"CEP"LENDÄ°REMEDÄ°KLERÄ°MÄ°ZDEN MÄ°SÄ°NÄ°Z? Seneler evvel, bir reklâm ortalığı kasıp kavurmuÅŸtu: Ä°yi bir iÅŸ sahibi olduÄŸu her halinden belli, orta yaÅŸlı, hafif

Güncelleme Tarihi:

CEPLENDİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ Seneler evvel, bir reklâm ortalığı kasıp kavurmuştu: İyi bir iş sahibi olduğu her halinden belli, orta yaşlı, hafif
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 06, 2000 00:00

"CEP"LENDÄ°REMEDÄ°KLERÄ°MÄ°ZDEN MÄ°SÄ°NÄ°Z? Seneler evvel, bir reklâm ortalığı kasıp kavurmuÅŸtu: Ä°yi bir iÅŸ sahibi olduÄŸu her halinden belli, orta yaÅŸlı, hafif kilolu bir adam, iÅŸ dönüşü, güzel mobilyalarla döşeli apartman dairesinden içeri girer. Ehhh... haliyle yorgundur.Evrak çantası ve gazeteler vs. bir kenara bırakılır. Bir kadeh içki konur. Bu arada, etine dolgun bir hatun, üzerinde bir havlu ile banyodan çıkar.Tam kocasının yanına geldiÄŸinde, bacak hizası çekiminden, havlunun yere düştüğünü görürüz. Hamam rehaveti ile dumanı tüten kadın, iÅŸin hepten kızışmasına beÅŸ kala, iç gıcıklayan sesi ile, "Sevgilim, beni otomobillendirsen-e..." deyiverir.Sen misin diyen? Ortalık karıştı. Zira, reklam, koca parası ile geçinip gününü gün edenlere, günlerinin daha da "günlük gülistanlık" olabilmesi için tüyo veriyordu sanki. Mesaj açık, kısa ve netti: "Hassas ve kritik anlarda diÅŸiliÄŸinizi takının ve en nazik anda meramınızı dillendirin. Mesela, otomobili de yan "ceb"inizde bilin!.."Ortalık iyi karıştı karışmasına da, erkeklerden pek bir ses çıktığını hatırlamıyorum. "Kader utansın, hayat böyle zaten", demiÅŸ ve oturuyorlardı anlaşılan. Ya da, ses çıksaydı bile, ters yönde olurdu herhalde. "Ne yani, karıma otomobil almak zorunda mıyım?" Ancak, ekmeÄŸini kendi alınteriyle kazanan kimi hanımların midesi bulanmıştı. Bunlardan biri de bendim.O tarihte, Hürriyet'in yazıiÅŸlerinde, normal iÅŸlerime ek, bir de "FlaÅŸ" köşesini hazırlıyorum. Tartışmalar alıp başını gidince, reklamı hazırlayan beyden bir yazı istedik. (Ortam daha da kızışsın... diye...)Beyefendi, çok medeni, ne dediÄŸini bilen biriydi (ismi lazım deÄŸil!) Telefon görüşmemizde, kendi açısından eserini savundu. Ben de, tüm açık sözlülüğüm ile, "Bu reklam, son günlerde tanık olduÄŸum en iÄŸrenç ÅŸey..." dedim. Pek bozuntuya vermedi. Ama, eminim bozulmuÅŸtur. Yine de, gönderdiÄŸi metni aynen yayınladım. Bu arada, bence, Türkiye'de "magazin haberi nasıl yapılır"ı tek bilen adam olan, sevgili müdürüm Ahmet Örs'ten yediÄŸim fırça da yanıma kâr kaldı: "Aman, Jülide Hanım, amma da alıngansınız!.. Bu memlekette hangi kadın parasını verip de kendi arabasını alıyor ki?"Ahmet Örs'ün fırçası, -ki, kendisinden neler öğrendiÄŸimi sıralasam, sayfalara sığmaz- azıcık Prusya eÄŸitiminin erkek ağırlıklı izlerini taşıyordu. Ama, bu arada, reklamın hedef kitlesinin "ben ve benim gibiler" olmadığı anlaşıldı. Delikanlıyız, delikanlı olmaya da, otomobil için bastıracak paramız yok. Araba alacak kocaya da 'eyvallah'ımız yok.Netice????Otomobillendirilemedik!!!..Türk insanının otomobil ile ünsiyeti, erkekler safında "iktidar" (para+güç ya da para=güç) anlamında. Hani ÅŸu, kadınlar hamamı müdavimleri hatunların yarattığı, "Kocanın iyisi, kurna başında belli olur"un çağımızdaki eÅŸdeÄŸeri. Yani, kocanın cebi dolgun ise, kadın da etine dolgun olur hesabı.Onun ötesinde, Türk insanının teknoloji ile iliÅŸkisi, her çıkan yeni aletin "aç-kapa" düğmesini öğrenmek ve oyun oynar gibi, biteviye açıp kapamaktan ibarettir. Ä°ki nedenle: Bir; çocukluÄŸunda doyasıya oynamasına ya müsaade edilmemiÅŸtir; ya da garibimin istese de hiç fırsatı olamamıştır. Ä°ki; çaÄŸdaÅŸ teknolojiyi hiç tanımayan ve zaten kendisinin yaratmadığı nesnelere heves eder; ama, ancak o cihazları açar ve de kapayabilir.ÇocukluÄŸumda, en sık Galata Köprüsü üzerinde denk düştüğüm bir görüntü, zihnime nakÅŸolup kalmıştı. Tüylü uyduruk Bavyera tipi ÅŸapkaları ile "Alamanya"lı gurbetçilerimiz, ellerinde birer transistörlü radyo ile tüm mücavir alana yayın yaparken, sıla hasretlerini de giderdiklerini zannediyorlar idi. Beni fevkalade tedirgin eden bu görüntü, beynimde hâlâ çok net. Adamlar transistörlü radyoları durmadan açıp kapatıyorlardı ve bu, benim ruhumu hayli rencide ediyordu. Neyse, transistörlü radyolar miyâdını çoktan doldurdu. Cebi dolgun beylerin hanımlarını "otomobillendirme" sürecinin ise nihayeti yok. Ebediyyen sürecektir, hiç şüphem yok...Åžimdi devir, "cep" devri!..Ev, iÅŸyeri, berber, kuaför, dolmuÅŸ motoru, banliyö treni, konser salonu, trekking, daÄŸ-taÅŸ, köşe-bucak dinlemiyor. Ä°stiklâl Harbi'nin müsebbibi gâvur iÅŸgalinin bin katı ve bir o kadar da acımasız, misali görülmedik bir iÅŸgalle karşı karşıyayız.Transistörlü radyoları arayacak hale geldim.Benim bildiÄŸim, teknoloji bir ihtiyacı karşılamak için geliÅŸtirilir. Ve, adam gibi, amacına uygun kullanılır. Ama, dünya tarihinde, bizim cep telefonları kadar yerli yersiz kullanılan bir nesne görülmüş müdür?Adam minibüse biniyor, sadece ve sadece iki durak yol gideceÄŸi az sonra anlaşılacak. Arayan filan yok, kendisi cep telefonuna sarılıyor. Veee, avaz avaz konuÅŸmaya baÅŸlıyor; üstelik hayatî bir konu da yok ortalıkta. Nereden biliyorsun, diyeceksiniz. Ancak, ben ve cümle minibüs ahalisi, istesek de bilmemeniz mümkünsüz. Kelime sekmiyoruz, zira konuÅŸmanın volüm ÅŸiddetinden yer gök inliyor. Öyle ki, ÅŸoför kardeÅŸimiz direksiyon hakimiyetini kaybetmek üzere. Haaa... Yani, gürültü kirliliÄŸine ilâveten, can güvenliÄŸimiz de tehlikeye giriyor. Açmış bir makale okuyordum; sinir içinde, aynı paragrafı üst üste üç defa okur hale geldiÄŸimi farkedince, isyan bayrakları fora! Arkamda kitle desteÄŸi gazeteci aÄŸzımı konuÅŸturdum, Allah yarattı demedim. Adam ilk durakta iniverdi de, paralanmaktan son anda kurtuldu. Böylesine, "görmemiÅŸin oÄŸlu olmuÅŸ, çekmiÅŸ bilmem neresini koparmış" dahi, fevkalade az gelir. Åžunun bunun çocuÄŸu, başına dünyanın tüm cep telefonları kadar taÅŸ düşer inÅŸallah!Bir baÅŸka adam, iÅŸ dönüşü arabasıyla gelip apartmanın önünde park ediyor. Eve girmeden, cep telefonu elinde, yukarıdaki, kalça geniÅŸliÄŸi Edirne'den Ardahan'a uzanan hatuna, "Bir ÅŸey lazım mı, ekmek alayım mı?" diye soruyor. Abuk ötesi!.. Åžimdi, bunun nesi ihtiyaç? Yoksa, o apartmanda henüz "cep" telefonu alamamışlar mı var?Muhtemelen bu çapta bir adamın hanımı da, kuaförde "Garrr... Garrr..." eden saç kurutma makinesinin altında, komÅŸu hanımla her gün esiri oldukları pembe dizideki son geliÅŸmeleri görüşüyor. Ne aciliyeti varsa? Dahası, o gürültüde ne duyuyorsa?Ya yolda yürürken cep'le konuÅŸanlara ne buyrulur? Ãœstüne ne bulduysa geçiÅŸtirmiÅŸ, kenarmahalle güzeli, harıl harıl görüşme halinde. Ne aciliyeti varsa?.. Ãœstelik, üstünde doÄŸrudürüst durmayı bile beceremediÄŸi, o saçma kalın topuklu pabuçlarla, bol çukurlu yollarda düşüp kafasını kıracak, haberi yok...En fecisi ise, senfoni orkestrası konserinin orta yerinde çalan "cep!" Ä°nsan katil olur... Yasak olduÄŸu davul zurna ile ilan edildiÄŸi halde uçakta, "cep"le konuÅŸanların yaptığı da, düpedüz "insanlık suçu"!"Cep" mi dediniz?Çeyrek asır evvel, Ä°stanbul Ãœniversitesi'nde, Fransız ve Roman Dilleri ve Edebiyatları bölümünde okuyor, aynı fakültenin felsefe bölümünden de "Felsefe Tarihi" sertifikası yapıyorum. Taa o yıllardan bugüne uzanan, aramızdaki dostluk ve muhabbetin hiç azalmadığı bir arkadaşım var. Seneler sonra evlendi, Ä°zmir'e yerleÅŸti. Öğrenci iken, hem Ä°ETT'de biletçilik yapar, sefer dönüşü, evde, sabahın erken saatlerine kadar felsefe kitaplarını hatmederdi. Toplumsal duyarlılığı ve gözlem yeteneÄŸi had safhada bir insandır.Ä°stanbul'a son geliÅŸinde, benim ve de Mükremin'in "cep"e takmış olduÄŸumuzu nakledecek oldum. Anında anlattığı ufacık anektod, "cep" denen nesneyi ne kadar abarttığımızı en kestirmeden yansıtıyor bence. Efendim, bir akÅŸamüstü, akÅŸam karanlığında Ä°zmir sokaklarını turlarken, çöp bidonlarını tarayan yeniyetme çocuklara toslamış. "İçimi derhal bir burukluk kapladı. Daha delikanlı bile olamamışlar. Ama, onları bekleyen geleceÄŸe bak. Ve, onlar için bir ÅŸeyler yapamamak ne kötü diye kendimi kahrettim. Tam dönüp gidecekken, çocuklardan birinin arka pantolon cebinde ne gördüm dersin? Bir adet cep telefonu!.. YüreÄŸimdeki eziklik bir anda feverana dönüştü: "Bu iÅŸin cılkı çıktı artık!"Sahiden; nedir bu????"Ayranı yok içmeye, landonla gider ...maya..." deyiÅŸi sizce de uygun mudur???Bakmışlar olmuyor, Fransızlar bizden önce tedbir almış. "Cep"le baÅŸa çıkabilmek için, "cep"le konuÅŸmakta ısrar eden müşterileri için "özel salon" açmışlar. "Le Journal Dimanche" gazetesinin haberine göre, bu uygulama en çok, Paris'in şık lokantalarında yaygın. "Cep" telefonu kullanımını resmen yasaklayamayan lüks lokantalar, sinyal kesen cihazları kullanma ruhsatı da alamayınca, çaresiz, "cep'li" ve "cep'siz" ayırımına zorlanmışlar.Helal olsun! Nerdeee, bizde bu hassasiyet?Bizde, sadece Polat Renaissance Oteli'nin alt katındaki Çin Lokantası'nda, daha kapıdan girerken, ÅŸefler, müşterileri "cep"lerini kapamaları için uyarıyorlar. Yahu, sinemada ya da tiyatroda dahi "cep"ini kapamayan "cep" hastalarının önünü kesmek kolay mı, bu memlekette?Bir dakikası öbürüne uymayan, çat burda çat kapı arkasında bir iÅŸadamı ya da rüzgârın önünde hazan yaprakları gibi dört bir yana savrulan bir muhabir iseniz, cep telefonu ÅŸart! Geçen gün, Nasuh Mahruki Himalayalar'ın bilmemhangi zirvesine tırmandığında, TV stüdyolarından naklen röportaj yapılırken tek araç, bir adet yüksek kapasiteli "cep" telefonu idi. Ä°ÅŸ ne kadar tezgâh kokarsa koksun, bence, parmak ısırtacak bir gazetecilik olayı idi. En az kendim baÅŸarmış kadar iftihar ettim. DaÄŸda tırmanış halinde ya da benzeri kazalarda da, insanların yerleri "cep" sayesinde bulunuyor. Sevgilim'in çalıştığı iÅŸyerinde yükleme-boÅŸaltma iÅŸleri yapan hamallardan birinin de "cep"i varmış. Canım, "adam ekip halinde çalışıyor; zıırrrr... bir telefon, pat orada, tek ayak üstünde sipariÅŸ alıyor" diyor. Ä°ÅŸ, iÅŸtir... Buna da eyvallah...Amma velâkin, her an ve an, "Kocam beni boynuzluyor mu?" paranoyası yaÅŸayan hanımların -ki, bu ülkede galiba, "cep" telefonuna en çok onların ihtiyacı var- çeyrek saatte bir teftiÅŸ telefonlarına da mı "Eyvallah" diyeceÄŸiz? Korkarım, sırf bu aşırı sıkı "murakabe" yüzünden, zamparalık zenaatinde yepyeni teknolojiler geliÅŸecek. GençliÄŸimin ünlü ÅŸarkısı "Speedy Gonzales" türü, ayak üstü -"yarım ekmek arası döner deÄŸil- "iki cep arası", şıpıniÅŸi fan fin fon yolları denenecek. Ve, eminim, baÅŸarıya da derhal ulaşılacak.Ä°ÅŸte, tüm bu insanın aklının ve havsalasının almadığı saçmalıklar nedeniyle, bendeniz "cep"siz kaldım. Bir de, sevgilim... "Cep"ten nefret ediyoruz. Galiba, TC Cumhuriyeti sınırları dahilinde, sadece iki kiÅŸiyiz. (Caretta Caretta'lar gibi, korunmaya alınmalıyız bence.)Mükremin "Bir Demet Tiyatro"da öyle bir makaraya aldı ki "cep"i, acaba "reyting'i" falan düşer mi diye bayağı endiÅŸelendim. Hani nasıl denir, nüfusunun yüzde doksanı cüzzamlı olan bir ülkede, "Cüzzamlıların hepsini kireç kuyusuna atalım!" demek gibi bir ÅŸey... O reyting denen ÅŸey, düşmek şöyle dursun, dibe vuruverir alimallah!...Fakat, her cümlesi öylesine matraktı ki, asla atlanamaz.Kesin atlamayacağız...Yine de, Mükremin Çıtır'ın yumurtladığı cevherlerine giriÅŸmeden önce, ÅŸu "cep" denen kelime ne anlama geliyor, ona bir göz atalım."Cep" veya "ceb", Arapça'da "yaka" demek?????Ama bizde, üstte taşınabilecek her ne ise, o küçük nesnelerin konabilmesi için, kıyafetlere eklenen küçük keselere verilen ad. Ceket cebi, pantolon cebi, arka cep, gizli cep, iç cep, göğüs cebi, ilik cep, kapaklı cep, kesme kapaklı cep, kibrit cebi, saat cebi, takma cep, yalancı cep (kesiÄŸi ve torbası yok!) ve kargo cebi gibi. Cep bir isim, ama cebe sığabilecek kadar küçük ÅŸeyler tanımlanırken, sıfat olarak da kullanılıyor: "cep saati", "cep defteri" gibi. En önemlisi tabii ki, hepimizin çocukluk çaÄŸlarında fevkalâde ehemmiyet arzeden "cep harçlığı." O yüzden deÄŸil midir ki, beÅŸ parası olmayan züğürde "cebi delik" denmesi? Tam tersi de, para kazanan için "cebi para gördü" denmesi... Bol para kazanan ise, "cebini doldurdu" ÅŸeklinde tarif ediliyor. Cep hazır dolmuÅŸken, zararına harcama yapılınca kesenin yükü azalınca, derhal keyif kaçıyor ve "cepten veriyoruz" deniyor. Haksız kazancın adı da, gene cep'ten geçiyor: "Cebe atmak" ya da "cebe indirmek."Böbürlenmek istendiÄŸi zaman da hemen "cep"e müracaat ediyor: "Ben onun gibi on tanesini cebimden çıkarırım!" Lafa gelince, herkes birbirini cebinden çıkarıyor da, sahiden çıkan ne, onu merak ediyorum: Çıka çıka bir adet telefon!..Otoyolda seyreden araçların, "ördek" indirmek ya da bindirmek için şöööyyyle saÄŸa kıvrıldıkları serbest alanın adı da "cep." Bir bisküvi reklâmındaki tanıtım cümlesi de aynen şöyle: "Gökte ararken cepte bulduÄŸum!!???" Ya sabır...Unutmadan... Bir de "cep vetosu" var. ABD'de, BaÅŸkan, yasalaÅŸmasını istemediÄŸi bir kanun tasarısı, burnuna dayatıldığında, üstelik açıkça veto etmeyi de pek gözü yemiyorsa, bir kaçış yoluna baÅŸvuruyor. Kongre'nin tatile girmesine on gün kala, imzadan kaçınabiliyor. Veee, böylece bir sonraki yasama yılına kadar, rahat bir nefes alıyor. (Saygın CumhurbaÅŸkanımız Ahmet Necdet Sezer'e çıtlatsak mı acaba?)"Cep"le, artık, alışveriÅŸ de yapılabilecek. Motorola ile bir anlaÅŸma yapan, dünyanın önde gelen kredi kartı kuruluÅŸlarından Master-Card, cep telefonu ile alışveriÅŸin mümkün olduÄŸu müjdesini (!!) verdi. Böylece, ÅŸimdiye kadar sadece internet tabanlı cihazlarla yapılabilen "e-ticaret"in, bir yerlere baÄŸlı kalmadan yapılabilmesinin yolu açılıyor. Mesela, uçakla bir seyahat yapacak iken, fikrinizi deÄŸiÅŸtirirseniz, cep telefonu ile mevcut bileti iptal edebiliyorsunuz. Her dakika uçakla seyahat edenlere duyurulur."Cep"li Mükremin...MeÅŸin ceketini sırtında zor taşıyan Mükremin, cep'lerine pek bir ÅŸey doldurmasa da, nihayet "cep"lendi. Amma velâkin, evlere ÅŸenlik bir buluÅŸma bu.Ailede ÅŸaÅŸkınlık diz boyu.En çok da, Fadıl Damat'ta..."Sakın, o soru cümlesini tamamlama Fadıl'cığım!.. Seni de, ceb'ime sığacak ÅŸekle sokarım!"Sıkı tehdit!..Zira, cep telefonunu yalama edip "sevgili" patronu ile "gerekli-gereksiz" ya da "ilgili-ilgisiz" konuÅŸarak, neredeyse Guinness Rekorlar Kitabı'na girmek üzere olan Fadıl FıdıllıoÄŸlu, Mükremin'in bir adet "cep" edindiÄŸini farkedince fevkalade ÅŸaşırır... Vayyyy... Mükü'nün de "cep"i var! Ah Tanrım, ya "çalçene" ve de "iÅŸgüzar" bir adet "cep"ci olarak, gürültü kirliliÄŸi rekortmenliÄŸini Mükü'ye kaptırırsa????Ya, Mükü de, banyodan, salondaki annesini "cep"le aramaya kalkarsa?.. Fadıl'ın tüm fiyakası tehlikede. Anlaşılan, "rekabet iyidir..." sözü Fadıl FıdıllıoÄŸulları için geçerli deÄŸil."Cep" telefonu aslında zararlı bir madde...Niçin mi?Birtakım davranış bozukluklarına yol açıyor da ondan.Sahne, aynen şöyle:Mükremin ile Lütfiye, salonda, kanapede oturmaktadır. Anneleri Telviye Hanım ise, yelken yepenek ortalarda gezinir iken, telefon çalar. Çalan, Mükü'nün "cep"idir.Telviye Hanım, can havliyle, yol üstündeki ilk telefona saldırır."Alo???" Cevap yok.Mükü ile Lütfiye hayretlere garkolmuÅŸ vaziyette. Mükremin derhal bu komik vaziyete müdahale eder:"Anne, benim 'cep'im çalıyor!..."Telviye Hanım, "Ya, öyle mi?" deyip yol üstündeki ikinci telefona hamle yapar: "Alo????" Bittabii ki, gene cevap yok.Sizi bilemeyeceÄŸim, ama ben resmen kafayı yiyordum.Bir parantez açalım."Karga burun", "çift cam" ve de üstüne üstlük "kılıbık" sevimsiz ve de beceriksiz damat Fadıl'ın başı, birileriyle derde girer. Veeee... O "meÅŸ'um" durum: "Cep"ini kaparlar. Fadıl aÄŸlamaklı, Fadıl hücceten, öbür dünyaya intikal etmek üzere... "Cep"siz bir Fadıl, kalaÅŸnikofsuz bir KGB ajanından beter çünkü... Bir hiç! Lütfiye dul, henüz doÄŸmamış bebeÄŸi de "yetim" kaldı, kalacak...Gaddar Mükremin, gözlerinde hınzır bakışlarla iÅŸ başında... Sanki, kayınbiraderden kurtulmak için "hayatının fırsatı"nı yakalamış...Derhal, soruna bir çözüm buluyor:"Tamam, seni verir, "cep"ini alırız!"Takas mı, takas!..Bu "cep" telefonu, gerçekten bir iletiÅŸim harikası mı yoksa?..Jülide ERGÃœDER - 6 Eylül 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!