arka sayfalara gizlenmiş. Çevrildikçe hiç bitmeyecek hissi veren hediye çeşitleri dosyasının arkasına sığdırılmış. Arada bir de ‘‘sizin için ideal yılbaşı hangisi’’ testi var. Çözmeyeceğim işte!

Ama çözüp çözmediğim kimin umurunda? Esas darbe orta sayfa güzeli olarak karşımda: Ünlüler cemaatine anılarını anlattırmışlar.

Baktım, hiçbiri parlak değil.

Keşke benden isteselerdi. Geçen yıl yaşadığım içimdeki o buruk acıyı nasıl da anlatırdım.

‘‘Mıy mıycılar’’ sizden iyi olmasın, birlikte olmaktan en huzur duyduğum arkadaşlarımla bir yılbaşı geçirmiştim. Dün gibi hatırlarım....

İkinci köprünün ayağını kendine mesken edinmiş Lacivert'teyiz. Lezzeti yerinde yemekler, tadı damağında kalan şaraplar içiyoruz. Lüzumsuz bir kalabalık yok, dedikodunun düzeyi en kıvrak zekalara uygun bir halde seyrediyor. Boğaz tam karşımızda, ben en iyi yeri, cam kenarını kapmışım. Aklımdan yılbaşı kararlarımı, hayrettir, memnuniyetle geçiriyorum. Neredeyse çok mutluyum diyeceğim. Saatler 12'yi vuruyor. Mutlu ifademi boğazın sularında havai fişekler patlatan teknelere çeviriyorum. Tam Lacivert'in karşısında duran tekneden fişeklerle beraber ‘‘Benimle Evlenir Misin’’ yazan ışıklı bir pano aydınlanıyor.

İtiraf ediyorum: Üç saniye kadar üstüme alındım.

Alternatifleri aklımdan geçiriyor, hatta içimin sıkıldığını, kafamın karıştığını hissediyorum.

O anda ben hariç herkesin arka masaya döndüğünü farkediyorum.

Arkada beyaz dizi görüntüsü. Genç adam gülümsüyor, genç kadın ağlıyor. Ortadaki yılbaşı masasının ortasında da kırmızı kutu içinde tek taş yüzük...

Şimdi söyleyin ben böyle gerçeklerle karşılaşırsam, nasıl olur da halüsinasyon görmem?

Şimdi moda krema partileri

LİMAN Lokantası Karaköy yolcu salonu üstünde yer almakta olup Celal Çapa tarafından işletilmektedir. Yemekleri nefis, manzara mükemmeldir. Bu durum İstanbul gece hayatını takip edenler tarafından bilinmektedir.

Ama sadece kulaktan kulağa yayılan ve ‘‘en trendy’’ ünvanını kazanan Crema'dan herkes haberdar değildir.

Aslında geçen salı gecesine kadar ben de bilmiyordum. Gecenin bir yarısında, Almanya'da yaşayan, trendler dünyasıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir arkadaşım sayesinde keşfettim...

* * *

Sabah saat 02.00. Liman lokantasının kapısında bir kalabalık toplanmış. Yarısı paparazziler, diğer yarısı ise paparazzilerin takip ettikleri. Üç kat merdiven çıkınca ise Liman Lokantası'nın yarısının underground bar olmuş hali karşımızda. İçerisi hala çok kalabalık. Gece hayatını takip edenlerin neredeyse hepsi orada. Mankenler, sunucular, vjler ve her gece trend takip ederim diyen herkes Crema parti gecesinde gerçekten ‘‘buluşmuş’’. Atmosfer oldukça ilginç... Liman lokantasının ağırlığını oluşturan detaylar masalar hariç duruyor. Ama ne kadife perdeleri gören, ne de dışardaki manzaraya bakan var. Bir kenarda terkedilen klasik tarzdaki koltuklar ise gecenin yorgunları tarafından işgal edilmiş. Diğerleri su içerek techno müzik eşliğinde tepiniyor... Sonuç: Sanırım bu hal son zamanlarda çok moda!

Her ayın ilk salı ve cumartesi geceleri Crema'nın var olduğu günler. Bir de yılbaşı ve noel akşamları için özel organizasyonlar düşünülmüş. Diğer vakitlerde krema limanda kalmayı tercih ediyor...

Esas patron Celal Çapa. İşin başında ise Cem Tunca ve ekibi var. Müzikler alternatifli: Ya underground, ya da techno ile coşacaksınız.

Benim ara sıra kendimi tutamayıp krema dememe bakmayın. Esas adı Crema.

Çünkü buradaki herşey ‘‘İngilizce’’ düşünülmüş. Öyle ki broşürleri bile İngilizce hazırlanmış.

Peki buraya kimler gider? Bu da işletme tarafından düşünülmüş. Ve İngilizce broşürde yer almış: Beautiful women (güzel kadınlar), handsome men (yakışıklı adamlar), famous people and celebrity (ünlü kişiler ve şöhretler), ordinary people and losers (sıradan kişiler ve kaybedenler)...

Esas ve son soru: Broşür niye İngilizce? Sebebini öğrendim. Crema, esas 25 yaş ve altı yabancılar için, İstanbul'a geldiklerinde ‘‘Avrupai yaşamandan kopmamalarını amaçlayan bir mekanmış aslında. Türklerin ilgi göstermesini de ‘‘Avrupai yaşama’’ bağlılığımıza yormak lazım sanırım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!