En güzel kadın yeni kadındır

Güncelleme Tarihi:

En güzel kadın yeni kadındır
Oluşturulma Tarihi: Şubat 02, 2003 00:00

Ben o elbiseyi hayatta giyemem. Giyemedim işte. Hiç bir zaman o kadar ince, o kadar zarif, o kadar kadın gibi olamadım. Tiyatrocu tarafını anlatmaya gerek yok, zaten herkes biliyor ama bir kadın tarafı var ki, kadın-kadın yani. Asla vıcık-vıcık mıç-mıç değil. Son derece mesafeli ama bir o kadar da samimi. İnanır mısınız, çok az insan gözlerini boyasız görmüş. Dişini fırçalar, kalemini çeker güne öyle başlarmış. Çok makyaj değil, hayır rimel bile yok. Ama o kendine özgü Gülriz Sururi gözleri olmadan, kimseye göstermiyor kendini. Şu an hayatta olmayan çok sevdiği arkadaşı Ayma Kabaş görmüş bir kere teknede. Demek ki yüzüyordu! Acayip beğenmiş, şoka girmiş ‘‘Böyle inanılmaz durusun. Sakın bir daha o kömürleri yüzüne süreyim deme’’ demiş. Ama ne mümkün. Prensipli kadın, kontrollü kadın, inat kadın, kadın-kadın, Gülriz Sururi imajından asla vazgeçmemiş.Ayaspaşa'da çok güzel bir ev. Damların üzerinden Marmara Denizi, Boğaz girişi. Ne çok laubali bir yer ne çok mesafeli. Tam temas noktasında. İnsana, insan ruhuna, dokunduğu anda durmasını bilen bir ev. Renkler pastel. Renkten renge geçen parçalı tül perdeler uçuşuyor. Ve terastaki papatyalar gözüme çarpıyor... Ve sonra, epey sonra... Havuçlu kek ve börekler geliyor... Burada röportaja ara veriyoruz! Herhangi bir vurguya gerek yok. Bu defa başka bir kadın duruyor karşımızda. Yıllarca kadınlara yemek yapmayı öğreten A la Luna Gülriz Sururi... Ve mükemmel bir ev sahibesi... Çok güzel bir kadın... Çok iyi bir ahçı... Ve bir tiyatro divası... Kendisinin de söylediği gibi tek bir küçük kusuru var: Fazla düzgün olması! HAMİŞ: Gülriz Sururi'ye baktığımda zamanı dondurmayı başarmış bir kadın görüyorum. Ve çok ciddiye alıyorum. Özellikle de kırışıklıklar, yüz çizgileri konusunda Kalamış'taki Hande Bozatlı'ya bir an önce gitmeyi planlıyorum. Sadece röportaj yapmayı istediğimi zannediyorsanız fena halde yanılıyorsunuz!Bu anıları yazmayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? a) Hayattan intikam almak b) Kendine terapi yapmak c) Dedikodu yapmak d) Kendini ifade etmek e) Ortalığı karıştırmak f) Nihayet doğruları ortaya çıkarmak- Öncelikle müthiş bir terapi. Ve kendini ifade etmek tabii. Ama bazı bilinmeyenleri de ortaya çıkardım. Teyzemin, ilk kadın tiyatrocu olarak kabul edilen Afife Jale'den üç sene önce sahneye çıkmış olması gibi. Ee bunu gizlemem aptalca olurdu.Anılarınızı yazarken geçmiş yıllara dönmek, nasıl bir etki yaratıyor? O şaşaayı yeniden yaşıyorsunuz. Ruhunuza iyi mi geliyor? Yoksa ne hallere düştük, toplumun en itibarlı insanlarıydık şimdi acaba gençler tanır mı diye kuşku duyuyoruz...- Hepsi içiçe yaşanıyor. Bütün bu duygular var. Ama en çok Keşanlı gibi koskoca prodüksiyonları, tiyatronun parasıyla yapabildiğimizi düşündüm. Şimdi nerede? Seyirci tiyatroyu yaşatıyordu, artık o yok.Tiyatro bitti mi? Deniz bitti mi yani?- Mümkün mü böyle bir şey? Tabii ki tiyatro ölmez. Eğer kendini yenilerse, yeni bir format oluşturursa... Yine vazgeçilmez olur. Ama birbirimizin yaptığı şeyleri tekrarlamaktan ben yoruldum, izleyici neden yorulmasın? Önümüzdeki zamanlarda Ayşe Opereti'ni sahneye koymak istiyorum. 30'lu yıllara ait bir operet. Çok güzel bir aşk hikayesi. Klasik formatlarda sahnelenmesi gereken bir şey ama kuş kondurulsa, geniş kitlelere de hitap edebilir. Duygusal nedenlerle de bağlıyım o operete: Annemle babamın ilk oynadığı oyun. Ben annemin karnında sahneye çıkmışım!Gülriz Sururi'nin diğer kadınlardan farkı ne? Diğer tiyatrocu kadınlardan farkı ne?- Gülriz'in diğer kadınlardan farkı olduğunu sanmıyorum. Ama tiyatrocu kadınlardan farkı, aynı zamanda yazar olması. Umarım ileride okumaya meraklı gençler, beni ve hayatımı ilginç bulur. Ve Türk tiyatrosunu benden okur...Kendinizi anılarda filan kalmış gibi hissetmiyorsunuz değil mi?- Hayır efendim. Öyle olsa, şu an karşımda olur muydunuz!İnanıyor musunuz gerçekten ‘‘Bir erkek için en güzel kadının yeni kadın’’ olduğuna...- İnanıyorum tabii. Hepimiz biliriz ki, bir zaman sonra o mükemmel ten uyuşması sıradanlaşmaya başlar. ‘‘Ölünceye kadar başka kadın görmek istemiyorum’’ diyen adam sanki bir başkasıdır. Oysa sana olan aşkını anlatırken samimidir, ama işte duyguları değişmiştir. Çünkü değişir duygular. Ne şeker olurdu değil mi ilişkilerin alışkanlığa dönmesini engelleyebilmek? Bir hap olsa ve içsek. İnanıyorum günün birinde biri keşfedecek. Ve çiftler ilk günkü tazeliklerine dönecek! Hap, hooop her şey yeni baştan. Al sana yeni bir kadın...İHTİYARLIK MI DEDİNİZ? YEMEĞİN EN İYİ TARAFINI İKRAM ETMEMEK VE CİMRİLEŞMEKKitabınızda ‘‘birlikte ihtiyarlamak’’ kavramından söz ediyorsunuz. Bana siz hiç ihtiyarlamayacaksınız gibi geliyor...- Engin de ‘‘İhtiyarlayınca şunu yaparız filan diyorsun, erteliyorsun, sanki hep ilerdeymiş gibi, ne zaman ihtiyarlamayı düşünüyorsun’’ diyor. Bilmiyorum...Geliyor mu hiç bir ihtiyarlık karesi gözünüzün önüne...- Var var. Mesela şimdi sofrada birbirimize yemeğin en iyi tarafını ikram ediyoruz. Ama bir gün... Çünkü ben bunu gördüm. Torunundan bile yemek kaçıran yaşlılar gördüm. Acaba bir gün biz de öyle yapacak mıyız diye Engin'le gülüyoruz. Etin en güzel parçasına atlayacak mıyız? Onu yaptığımız gün ihtiyarlamışız demektir. Öyle oluyor ihtiyarlık. Egoizm oluyor. Oysa sevgi vericidir. Sevginin bile üzerine çıkan bir şey yaşlılık. Doğa bu. Çocuklaşıyorsun. O kadar da yaşlanmak istemiyorum, onu söyleyeyim...Başka aklınıza gelen bir şey...- Ha bir de hasisleşmek. İkimiz de şu anda çok cömertiz. Ama benim bir tek bildiğim var: Yaşlılar hasisleşir. O yüzden ben giderek büsbütün cömertleşmeye başladım ki, ihtiyarlık uzak dursun...BENİM KOMPLEKSİM YOKSiz isyankár bir insan mısınız? Uyumlu mu?- Günlük yaşam içinde uyumluyum. Hoş, neşeli geçer günler benimle. Kakara kikiri. Ama ciddi bir olayda, ‘‘Hayır’’ dedim mi bitti. Fevkalade inatçıyım. Gençlerin sizi Keşanlı Ali'nin Zeliha'sı ya da İrma La Douce olarak değil de, A la Luna Gülriz olarak değerlendirmelerini siz nasıl değerlendiriyorsunuz!- Fazla şaşırmıyorum. Gerçek bu. Yaşadığımız toplumun gerçeği. Hatta o program devam ederken, bir kızcağız şöyle mektup yazmıştı, ‘‘O kadar iyisiniz ki, neden tiyatro yapmıyorsunuz siz...’’Hiç kompleksimiz yok galiba!- Neden kompleks duyayım ki? Kime karşı duyayım?İyi de bunun başarıyla, derinlikle, güzellikle alakası yok ki. İnsanın kompleksleri olabilir...- Benim yok galiba. Fazla düzgünsünüz siz!- İşte bir küçük hatam o!BEN HALA... HİSSİİnsanın sevgilisinin ya da kocasının ‘‘bedroom voice’’la (yatak odası sesi) konuşması etkileyici bir şey mi?- Kitapta öyle yazdım ama Engin gerektiği zaman öyle konuşur...Ama telefondaki sesi biraz öyleydi, kadınlar Engin Cezzar'ın sesini de beğeniyordur...- Söylerim. Bayılacaktır buna. Engin bununla besleniyor, bununla yaşıyor. Beğenilmek istiyor. Kadınlar, kızlar beğensin onu. Ama bir insanın böyle davranması illa da zamparalık peşinde olmasını gerektirmiyor. ‘‘Ben hálá... hissi’’ bu.Hayatın bize neler hazırlayacağı, paketler içinde neler sunacağı gerçekten bilinmiyor. Zeynep işte öyle bir hediye benim için. Hayal bile edemezdim evladım gibi birini sevebileceğimi. Ama seviyorum. Çok akıllı. Daha da önemlisi o beni seçti. Ben aramadım, gelmesin dedim, peşimi bıraksın diye tekmeledim. Vazgeçmedi. Resmen hayatımıza girdi. Her gün görüşüyoruz, tatillerde beraber oluyoruz. Bu yıl Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu. O benim arkadaş ana-kızım...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!