Defilelerde frikik yakalama tutkusu Türk modasına zarar veriyor

Güncelleme Tarihi:

Defilelerde frikik yakalama tutkusu Türk modasına zarar veriyor
Oluşturulma Tarihi: Ocak 10, 2004 01:51

Alex Akimoğlu her pazartesi Radikal Gazetesi'nin arka sayfasında moda yazısı yazıyor. Modanın nabzının attığı yerden, Paris'ten bildiriyor. Ama o sıradan bir moda yazarı değil, bir moda tasarımcısı.

İstanbul'da doğmuş, Suadiye'de büyümüş. 1990'dan beri Hanae Mori markasının baş tasarımcılığını yapıyor. 75 yaşındaki Japon tasarımcı Hanae Mori, onun için ‘‘Benim sağ kolum’’ diyor. Alex Akimoğlu da Hanae Mori için ‘‘Çok önemli bir tasarımcı. Japon kadınlarına kimonoyu çıkarttırıp Avrupalı gibi giydiren kişi. Onunla çalışmak büyük onur’’ diyor. 25 yıldır Paris'te yaşayan, Hanae Mori'den önce Pierre Cardin ve Jean Louis Schrerrer gibi modaevlerinde de çalışan Alex Akimoğlu yakında Türkiye'ye yerleşmeyi düşünüyor.

n Kariyeriniz boyunca üç önemli marka için tasarımlar yaptınız. Kendi isminizle bir marka yaratmayı hiç düşünmediniz mi? Bu bir cesaret işi mi?

- Aslında cesurum. Aklımdan böyle şeyler çok geçti. Ama marka olmak için çok büyük bir yatırım yapmanız gerekiyor. Ben okuldan mezun olur olmaz çalışmaya başladım. Başarılıydım ve iyi para kazanıyordum. Hayat standardım birdenbire yükselmişti. Daha fazlası için çabalamama gerek kalmamıştı.

n Türkiye'ye dönmeyi düşünüyor musunuz?

- Tabii, Türkiye'yi çok özlüyorum bir kere. Çok sık geliyorum ama Türkiye'yi hiç yaşayamadım diye düşünüyorum. Anadolu'yu şehir şehir gezmek istiyorum. Türkiye'de Avrupalı gibi düşünmek isteyen, dünyaya açılmak isteyen bir firmayla çalışabilirim. Türkiye'de de markalar tasarımcılara önem vermeye başladı. Ben Avrupa pazarını çok iyi biliyorum. Markalar benden faydalanabilir.

n Avrupa'da marka olmak için olmazsa olmaz koşul nedir?

- Tasarım. Tasarım olmazsa Avrupa'da başarılı olmaya imkan yok. Ama Rusya pazarında başarılı olabilirsin. Zaten Türk markalarının Rusya'ya yönlenmesinin nedeni de bu. Oysa çok zengin bir kültürümüz var. Modada bu yıl Japon akımı yaşandı. Üç beş yıl sonra bir Türk akımı neden yaşanmasın?

TÜRK KADINI JAPON KADINLARINA BENZİYOR

Türk kadınını nasıl buluyorsunuz? Umut vaat ediyor muyuz?!

- Türk kadını son derece modern. İstanbul'da çok modern bir şıklık var. Bir kere Türk kadını modayı Avrupalı kadından daha çok takip ediyor. Bu açıdan Japon kadınlarına benziyor. Paris'te bir kadın 10 sene önceden kalmış temiz bir kazağı rahatlıkla giyer. Tek şart temiz olmasıdır. İstanbullu kadın giymez.

n Türkiye'de moda konusunda büyük bir otorite boşluğu var. Magazin programlarında haftanın şıkı-rüküşü seçiliyor. Bilirkişi olarak mağazadaki satış elemanları kullanılıyor, biliyor muydunuz?

- Biliyorum. Türkiye'de defile izlerken gazeteciler mankenlerin frikiklerini yakalamaya çalışıyorlar. Bunların artık değişmesi lazım. Bu tasarıma ve tasarımcıya zarar veren bir şey. Türkiye'deki markalar bu sebeple dışarı açılamıyor. Bir insan moda yazıyorsa bu işten anlaması gerekiyor. Tüm Avrupa'da büyük gazetelerde moda otoriteleri var. Onlar kritik ediyor. Söyledikleri kanun gibi.

n Beğendiğiniz tasarımcıları sayar mısınız?

- Alexander McQueen ve John Galliano'nun çok değişik bir misyonu var. Hüseyin Çağlayan'ı çok beğeniyorum. Mimarlıktan geldiği için de çok iyi bir tasarımcı.

n Moda sanat mıdır?

- Asya krizinden sonra John Galliano'nun da etkisiyle podyum yani defileler şova dönüştü. Ben modayı bir sanat olarak görmüyorum. Ama tasarımcı sanatçıdır. Moda ise ticari bir iştir.

n LVMH gibi moda devlerinin oluşması modanın ne kadar ciddi bir iş olduğunu kanıtlıyor. Sizce bu tekelleşme tasarıma zarar verecek mi?

- Vermeyecek. Çünkü tasarım başka bir yön. Podyum bir sanat gösterisi gibi oldu. Mağazada podyumdaki kıyafetlerin normalleştirilmiş giyilebilir hallerini görüyorsunuz. Hanae Mori de bir Japon lüks ürünleri holdingine satıldı. Küçük firmalar dayanamıyor. Çünkü basın destek vermiyor. Eğer satmazsanız yaşama şansınız yok. Birçok firma ayakta duracak durumda değil.

2004 KIŞ SEZONUNUN TRENDLERİ

n Renk olarak siyah ve kırmızının rağbet gördüğünü söyleyebilirim.

n Sezonun en popüler giysisi trençkot.

n Panter desenli giysiler kışa damgasını vurdu.

n Bu sezon mini etek aksesuvara dönüştü. Özellikle gençler minicik etekleri pantolon veya jean üzerine giyiyorlar.

2004 BAHAR YAZ SEZONUNUN TRENDLERİ

n Bu sezonu ‘‘çok sıcak’’ olarak öngörüyoruz!

n Hafif giysiler, tek parça elbise öne çıkıyor.

n İç çamaşırından esinlenerek tasarlanmış, seksi hatlar göze çarpıyor.

n 1920 ve 1960'ları anımsatan, hareketli disco tarzı giysiler var.

n Ten rengi tonlar toz pembeye, toz pembe fuşyaya dönüşecek.

MEZUN OLUR OLMAZ TÜRKİYE'YE DÖNECEKTİM AMA CARDIN'DEN TEKLİF ALINCA PARİS'TE KALDIM

İstanbul'da Çamlıca'da doğdum. Çocukluğum Suadiye'de geçti. Çocukluğumdan beri modaya meraklıydım. Kız kardeşimin bebeklerine kumaş parçalarından elbiseler dikerdim. 1976-77 yıllarında Güzel Sanatlar Fakültesi'ni kazandım ama gidemedim. Çünkü ülkede ihtilal oldu. Ben de Paris'e moda okumaya gittim. İlk günlerde okulu bitirip dönmeyi düşünüyordum. Ama mezun olur olmaz Pierre Cardin gibi büyük bir şirketten iş teklifi aldım. Beni bulanlar yetenek ve beyin avcıları olmuştu. Küçük bir asistan olarak Pierre Cardin'de çalışmaya başladım. Orada işin pratiğini öğrendim. İki sene sonra Jean Louis Scherrer'e transfer oldum. 8 sene orada çalıştıktan sonra 1990 yılında Hanae Mori'ye geçtim. Mesleği Hanae Mori'den öğrendim diyebilirim. Altı sene önce arkadaşım Mine Kırıkkanat'ın vesilesiyle Radikal'de moda yazıları yazmaya başladım. Okurlarla çok iyi bir iletişimim var. Biz modayı sizden öğrendik diyorlar. Üniversitelilerden çok olumlu eleştiriler geliyor. Radikal'de yazmanın en hoşuma giden tarafı onlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!