Devenin dişi

Güncelleme Tarihi:

Devenin dişi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2003 00:00

ETOBUR olduğum söylenemez.Ne her öğün illa dört ayaklıyı taam etmek gibi bir huyum vardır, ne de kebap adetim...Eh son tahlilde İstanbul çocuğuyuz ve Egeliler kadar olmasa bile yine de sebze kültürüyle yetiştim. Hele hele zeytinyağlısına bayılırım.Örneğin şimdi bakla mevsimi, taze soğanlı ve bol dereotulu koca bir tencere önüme gelse, hapır da şupur, yağlı Silivri yoğurduyla birlikte soluklanmadan bitiririm.Zaten dedim ya İstanbul çocuğuyuz, dolayısıyla benim zamanımda hem iyi hallice bir ailede dahi et ekstra sayılırdı, hem de şiş kebabı bir, tas kebabı iki, başka kebap bilmezdik. Belki belki nadiren de ‘‘Konyalı’’da döner kebap... Sonra, zahir yine yedi tepeli ve üç denizli şehrin kokusuyla büyümüş olmaktan, sudan babam çıksa hiç gözünün yaşına bakmadan yerim.Balıktan tarağa ve ahtapottan midyeye, tercihim deniz mahlukatından yanadır, nokta!*FAKAT bunları söylüyorum diye sakın etyemez olduğum falan sanılmasın. Haşa!İki porsiyon Rumeli köfesini piyazla birlikte gövdeye götürmekten tutun da, arpacık soğanıyla tıkırdatılmış papaz yahnisini kemal-i afiyetle çatallamaya, ete de bayılırım. Hiçbir önyargım da yoktur!Gereğinde alafranga olurum ve kalın dilimlenmiş ve az pişmiş bifteğe bıçak atarak, leziz lokmanın icabına, fesleğenle rayihalandırılmış bearnez sosla birlikte bakarım.Öbür cihette ise, öyle ‘‘kebap kültürü’’ diye burun kıvıran ukala dümbeleklerle hiç alakam bulunmadığı için de gerektiğinde değil alaturka, tam ‘‘alaarabi’’ olurum. Sonradan tanışmış olsam dahi mükemmel addettiğim bilumum ‘‘kebabiyat’’a tam gaz girişirim.Belki kümes hayvanlarına karşı temayül taşımam ama, evet evet, eti de severim.*AMA sevmeyenler var! Olabilir. Herkesin mide zevkine karışmak benim işim değil.Ancak, geçen gün, hani şu ‘‘etyemez’’ veya ‘‘vejetaryen’’ denilen ve yalnızca bitkiyle yetinen insanlardan birisinin kaleme almış olduğu makaleyi okuyunca, doğrusu çileden çıktım.Zaten bu satırları da onun için yazıyorum.Efendim, hazret önce, kan kolesterolünden ‘‘obezite’’ şişmanlığına ‘‘etin zararları - fasulyenin nimetleri’’ (!) hakkında döşenmiş Allah döşenmiş ki, yarım asırdır kemiğini sıyırmış olduğum pirzolaların korkusuyla tir tir titremeye başladım!Hadi bu kadarla kalsa iyi... Ama ardından işin teorisine geçiyor.Anlatıyor, ‘‘vejetaryen’’ kelimesi aslında Frenkçenin sebze tanımından değil de Roma Latincesinde ‘‘gürbüz’’ anlamına gelen ‘‘vegetus’’tan inermiş ve söz konusu gürbüzlük entelektüel boyutta yorumlanmalıymış ki, kendileri etyemez olan Pitagor, Eflatun, Newton gibi büyük felsefeci ve bilimcilerin mideden kaynaklanan üstünlüğü anlaşılmalıymış.Sonracığıma, elleri ve parmaklarıyla insan anatomisi, bizlerin yalnız ağaçtan meyve, topraktan ot toplamak için yaratıldığımızı ispatlıyormuş.Ayrıyeten, dalda kiraz gördüğümüz takdirde onu kopartıp yemek refleksini hissetmemize rağmen, çayırda koyuna rasladığımız zaman aklımıza islim kebabının gelmemesi, beynimizin ‘‘vejetaryen çalıştığının’’ göstergesini oluşturuyormuş.Üstelik, biz insanlarda köpek dişlerinin bulunması et yemek için doğduğumuza asla delil teşkil edemezmiş, çünkü aynı tür dişler geyiklerde ve develerde de mevcutmuş...*ŞİMDİ gel de ‘‘çüş deve’’ deyip ağzını bozma!Elinin körü be adam, anladık damağının tadını bilmeyen bir etyemez olabilirsin ve senin ne keyfine, ne de gırtlağına kahya değilim, beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. İstersen çam ağacının tepesine çık ve kozalak kemir, istersen de bayıra uzan ve çim otla, vız gelir tırıs geçer.Fakat, el insaf yahu, kendin ‘‘vejetaryensin’’ diye bu kadar uçmanın ve de mide zevksizliğini ‘‘bilimsel biçimde’’ (!) teorize etmeye kalkışmanın anlamı olabilir mi?Ben de tutar sana, hamurdan başka bir şey tadamayan Güney İtalya'dan Arjantin'in Patagonyası'na gidip sabah akşam ala biftek yemeye başlayan fukara muhacirlerin, coğrafi ve toplumsal şartların hiç değişmemesine rağmen, bir kuşak sonra hem ‘‘zeka yaşı’’ itibariyle gayet ‘‘gürbüzleştiğini’’, hem de ortalama sekiz santim boy attığı argümanını getiririm.Aynı boy uzamasının, etin ‘‘demokratikleşerek’’ sofraya düzenli biçimde gelir olmasından sonra İskandinavlarda, Hollandalılarda veya Fransızlarda ve yalnız iki kuşakta, yedi santimle on iki santim arasında saptandığının; Çin'deki bütün test ve araştırmaların ise, kursağından canlı mahlukat geçenlerin pirince talim edenlerden daha ‘‘zeki’’ olduğu sonucunu verdiğini söylerim.Aldın mı ağzının payını?*ANCAK, ben yine de, ‘‘pirzola kemirirsen akıllı, ebegümeci tıkınırsan ahmak olursun’’ türü bir iddia getirmiyorum ve kimsenin mide adabına karışmıyorum. Herkes istediğini yer, istediğini yemez ve şunun şundan üstün olduğu türünden teoriler hem son derece tartışmalıdır, hem de bütün mide kültürlerini izafileştirmek gerekir.Amaan neyse canım, acaba şimdi üşenmeyip kendime şöyle dinlendirilmiş kuşbaşılı bir tas kebabı mı pişirsem; yoksa kolaya kaçıp bir et lokantasından, şiş kebabından kaşarlı köftesine ful mönü mü ısmarlasam?Bakın, devenin de varmış ama o kullanmıyor derdine yansın, ben köpek dişlerimi gayet güzel kullanıyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!