Farklı bir aile tatilde!

Güncelleme Tarihi:

Farklı bir aile tatilde
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 17, 1997 00:00

Ayşe ArmanOnları Orta Avrupa'da bir ülkede tanıdım. Bir adam, bir kadın, bir de çocuk...Yanlarında bir de, ‘‘başka bir adam'' vardı.Üçünün soyadı aynı, o başka adamınki, farklıydı.Hepimiz aynı otelde kalıyorduk.Bazen birlike yemek yiyor, güzel şaraplar içiyorduk.Uzun uzadıya sohbet ediyor...Sabahı bir türlü getiremiyorduk.Çok hoşuma gitmişti.Onlarla konuşmak pek bir keyifliydi.Medeni, sevimli, iyi eğitimli, Türk pasaportu taşıyan ama dünya vatandaşı olan böyle insanlarla... Bırakın gurbet elleri, aynı şehirde bile kolay kolay rastlanmazdı!Ve kesinlikle bu fırsat kaçmazdı...Dilime vurdu.Anlat babam anlat!*Söz ‘‘baba''dan açılmışken...Soyadı aynı olan adam ve çocuk birbirine benziyordu. Göz renkleri, saç renkleri, mimikleri...Ve aralarındaki ilişki...Anlamış, tabii ki olayı anında kavramıştım:Adam, çocuğun babasıydı.Ve ikisi de tek kelimeyle çok tatlıydı.‘‘Baba-oğul'' dediğin böyle olmalıydı!Kadınla da ilişkileri çok iyiydi.Mutlaka o kadın da, çocuğun annesiydi!*Yani öyle olmalıydı...Çünkü, kadının da soyadı aynıydı.Dördüncü adam da, ‘‘aile dostları'' diye düşündüm. Ama sonra kadının, o soyadı başka, ancak aile dostları olmasına ihtimal verdiğim o adamla sık sık yanyana durduğunu, konuştuğunu ve bir ‘‘çift'' oluşturduğunu, zaman zaman da birbirlerine dokunduklarını gözleyince...Kafam karıştı!Üstelik...Kadınla, o dördüncü adamın aynı odada kaldığını fark etmem, karışan kafamın şöyle sığ bir sonuca ulaşmasına sebep oldu:Demek ki soyadı aynı olan erkek, kadının kardeşiymiş...Yani soyadı aynı olan adam, baba. O çocuk da, onun çocuğu... Kadın ise çocuğun teyzesi.Yani babanın kız kardeşi...O dördüncü adam da teyzenin sevgilisi...İşte, bu kadar!Puzzle'ı tamamlamış, pek bir rahatlamıştım.Rahatlamıştım ki...Çocuk, o kadına ‘‘anne'' diye seslendi!*İyi de bu nasıl oluyordu?Aynen şöyle oluyordu...Adam ile kadın, evet anne ile babaydı.Çocuk da, onların çocuğuydu...Bunu hiçbir şey değiştiremezdi!Ne yeni bir aşk, ne yeni bir sevgili, ne de yeni bir evlilik!Onlar bir zamanlar evliydi...Ama şimdi ayrılmışlardı.Yani boşanmışlardı.Bu onların normal iki insan gibi birlikte olmasını, bir yerlere gitmesini, yemek yemesini, içki içmesini engellemiyordu.Aşkları bitmişti o kadar. Sevgileri değil...Aşk bir başkasıyla yaşanabilirdi...İşte dördüncü erkek, bunun en güzel örneğiydi... Çünkü kadının sevgilisiydi.Ve onların dördü birlikte tatile çıkmıştı!*Niye mi o dördü?Düşünün ki, bir piyango kazanmışlardı.Yani kadın kazanmıştı.Ve ona denmişti ki, ‘‘Bu bir tatil. Dört kişi gidebilirsin. Yanına sevdiğin üç insanı al, Orta Avrupa'nın bu güzel ülkesinde doyasıya beş gün kal!''O da, en çok sevdiği üç insanı seçmişti...İlki tereddütsüz oğluydu.Oğluyla tatil yapmak istiyordu. Ama oğlunun babasıyla da birlikte tatil yapmasını istiyordu. Ve aynı kadın sevgilisinin de onlarla birlikte olmasını arzu ediyordu.*Onlara hiçbir zaman söylemedim.Ama Orta Avrupa'daki o şehrin güzelliği bile, beni o dörtlü kadar etkilemedi. Çünkü beni bir dolu şeyi, bildiğim tüm ilişki biçimlerini tekrar tekrar sorgulamaya sevk etti.Sorgulamak diyorum...Yanlış anlamayın. Yargılamak değil!Çünkü yargılamak hiçbirimize düşmez...Buna kapasitemiz de yetmez...Çünkü her ilişki farklıdır.Ne anlamaya olanak vardır, ne de aynısı, (aynı, ya da farklı kişilerle farketmez!) bir daha tekrar, aynı şekilde yaşamaya...Yaşayamayınca da ne yaşandığını anlamaya...Ne edebiyat, ne de başka bir şey yeter buna!*Yani ben öyle düşünüyorum.Açıkçası sizin ne düşündüğünüzü de merak ediyorum. Yoksa siz de, hemen kesip atacak mısınız? "Olur mu böyle bir şey" mi diyeceksiniz?Dejenere mi bulacaksınız?Değerlerinizle örtüşmeyecek mi?Böyle bir durumu kaldıramayacağınızı mı söyleyeceksiniz?Çocuğa yazık mı diyeceksiniz...Kadını ‘‘acımasız''lıkla mı suçlayacaksınız?Babanın böyle bir tatile neden geldiğini mi sorgulayacaksınız?*Zaten kafaca anlaştığım üç beş kişi var şu hayatta...Onlardan biri de, yakın arkadaşım olan bir erkek şöyle yorumlar yapıca önce çığlık atmak istedim. ‘‘Sen de mi?'' dedim. ‘‘Bırak bunları. Böyle bir şeyi sen de yapamazsın, sen sadece üzerine kafa yorarsın'' dedi ve devam etti: ‘‘Bana fikirimi sorarsan, bu canavarlık. Ben zaten kadınların tırnak içinde bizlere göre daha canavar olduğunu düşünüyorum. Bu genlerinizde var, yani biz zavallı erkeklere göre daha fazla şeyi kaldırabiliyorsunuz, yaşayabiliyorsunuz, taşıyabiliyorsunuz. Buna bizler sebep olmuş olabiliriz. Yüzyıllardır itile kakıla belki de böyle bir beceri geliştirdiniz. Ve şimdi bu sizde var! Damarlarınızda, kanınızda, ya da kromozomlarınızda. Bu çizdiğin dörtlüde, ben kadını acımasız olmakla suçluyorum. Evet, o çok acımasız. Ve bencil. Çünkü ayrıldığı kocasının da yanında olmasını istiyor, sevgilisinin de. Ama ya kocanın hali? O zaaflarına engel olamıyor. O kadından boşanmış olsa bile ona karşı zayıf. Elinde değil. Ve o kadın, eski kocasının bu zayıflığını kötüye kullanıyor. Ona iyi bir şey değil, kötülük yapıyor!''Ama o bitirdikten sonra...Çığlık atmaktan vazgeçip, gülerek şu yorumu getirdim:‘‘Anladım, sen hemen kocanın rolüne oturttun kendini, evlisin ya! Ya senin başına gelseydi, ne olurdu diye düşündün. Korktun. Ve çözümü kadını suçlamakta buldun! Sen yapmazsın, yapamazsın! Yapanlar da ya suçlu ya da günahkar. Senin için ya siyah var, ya beyaz. Ama hayat öyle değil, her an herşey olabilir!''*Zaten o arkadaşım yanılıyor...Çünkü onun zannettiği gibi, ne eski eş, ne yeni sevgili, ne kadın, ne de çocuk mutsuzdu...Sadece onları anlamak ortalama zekalar için zordu!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!