Film setinde şeytanlaşıyorum

Güncelleme Tarihi:

Film setinde şeytanlaşıyorum
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 09, 1999 00:00

Haberin Devamı

Biz onu festivallerin vazgeçilmez ödüllü yönetmeni olarak tanıyoruz. Çektiği her film ona ödül kazandırdı. Sadece ülkemizde değil, Hollanda, Fransa, Amerika ve İtalya'da adından söz ettirdi. En son çektiği ‘‘Güneşe Yolculuk’’la 18. Uluslararası Film Festivali'nde ödül rekoru kırdı. Yeşim Ustaoğlu, biri doğudan, diğeri batıdan İstanbul'a göç etmiş Mehmet'le Berzan'ın dostluklarını anlatıyordu filminde. ‘‘Güneşe Yolculuk’’ çoktan Hollanda'da gösterime girdi bile. Ustaoğlu yakında filminin ülkemizde de gösterime gireceği müjdesini veriyor. Ancak şu cümleyi ekleyerek: Dağıtımcılar, dostluk ve aşkın yanında Türkiye'nin sosyal gerçeklerini de anlatan filmimin vizyona girmesi için ‘uygun zamanı’ bekliyorlar...

ÊMimarlık eğitimi aldınız. Üstüne bir de master yaptınız. Sinema yapma fikri nasıl doğdu?

-Annem, teyzelerim edebiyatçıydı, dedem felsefe hocasıydı. Akşamları fasıl heyeti eve gelir, babaannem börekler açar, evde şarkılar söylenirdi. Trabzon'da büyüdüm. Trabzon'da sinema geleneği vardır. 1980 öncesi her aile haftada en az bir kere sinemaya giderdi. Kombine biletlerimiz vardı. Herkes sinemada aynı yere oturur, sohbet edilirdi. Üniversitede Sinematek’in faaliyetlerine katıldım. Bir ara plastik sanatlarla ilgilendim, resim yaptım, fotoğraf çektim. İnsanlardan gizli gizli yazıyordum... Master yaparken İFSAK'ın etkinliklerine katıldım. Sinema yazıları yazmaya başladım. Sinema kursları, vesaire derken, yapılan filmleri görünce, ben de yapabilirim diye düşündüm. Kazandığım bütün parayla 5 kutu 16 milimetrelik film aldım, eve de yürüyerek döndüm! Sanat yapmak eğitimle olmuyor bence. İçinizde olan birşey.

‘‘Güneşe Yolculuk’’ vizyona girdiğinde çok tartışma yaratacak bir film gibi görünüyor...

-Senaryoyu yazarken bir yıl elimde arkadaşımdan aldığım kamerayla gecekondu bölgelerini dolaştım. Top oynayan çocuklarla konuşurken, yanlarına anneleri geliyor, beni çaya davet ediyorlardı. Sohbet sohbeti açıyor, problemlerini dinliyordum. Bu sohbetler saatler, hatta günler sürdü. Çok güzel anılarım oldu...

BURNUNDAKİ KEMİĞİ ALDIRDIK

Daha önce hiç oyunculuk yapmamış insanlara rol vermişsiniz. Onları nasıl seçtiniz?

-Bizim sokaktan tanıdığım çocuklar var oyuncuların arasında. Benim mahalledeki çocuklarla sıcak bir ilişkim vardır. Otomobil tamircisinde çalışan Hasan'a rol verdim. Birlikte birkaç kere arabamı kurtardık. 17 yaşlarında, bitirim bir delikanlı. Senaryoyu yazarken mesela hep Hasan'ı düşündüm. Karakterin adını bile Hasan koydum. Oyuncularım hayatın içinden. Bir kısmı da Mezapotamya Kültür Merkezi'ndeki amatör ekipten seçildi.

Başroldeki oyuncu burnundaki kemiği aldırmış...

-Evdeki video kayıtlarında Nazmi'nin sesinin boğuk çıktığını farkettik. Çok istediğim, kuvvetli bir aksanı vardı. Tipini senaryodaki karakterle öylesine özdeşleştirmiştim ki, prodüktör bu sesle oynayamaz deyince, onun yerine alternatif bile düşünmek istemedim. Ne yapalım, ‘hadi kıralım’ dedik. Hepimiz destek olduk, küçük bir ameliyatla burnundaki kemik alındı.

ÊOyuncu seçiminden çalışmalara, ışıktan plana ve hatta hava koşullarına bile dikkat etmek gerekiyor. Zor bir çalışma olmalı...

-Özel hayatımda ne kadar sessiz, yumuşak görünürsem sette de o kadar dinamik oluyorum. Şeytanlaşıyorum adeta. Sabahın köründe çekim yapılacak mekanları dolaşıyorum. Bu sessizliğimin arkasında çok hareketli, enerji dolu bir insan var. Çekim zamanı gece en fazla üç saat uyuyorum.

GÜNEŞE ARKAMIZI DÖNMEDİK

Neden Kürt meselesini konu aldınız?

-Neden çok açık. Hergün, her zaman konuştuğumuz bir problem. Türkiye bu yüzden çok acı çekti. Göç insanlarda çok yaralar açıyor. Kendi memleketlerinden kopup geldiklerinde büyük bir dejenerasyon yaşıyorlar. Kişi kendisi olmaktan çıkıyor. Güneydoğu'ya gittiğimde gururun ne kadar önemli olduğunu gördüm. Arabamı tamir eden çocuğa bahşiş vermek istedim, kabul etmedi. Yüzü kızardı. Oysa burada o çocuklar sizden para koparabilmek için neler yapıyor... İnanılmaz bir kayboluş. Bu konuyu işlemesi için insanın böyle bir olaya tanık olması yeter bence...

Bir sahnede Mehmet'in kapısına onu Kürt sanarak ‘‘X’’ işareti koyuyorlar. Bununla neyi ifade etmek istediniz?

-Bu bir anlamda insanların nasıl fişlendiğini, şüphe altında kaldığını anlatan bir semboldü. Bunu 1994'de Cumhuriyet Gazetesi'nde okuduğum bir haberden yola çıkarak filmde kullandım. Güneydoğu'da Muş'ta, Bingöl'de bazı köylerde insanların evinin kapısına bu işaret konuldu ve o köyler boşaldı.

Güneşe Yolculuk, bir aşkı, arkadaşlığı anlatırken aynı zamanda Türkiye'nin en önemli problemini işliyor.,

-Evrensel bir konu olduğu, her ülkede ayrımcılık yaşandığı için diğer ülkelerde de beğenildi. Avrupa'da, Amerika'da dağıtılmaya başlandı. Hollanda'da çoktan vizyona girdi. Türkiye'de gösterime girmesi için en uygun anı bekliyor dağıtımcılar. Bu konu hálá ülkemizde çok sıcak. Ancak izleyicinin talebi kendini gösterdi. Sanırım film kısa bir süre içinde vizyona girecek...

Ancak biz sizi hep festivallerin yönetmeni olarak tanıdık. Ne zaman halkla buluşacaksınız?

-Artık bunun bacağını kırmak gerek. Benim kadar halka yakın olup da, halktan uzak düşmek zorunda kalmak sıkıntılı gerçekten. Festivalde çok genç bir çocuk ‘‘Bu olaylar hiç benim başıma gelmedi. Gerçekten böyle şeyler oluyor mu’’ diye sordu. Onun çok samimi bir şekilde bunu sorması beni mutlu etti. Umarım film gösterime girdiğinde sağduyulu bir tartışma ortamı olur.

Çok cesur bir çekim yapmışsınız.

-Filmi güneşe karşı çektik. Dış mekanlarda güneşin doğuşuna karşı bir sürü planımız vardı. Güneşe arkamızı hiç dönmedik.

ÊNeden ismi ‘‘Güneşe Yolculuk’’ oldu?

-İki nedeni var. Biri dostluk temasını öne çıkaracak bir sıcaklığı anlatmaktı. Zaten yolculuk doğuya, güneşe doğruydu. Diğer taraftan Güneydoğu bölgesindeki toprağın rengi, güneşle olan ilişkisi çok büyüleyici. Güneşin renklerindeki sıcaklığı yakalayan bir estetik yapı da kurdum filmde. Herşey çok sıcak. Bütün iç mekanlar güneşin renklerinde. Duvarlar beyaz renkte değil. Herkes sarı tonlarında giysiler giyiyor.

Film nerede çekildi?

-Çok göç alan genç kesimin bulunduğu Vezneciler, Kemerburgaz, İkitelli gibi yerlerde çekildi.

ÊOyuncuları yönettiğiniz kadar kendi hayatınızı yönetmede de usta ve cesur musunuz?

-Özel hayat biraz daha zor. Benim de çok inişli ve çıkışlı anlarım var ama zaten hayatınıza hakim olmaya çalışmak çok akıllıca birşey değil! Hiçbir şeyi planlamam. Kendi başıma olmayı, yaratmak için önemli buluyorum.

Sessiz ve derinden giden başarı

Yeşim Ustaoğlu 1960'da Sarıkamış'ta doğdu. Karadeniz Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden mezun olduktan sonra 1985'de Yıldız Üniversitesi'nde restorasyon üzerine lisans üstü eğitimini tamamladı. Sanat dergilerinde sinema teorisi ve günümüz sineması üzerine makaleler yazdı. Üç kısa film çekti, üçü de ödül aldı. ‘‘Bir Anı Yakalamak’’ (1988), ‘‘Magnafantagna’’ (1989) ve ‘‘Düet’’ (1990). Dördüncü filmi ‘‘Otel’’ ona 1992'de Montpellier Akdeniz Film Festivali büyük ödülünü kazandırdı. 1994'de ilk uzun metrajlı filmi ‘‘İz’’i yönetti. İstanbul Film Festivali'nde Yılın En İyi Türk Filmi ödülünü kazandıktan sonra Moskova, Göteborg, New York, Nürmberg, Amsterdam ve İskenderiye Film Festivalleri'ne katıldı. Son filmi ‘‘Güneşe Yolculuk’’la 1999'da Berlin Film Festivali'ne katıldı. ‘‘Güneşe Yolculuk’’ Uluslararası Yarışmada En İyi Avrupa Filmi seçildi. Yine aynı filmle 18. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de ödül yağmuruna tutulan sanatçı, En İyi Türk Yönetmen, En İyi Türk Filmi, Fipresci Onat Kutlar Ödülü'nü ve Hürriyet Gazetesi'nin halkın seçtiği En İyi Türk Filmi ödülünü aldı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!