Eğer yapabileceğiniz bir şey varsa

Güncelleme Tarihi:

Eğer yapabileceğiniz bir şey varsa
Oluşturulma Tarihi: Kasım 22, 1997 00:00

Haberin Devamı

Tijen Güden'in altı yaşındaki oğlu Oğulcan sadece içgüdüleriyle yaşıyor. Anlamayan, konuşmayan, dikkatini bir yere yoğunlaştıramayan, duymayan bir kedi gibi. Ama hisleri çok kuvetli. En kötüsü de onu en yakın akrabaları bile reddetmiş durumda. Saplantıları var. Evdeki hiçbir objenin yerinin değiştirilmesini istemiyor. Beyaz giymiş herkesten korkuyor. Kasabın önünden geçemiyor. Kan göremiyor. Hem kendisine hem de ailesine şiddet gösteriyor. Bütün bunlar onun beş beyin ameliyatı geçirdiği hastane tecrübelerinden miras olsa gerek!

‘‘Hastane psikoloğu beni karşısına aldı ve dedi ki: Bakın yüzde yüz demiyorum, yüzde bir milyon çocuğunuz hayat boyu gerizekalı kalacak! Buna kendinizi alıştırsanız iyi olur. Dua edin ki, ölsün! Mantıklı bir insan gibi ‘Hı hı' diye kafa salladım. Ama o odadan çıktıktan sonra tek istediğim en yakın pencereden acilen kendimi aşağı atmaktı. Çünkü mantık dışıydı bunu böylesine katı, metalik bir sesle bir anneye söylemek ve onun da anında kabullenmesini beklemek!’’

Tijen, herkesten ağzının payını aldı!

Özellikle de doktorlardan...

- Bu çocuğa shunt takılacak dediler.

Ama ne çocuğun annesi Tijen’e ne de babası Tayfun'a...

- Siz biliyor musunuz kardeşim bu mereti takılınca ne olur, diye bir açıklama yapmayı akıl edemediler.

Belki de gerek görmediler.

Shunt, Oğulcan'ınki gibi Hidrosefali vakalarında, başın içine yerleştirilen ve bir nevi pompa vazifesi gören bir alet. Derinin altından bir hortumla karın boşluğuna kadar yürüyor ve beyinde biriken fazla suyu atmaya yarıyor. Yani tıkanan, işlevini görmeyen damarın yerine geçiyor.

Bugün Tijen anlatıyor:

‘‘Kimse bize demedi ki, shunt takıldığı zaman oğlunuzun erişkin oluncaya kadar üç beş kez ameliyat geçirmesi gerekecek. Hayır diyecek halimiz zaten yoktu. Ama en azından bilirdik. Biz zannettik ki, bir kere takıldıktan sonra, hayatımızda bir takım şeyler yoluna girecek. Yanıldığımızı kısa sürede anladık...’’

Çünkü günümüzde çamaşır makinelerinin bile garantisi varken, ne yazık ki shunt denilen şeyin yok! Bir tıkandı mı, kaldırıp atıyorsunuz. En kötüsü de ne zaman tıkanır, asla bilemiyorsunuz. Sadece tıkanmak mı? Hayır, uçları kısalabilir, arası kopabilir, yani her an herşey olabilir, hiç bir şey olmazsa çocuğunuzun boyunun uzamasıyla cart diye ortadan kopabilir.

Doğru zamanda farkına varırsanız...

İyi.

Tekrar ameliyat, hep ameliyat...

Ama bir de varmazsanız.

O zaman yandınız!

Çocuğunuzu bir daha asla koklayamazsınız.

BEYİNDE HÜCRE KAYBI

‘‘İlk ameliyattan sonra biz Çapa'nın fizyoterapistlerinin desteğiyle kurulmuş Çocuk Merkezi'ne Oğulcan'ı haftada üç gün götürmeye başlamıştık. Jimnastik, fizik eğitimi, hareket gelişimi ve sosyal eğitimi için. O zaman şu anki halinden kat kat iyiydi. Heceleyerek bile olsa anne diyebiliyordu. Ama bir gün dediler ki: Oğulcan'ın ense kökünde tekrar su birikiyor, tekrar ameliyata almamız gerekiyor. Aldılar. Ama bir takım komplikasyonlar oldu. Ameliyatta çok fazla anestezi yüklendiği için kalbi durdu. Sonra kafasına taktıkları shunt iyi çalışmadı tekrar bir ameliyat. Oldu mu iki shunt!’’

Bu arada hiç bir şey net söylenmiyor.

Şu an 6 yaşında olan Oğulcan'ın o dönem, beynindeki hücrelerinin ne kadarının öldüğü bilinmiyor. Doktorlardan hep aynı umarsız tavır:

- Her şeyi zaman ilerledikçe göreceğiz. Şu an bir şey söylemek için erken. Tabii ki çok girdik çıktık beyne, her giriş hücre kaybına yol açıyor. Biz bunun sonucunda ne tür arızalar kalacağını bilemeyiz. Eğer konuşma merkezi zedelenmişse konuşamaz, belki işitme merkezinde bir sorun olmuşdur, o zaman da duyamaz!

Evet ama, bütün o ameliyatlar sonrasında, her tarafından kablolar çıkan, serumlar sarkan Oğulcan'ı, ‘‘Nerede bunun anası, babası? Burda mısınız! Ölmedi gelin alın çocuğunuzu. Al al kucağına. Bir şey olmaz, bir şey olmaz. Dik tut serumu, Nöroşurirjiye götüreceksiniz, tamam mı?’’ diyerek Tijen ile Tayfun'a vermeyi biliyorlardı!

ÖL, ÖLDÜR, KATLAN!

Ben tanığım gördüm.

Ama Oğulcan'ı görmek de yetmiyor...

Ne de Tijen'e öl/ öldür/ katlan üçlüsünden birini seçeceksin demek!

Başka bir çözüm olmalı ama ne? Tijen nasıl kurtulmalı?

- Benim oğlum hastaneden mikrop kaptı. Benim suçum yoktu ama oldu bir kere. İşte defalarca beyni açıldı filan, sonuç mu? Gerizekalı kaldı. Yok ablası o ne konuşabilir, ne düşünebilir, duyamaz da zaten! Neden mi? Ameliyatlardan birinde kulak dokusuna da zarar vermişler. Olur böyle şeyler, beyin bu. Bilmiyor ki insan! Sağır kaldı. Yok canım, öyle uslu uslu da yerinde oturmaz, çok saldırgan da oldu şu son zamanlarda. Evet, evet çalışmıyorum evdeyim artık onunla. Sonsuza kadar. Çünkü cama kafa atar, sebebini bilemeyiz biz, ya da televizyonu yere atar. Sonra, balkondan da atlamak ister. Sokağı çok sever dışarı çıkarız geri gelmek istemez. Her çıkışımız olaydır, kıyameti koparır. Daha altı yaşında ama çok da güçlü ısırır, vurur ablası. Yok yemek yemeyi sevmez. Zaten çiğneme iç güdüsü yok. Uyku mu, hiç uyumaz! Biz mahvolmuşuz. Öyle yaşıyoruz işte, ne yapalım kaderimizmiş, katlanırız...

Demiyor Tijen.

Aslında o da ne yapacağını, nereye başvurması gerektiğini bilmiyor.

Çarşafı, yorganı hep hazır.

Hastaneye koşturmaya, oğlu için elinden gelen herşeyi yapmaya...

Dört yıl bitti, eli böğründe o shunt tekrar kopacak diye her gece oğlunun tepesine çöküyor, elini burnuna tutuyor, nefes alıyor mu, almıyor mu diye kontrol ediyor.

HİSLERİ KUVVETLİ

Oğulcan ise sadece içgüdüleriyle yaşıyor. Hisleri çok kuvvetli. Kimin onu sevmediğini kimin sevdiğini ayırt edebiliyor. Benim gibi şanslıysanız, yere yatar ve ayaklarını size uzatır, sevmeniz için. O bir kedi gibi. Annesi ayakkabılarını gösterince, büyük bir çoşkuyla kapıya koşuyor. Çünkü neredeyse evde kilitli yaşıyor. Dışarıya çıkmayı seviyor ama asla eve geri gelmek istemiyor. Arabayla gezmeyi çok seviyor, ama öne oturmak istiyor, ona istemediği bir şeyi yaptırmak mümkün olmuyor. Mesela küt diye dikiz aynasını koparıyor. Beyaz giymiş herkesten korkuyor. Kasabın önünden geçemiyor. Kan göremiyor. Bütün bunlar ona hastaneleri ve geçirdiği o ameliyatları hatırlatıyor olsa gerek!

O, hiç bir şey anlamıyor. Konuşamıyor. Duymuyor. Konsantrasyonu yok. Dikkatini bir yere yoğunlaştıramıyor. Tuvalet eğitimi bile verilemiyor. Klozete ya da lazımlığa oturmayı reddediyor. O zaman kendisini kasıyor, günlerce tuvalete çıkmıyor. Bugün altı yaşında altına bez bağlanıyor ama ya sonra? Güden Ailesi'nin evinin kapılarında hep kancalar, kilitler var. Çünkü Oğulcan, bir dolu şeyin kendisine zarar vereceğini bilmiyor. Mesela su dolu bir bardak gördü mü fırlatıyor. Tijen, sadece Oğulcan'a odaklı bir hayat yaşıyor. Evin içinde diğer oğluyla birlikte, ses takip ediyor. Mesela mutfakta iş yaparken ayrı bir alet çalıştırmıyor. Oğulcan'ın sabit fikirleri var, bir şeyin yerinin değiştirilmesinden huzursuz oluyor. Eğer arkanızda ısrarla sallanmak istiyorsa mesela ve siz onu engelliyorsanız, şiddeti kendine yöneltiyor.

YAPMAM AMA...

İşte Tijen ile Tayfun'un böyle bir hayatları var. Tek güzel şey onlar birbirlerini seviyorlar. Birbirlerinden başka da kimseleri yok zaten. En büyük eğlenceleri her akşam kafa kafaya verip içki içmek. Çünkü oğullarını her hangi birine bırakıp dışarı çıkma lüksleri yok...

Son sözü Tijen söylüyor:

‘‘Ben mecburum. Ben 24 saat nöbetçi anneyim. Benden başka Oğulcan'la ilgilenebilecek kimse yok. Kimse yapmaz. Yapmıyor. Anlıyorum. Benim bile zaman zaman sabrım taşıyor. Öyle zamanlar geliyor ki, durup dururken çığlık atıyor. Eşimle ikimiz birbirimize bakıp, ‘Valla ben bir şey yapmadım' diyoruz. Ama bazen yapmayı da düşünmüyor değilim! İnanın bazen aklımdan geçiyor, işte o yüzden üçüncü sayfa haberlerindeki çaresizliği anlıyorum. Mesala ‘Tayfun içeride televizyon seyrediyor. Şimdi ben bunun gırtlağını sıksam... Uyudu desem... Ve sabah ölü bulunsa... Benim yaptığım anlaşılır mı acaba?' diyorum. Yapmam ama... Ben gerçekten kendimden korkmaya başladım. Ölümden acı şeyler var hayatta. Ölüm bir sonuç. Bir sonuca katlanıyorsunuz. Ama ben 13. Cuma'lar gibi korku filmleri yaşıyorum, her gün ne olacak diye düşünüyorum. Benim dileğim: Belki biraz eğitilebilir, belki dünyanın bir yerinde benzer bir vaka vardır. Bizim mirasımızı ona yapmamız, en azından biz olmasak bile birileri para için ona bakar diye teselli bulmamız çözüm değil. Ben bugüne kadar başvuracağım bir kurum bulamadım. Ama belki vardır. İnanın ondan kurtulurum diye değil! Zaten yapamam. İyi anne olduğum için değil, ona bir şey olursa ömür billah suçluluk duyacağım için...’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!