Güneşten uzak bir Karadenizli

Güncelleme Tarihi:

Güneşten uzak bir Karadenizli
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2000 00:00

Haberin Devamı

Yağmurlara yakışan bir adam Volkan Konak. Güneş, sıcak ona göre değil. Kendini ‘‘Şimal Rüzgarı’’na bırakmış, esmeye hazırlanıyor.

Röportajımız sırasında öğrendik ki; Volkan Konak yemek yemeyi ve güneşi sevmeyen bir adam. Bu özellikleriyle bir Karadenizli’ye benzemiyor gibi. Hele Karadeniz mutfağını ve çeşit çeşit balıkları düşününce insan gerçekten şaşırıyor. Tabii bir de güneş meselesi var... ‘‘Güneşten nefret ederim’’ dediğinde şaka yapıyor zannettik. Oysa ki; Ekim ayının ortasında çıkması planlanan beşinci albümü ‘‘Şimal Rüzgarı’’ Haziran'da çoktan bitmiş bile. Ama Volkan Konak: ‘‘Benim güneşle aram yoktur. Yazın verimli olamam, promosyon çalışmaları yapamam. Kasetim kışın çıksın’’ deyince mecburen beklenmiş.

Neden üç yıl ara verdiniz?

Şarj olmam gerektiğine inandım. Çünkü müzik, roman yazmaya benzer. Bir edebiyatçı kitabını yazmak için nasıl birkaç sene uğraş veriyorsa, müzisyen de öyledir. Bir de insan belli bir konuma geldikten sonra duygusal anlamda doyuma ulaşıyor. Doyuma ulaşınca da üretkenlik kalmıyor. Üç yıl kendime ceza makbuzu kestim diyebilirim.

Bir kırgınlık mı söz konusuydu?

Yok! Yaşamanın çok ciddi bir iş olduğunu bildiğim halde, çoğu zaman hayatı alaya aldığım oluyor. O yüzden şu yaşanası memlekette bazı şeyleri evcilik oyunu gibi kabul ediyorum. Çoğu şey benim umurumda değil.

Neleri ciddiye almıyorsunuz mesela?

Çok önemli şeyler yaptığımızı düşünmüyorum. Tamam, müzik ciddi bir iş. Ancak dünyayı izlediğimiz zaman şunu anlıyorum; kimsenin havalara girmesine gerek yok. Çünkü katetmemiz gereken daha çok yol var. Hiçbir zaman bir Eric Clapton gitarını taşıtacak adam aramaz. Biz de iki türkü çığıran basın danışmanına ceketini taşıtmaya kalkar.

Yeterince anlaşılmadığınızı düşündüğünüz oldu mu hiç?

Yedi yıldır barda müzik yapıyorum. Öyle insanlar gelip beni dinliyor ki; ‘‘Amma da enteresan insanlara ulaşmışım’’ diye düşünüyorum. Caz seven birinin gelip beni de dinlediğini biliyorum. Zaten bir başarısızlık hissedersem suçu kendimde bulurum. Çünkü insanlar hakettiği yerdedir.

Sizce ülkemizde herkes hakettiği yerde mi?

Arz-talep meselesi bu. Benim hedefim şu; kuşak çatışmalarını kimseyi kırıp, dökmeden bir pota içinde eritebilmek. Mesela bir otomobil içinde uzun yolda giderken bir baba-oğulun kavga etmeden dinleyebilecekleri bir albüm yapmak.

Bir kısım şarkıcı işin ticari boyutunu düşünürken siz tarzınızdan vazgeçmediniz. Bu büyük bir risk değil mi?

Risk tabii. 1992'de bu müzik türünü oluşturdum ben. Bizim bölgelerin yöre müziği vardı ama çağdaş bir Karadeniz müziği yoktu. Önceleri çok eleştirildim. TRT: ‘‘Böyle bir müzik türü yoktur’’ diye yasak getirmişti bana. Toplantı için beni Ankara'ya çağırdıklarında: ‘‘İstersem piyano eşliğinde Karadeniz türküsü söylerim. Siz sadece müziğimin ideolojik veya inançlarla ilgili olup olmadığını denetleyebilirsiniz’’ dedim.

Denetimden geçemediniz herhalde?

Evet, hiçbiri geçemedi. Ama şarkılarım ilgi görmeye başlayınca herkes kabullendi. Zaten artık böyle bir sektör oluştu. Bu saatten sonra bırakmak da olmaz. Bir de benim yapımdan kaynaklanan bir şey var. Ben yapılmamışın peşindeyim. Karda yürürken bile başkasının izine basmam. Yeni izler yaratmayı seviyorum.

Karadenizli’ler sizi sevdi, destekledi. Peki başka yörelerin insanları?

Ötekiler daha çok sevdi aslında. Müziğin birleştirici gücünü kullandım ben.

Trabzon'a sık sık gidip geliyor musunuz?

Tabii. Annem, babam orada zaten. Üç ayda bir gidip, geliyorum. Kökten kopmamak lazım. Orada kahveye giderim, kağıt oynarım. Annemin ineği var, onlara bakarım. Halkın içinde olup enteresan insan manzaraları topluyorum.

Karadeniz yemekleri yapmayı biliyor musunuz?

Nefret ederim. Çok acıksam bile düşünce gücümü kullanarak açlığımı gidermeye çalışırım.

Neden?

Çünkü yemek yemek çok önemli bir şey değil. Zaten çok üşenirim.

Annenizin yemeklerini özlemiyor musunuz?

Annem hiç yemek yapmazdı ki! Önce ineği beslerdi, sonra bizi. Yaşam koşulları nedeniyle inek bizden önce gelirdi. O yüzden iki gün yemek yemesem aklıma gelmez. İnsanlar yemek işini o kadar abartıyorlar ki; saatlerce yemek yapmak için zaman harcıyorlar. Ona harcanan saatlerde kainatta olan bir olay, bir yaprağın kımıldaması, yüz yaşındaki bir çınarı izlemek bana daha anlamlı geliyor. Yaşamak çok ciddi bir iş çünkü...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!