Gelinler kaçıyor, marklar uçuyor

Güncelleme Tarihi:

Gelinler kaçıyor, marklar uçuyor
Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 1999 00:00

Haberin Devamı

Evlenecek Azeri kadın peşinde koşan dedeler hem eşlerinden hem de paralarından oluyor.

Koçhisar'daki yaşlıların ‘‘yabancı menşeili kadın’’ sevdası bir yıl kadar önce başladı. Ancak binlerce mark vererek imam nikahı kıydıkları Azerbaycanlı gelinler, birer birer kaçtılar. Jandarma soruşturmayı genişledikçe dolandırılanların sayısının hiç de az olmadığı ortaya çıktı.

Karısı öleli henüz 35 gün olmuştu. Yıllardır tanıdığı bir ahbabı geldi; ‘‘Bende iyi avrat var, Azerbaycan'dan getirdim.’’

Çok sevindi. Ne de olsa İshak Sarıkaya daha 56'sındaydı! O bir erkekti, yalnız kalamazdı! Yaşlı bir kadın değildi ki, evine çekilip otursun, ‘‘Bir daha evlenmem’’ desin!

Heyecanla üstünü değiştirdi, güzelce giyindi, traş oldu, süslendi. Mehmet Eke adlı arkadaşının oturduğu Şıhlı köyüne doğru yola çıktı. ‘‘Acaba kadınlar güzel mi?’’ diye düşünüp durdu yol boyunca.

Eke'nin evinde üç kadın vardı. ‘‘Ayşe, Sevinç ve Şule’’ diye tanıttı, Mehmet Eke. İshak dede, gözlerini hızla dolaştırdı, kadınların yüzlerinde, bedenlerinde. Ayşe, 45 yaşındaydı, siyah tenli uzun boyluydu. Sevinç, 49 yaşındaydı, etine dolgun orta boyluydu, dudağında bir de beni vardı. Şule ise 55-60 yaşlarındaydı, orta boyluydu, altın bir dişi vardı. Şen şakrak kadınlardı, İshak dedenin alışık olmadığı türden ‘‘avratlardı’’ onlar.

İshak dede, Ayşe'yi beğendi. ‘‘Benimle evlenir misin?’’ demedi. Kibarlığa gerek yoktu. Eke'ye döndü. ‘‘Bu avrat benimle kaça evlenir?’’ diye sordu. Kadın, 5 bin mark istedi. Pazarlık yaptılar ama kadın geri adım atmadı. Sonunda kabul etti 5 bin markı.

Kadını aldı evine getirdi, imam nikahı kıydı. Dört gün birlikte kaldılar. İshak dede hayatından memnundu. Ne olduysa dördüncü gün oldu. Ayşe, belgelerini alması için memleketine dönmesi gerektiğini söyledi. İshak dede, cebine bir miktar harçlık koydu, bir otobüse bindirip uğurladı. Günler geçti, ne ‘‘karısı’’ geri döndü, ne de bir haber gönderdi. O zaman anladı dolandırıldığını...

11 KİŞİ DAHA

Jandarma karakoluna koştu. ‘‘Beni dolandırdılar.’’ Azeri kadın ortada yoktu, Mehmet Eke'yi şikayet etti. Jandarma Eke'yi getirdi karakola, ifadesini aldı.

Eke, Azeri kadını getirdiğini, evinde görüştürdüğünü kabul etti. Ancak para aldığını, dolandırdığını kabul etmedi. O sadece İshak dede ile kadının buluşmasına yardımcı olmuş, yani iyilik yapmak istemişti!

Jandarma soruşturmayı sürdürdükçe dosya genişledi. Yabancı kadınları pazarlama işi, son aylarda iyice yaygınlaşmıştı Ş.Koçhisar'da. Kadınları getiren iki kişi daha bulundu; Hüseyin Koçaş ve Aydın Parlak. Evlendirileceği vaadiyle kandırılan sadece İshak Sarıkaya değildi! 11 kişinin daha dolandırıldığı ortaya çıktı.

Dolandırılanların arasında 70 yaşında olan bile vardı. Aydın Özkan 70, Hamit Alpay 67, Mehmet Keser 66, Ömer Kale 65, İsmet Çelik 63, Vehami Serin 57, Bahri Arıcan 58, Dede Ceylan 53, Faik Öztaş 51, İsmet Çelik 63, Bahattin Yıldız 51 yaşındaydı.

İçlerindeki en genci 50 yaşındaki Nihat Beyazıt'tı. Bir tek o şikayetçi olmadı. Çünkü onun beş bin mark verdiği kadın, Azerbaycan'a gitmiş ama geri dönmüştü. Ne de olsa Beyazıt, Ş.Koçhisar'ın zenginlerindendi, çok sayıda ev, hatta apartman sahibiydi...

Dolandırılanların tümünü birden Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiler. Onlar daha Hükümet konağı binasından çıkmadan, bütün ilçe olayı öğrenmişti bile. Yerel Hisar gazetesi, başlık attı; ‘‘Dedeler burada, kadınlar nerede?’’ Olayı, ‘‘kara mizah örneği’’ olarak nitelendiren haberi, vatandaşların hissiyatina tercüman olmayı görev edinen bir gazeteci kaleme almıştı:

‘‘...dul vatandaşlarımızı aracılık yaparak yabancı menşeili kadınlarla evlendireceklerdi. Ancak kadınların ortada görünmediğini ifade eden vatandaşlarımız, ‘Dedeler burada da kadınlar nerede?’’ yorumunu yaptılar.’’

PARAM HELAL OLSUN!

Gerçekten tüm ilçe halkı, olayla yakından ilgili. Evlerde, dükkanlarda, kahvelerde hep aynı sohbet.

Dedikodulardan en çok yaşlı erkeklerin uğrak yeri olan Atatürk parkı etkilendi. Ne de olsa olayın kahramanları, yakın arkadaşlarıydı. Para karşılığı evlenen yabancı kadınları, aylardır duyuyor, görüyorlardı. İçlerinden bir çoğuna teklif edilmişti. Kimi reddetmiş, kimisi kadınları alıp evine götürmekle kalmamış, koluna takıp parkın önünden geçerek arkadaşlarına hava atmıştı!

Ş.Koçhisar'daki yaşlıların ‘‘yabancı menşeili kadın’’ sevdası bir yıl kadar önce başlamıştı. Eşi ölen erkekler, evlenecek kadın bulamıyordu! Çünkü kocası ölen kadınların çoğu evlenmek yerine torunlarına bakmayı yeğliyorlardı! Önce yaşlılardan birisi Azerbaycan'dan bir kadın getirmişti. Sonra bu kadın ülkesine gidip, kocaları Ermenistan ile savaşta ölen üç arkadaşını daha getirmişti. Derken başka kadınlar gelmeye başlamış ve onları meraklı erkeklerle buluşturarak yolunu bulanlar türemişti.

Jandarma olaya el koyduğunda, Atatürk parkı sakinleri bu olayın 10-12 kişiyle sınırlı olmadığını, dolandırılanların çoğunun gizlendiğini biliyorlardı. İlçenin dedikodu malzemesi olmak hoşlarına gitmemişti.

Parkı ziyaret eden bir gazeteci görünce de arkadaşlarını savundular. Birinin sözü bitmeden diğeri atıldı:

- Koçhisarlı dul kadınlar ere gitmiyor. Karısı ölen erkek de yalnız kalamıyor. Ne yapsınlar?

- Bizim Abdullah beş bin mark verdi, avrat dört gün sonra kaçtı. Helal olsun, o paraya değdi diyor.

- Bu kadınlar bizimkiler gibi değil, çok şefkatli oluyorlarmış.

- Komşum, Azeri bir kadını aldı. Bir evine bakıyor anlatamam.

- Arkadaşım evlendi, methetti. (Aman dikkat et. Hap map yutuyorlarmış. Sen yarım yut, zararlı olur sonra) dedim. Bunlar eczanelerde hap bırakmadılar. Yoksa 60-70 yaşındaki adamın vücudu dayanır mı?

Ciddi bir ifade vardı yüzlerinde. Hiçbiri gülmüyordu. Arkadaşlarının sorunları, aslında onların sorunlarıydı. Doğal gördükleri, her hallerinden belliydi. Bir tek, Dede Keskin eleştirdi dolandırılan arkadaşlarını. ‘‘Dolandırılmadık bir ben kaldım’’ dedi, anlattı:

- Bir şebeke var, bana da defalarca söylediler. Ben kabul etmedim, ‘Türk kadın isterim’ dedim. Bende dolandırılacak göz var mı?

PTT emeklisi olan Keskin'in eşi, dört yıl kadar önce bir trafik kazasında ölmüş. O günden itibaren de kendine bir kadın aramaya başlamış. Hatta gazetelere haber olmuş; ‘‘Evlenecek bir kadın bulursa dairelerinden birini onun üzerine tapulayacak.’’

Bu kadar da hevesli. ‘‘Karısı ölen adam yalnız olmuyor.’’ Fakat yine de yabancı kadınlarla evlenmeye yanaşmamış...

DEDEM DE EVLENECEK

Koçhisar'da, evlenmek için didinen dedelere hak verenler çoğunlukta. Lokantacı genç de dedesinin halinden anlayan bir genç. Babaannesi ölünce dedesine evlenecek birini aramaya başlamışlar:

- Bir tanıdık vardı, bizden sırf el emeğini alacaktı. 150 milyon lira verecektik, olmadı.

Sorduk, ‘‘El emeği de nesi?’’ Meğer el emeğiyle, yol parasını kastediyormuş. Aracı, Ağrı'ya gidip, kadını oralardan bulacakmış. Samimi bir söyleşi başladı aramızda:

- Peki, annen dedenin hiç tanımadığı biriyle evlenmesine ne diyor?

- O bakamaz ki, mecbur o da kabul ediyor. Ama annemden genç bir kadın olmaz.

- Kaç yaşında olmalı?

- Annem 40 yaşında. 45 yaşında bir kadınla evlenebilir.

- Peki annen, o kadının dedenin mirasına ortak olmasına razı olur mu?

- O kadın, tüm malları alamaz. İmam nikahı kıyılır, bir daire verilir.

- Ya kaçıp giderse?

- O iş sağlama alınır, daire noterden verilir. Kaçarsa daireyi geri alırız. Zaten hep böyle yapılıyor.

Genç lokantacı ile söyleşimizi, kenardaki bir masada yemek yiyen orta yaşlı bir müşteri de dinliyordu. O da söze karıştı, tabii ki dedelerin başına geleni duymuştu. ‘‘Adam kadını alıp iki gece kullanıyor. Sonra kadın kaçıyor, uçuyor marklar...’’ dedi. Sonra bir kahkaha patlattı...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!