Bizim başımıza geliyorsa herkesin başına gelir

Güncelleme Tarihi:

Bizim başımıza geliyorsa herkesin başına gelir
Oluşturulma Tarihi: Şubat 03, 2002 02:03

"Bizim başımıza geliyorsa herkese gelir. Aileler sorumluluğunu bilsin, onun ölümü toplumsal bir hareketin başlangıcı olsun."

Ortaköy'de kitaplar ve CD'lerle dolu, şaşaasız mütevazı bir ev. İntiharıyla kamuoyuna malolan Lara Falay'ın ailesinin evi. Evde gözüme ilk çarpan, bir anne ve ona yaslanmış bir kız çocuğunun resmedildiği tablo. Lara'nın annesine anneler günü için bir hediyesiymiş bu. Televizyonun üzerinde Lara'nın dört fotoğrafı yanyana duruyor. Fotoğraflardan birinde başı hafif yana kaymış, rönesans dönemindeki sanatçılara ilham verecek bir güzelliği ve bukleli saçları var. Görür görmez aklıma nedense Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'sı geliyor. Nasıl o ifadenin sırrı hálá çözülemiyorsa, Lara'nın ifadesi de en az onun kadar iddialı. Hüzünlü mü, muzip mi, üzgün mü, kafanızı karıştırıyor. Daha geçen yıl babasının doğumgününde, ‘‘hastanedeki diğer bebeklerden farklı olmamı sağlayan babama’’ diye başlayan ve ‘‘küçük ayaklarımı ağzına sokup ısıran, bazen 100 yaşında bilge, bazen çocuktan da çocuk olan ve benim ben olmamı sağlayan babama’’ diye devam eden kartı veren kız, nasıl olur da bir yıl sonra ailesinden nefret eder hale gelebilir? Nasıl olur da

hayata tutunduğu ipleri birer birer bırakır? Satanist miydi, değil miydi? Kişisel bunalımlı mıydı? Ya da bir ölüm kültünün parçası mıydı? Bu soruları bütün toplum gibi Lara'nın annesi ve babası da soruyor. Sehpanın üzerinde gördüğüm ilaçlar sakinleştirici değilse, metin görünmeyi başaran bir anne babaydı karşımdakiler. Kızlarının ölümünün toplumsal bir hareketin başlangıcı olabilmesi için bu röportajı yapmayı kabul etmişlerdi. Karşılarında olanın yenilmez olduğunu düşünmüyorlardı çünkü. Sekiz saat süren bu röportaj ne anlatan, ne de dinleyen için kolay oldu. Benim için bir başka açıdan da zordu bu röportaj. Çünkü Yosi Falay 1.5 yıl önce Ceylan Konuk'un intiharından sonra yaptığım haber üzerine bir mail atmış, ‘‘iki kız çocuğu yetiştiren bir baba olarak böyle tehditler olduğunun farkındayım’’ diye yazmıştı. Ama ne yazık ki ne arkadaşlarının kızının ölümü dolayısıyla intiharlara duyarsız kalmamaları, ne Ceylan'ın web sitesinin kurulmasında çalışmaları ne de kendi kızları için duydukları endişe Lara'yı kaybetmelerini engel olabilmişti.

İntihara götüren beş korkunç ay

KENDİNİ KALEM VE JİLETLE ÇİZİYORDU

Birden bize karşı kırıcı ve sert olmaya başladı. Aynı zamanda kıyafetleri de değişiyordu. Çok güzel saçları vardı, kestirdi. Tuhaf bir görünüme bürünmeye başladı. Ürkütücü bir göz makyajı da yapıyordu. Adım adım değişimleri hissediyorduk ve kendimizce bunu yorumluyorduk. Şimdi düşünüyorum farkedemediğimiz birşey olmamış. Ama zehirlemenin derecesinin ne kadar büyük olduğunu şimdi anlıyorum. Daha önce intihar teşebbüsünde hiç bulunmadı. Ama kolunu, bacağını maket bıçağı, jilet, basmalı kalem uçlarıyla çiziyordu.

SON YAZDIĞI MESAJLARDAN BİRİ

Derin çizgiler değildi bunlar. Dışarıya karşı ne kadar dayanıklı olduğunu ispata çalışıyordu. Bir kan akıtmaydı. O kanı içiyorlarmış. Ve tuhaf olan o acıya dayanabiliyorlar. Ankara'ya voleybol için gitmişti. Boynunda bir kesik vardı. Kızım yapma, çok kötü oluyoruz, derdini anlat çözelim, ne istiyorsan yapalım ama bunu yapma diyorduk ama ağzına fermuar çekmişti, kelime bile etmiyordu. Ölmeden arkadaşlarına gönderdiği son mesajlardan biri, ‘‘dünyadaki tek gerçek acı çekmektir’’ olmuş.

BİZ İÇERİ GİRİNCE BİLGİSAYAR KAPANIYORDU

Karı koca birlikte hareket ediyorduk. Ama bir noktadan sonra ayrılalım dedik. Baba kendini acındırıp, ne kadar üzgün olduğunu işlerken, ben de bu evin kuralları var ve sen de bu kurallara uymak zorundasını işlemeye çalıştım. Kendi içimizde çözüm üretmeye ve o duvarı yıkmaya çalışıyorduk. Çünkü psikiyatra gitmeyi şiddetle reddediyordu. Her şey çok çabuk gelişti. Eylül ayı başlarında sürtüşmelerimiz başlayınca oturup konuştuk.

Dış dünyaya çok açılıyorsun ama bize de çok kapanıyorsun diye. Bilgisayarda geçirdiğin vaktin haddi hesabı yok dedik. Biz odasına girdiğimizde bilgisayarın penceresi kapanıyordu. Belli ki gizli bir şeyler yapıyordu artık. Görmemizi kesinlikle istemiyordu. Çok irkiliyorduk ve ilişkiyi tekrar kurabilmeye çalışıyorduk. Ona ulaşmaya çalıştık ama kararlıydı, bizimle kesinlikle konuşmadı.

İNTERNET VE CEP TELEFONUNU YASAKLAMAYA MECBUR KALDIK

Müstehzi bir tebessümle dinliyordu. Ve sonunda iş öyle bir noktaya geldi dayandı ki, ‘‘Lara sen bizle tartışmayı kabul edene kadar, interneti, cep telefonunu ve dışarıya çıkışlarını dondurmak mecburiyetindeyiz. Bu bizim anne baba olarak görevimiz’’ dedik. Gazetede çıkan ‘‘ailemden nefret ediyorum, her şeyi ellerimden aldılar’’ yazısını kim yolladıysa kesinlikle onların içinden biri. ‘‘Anne baba çok baskı yapıyordu’’yu vurgulamak için gönderdiler herhalde. Dikkati bizim üstümüze çekmek için. O yasak üç gün sürmüştü oysa ve sonra hepsini geri verdik. O yazıyı yollayan bundan hiç bahsetmemiş bile.

YANLIŞINIZDAN DÖNÜN, İNTERNETİMİ VERİN

Lara kesinlikle psikiyatra gitmeyi reddettiği için onun yerine Yosi ve ben gittik psikiyatra. Problemlerimizi anlattık. Bu esnada Lara yatağıma bir mektup bıraktı. Keskin bir dille internetinin ve telefonunun geri verilmesini istiyor, ‘‘bu yanlışınızdan dönün’’ yazıyordu. O gün hiçbir şey söylemedik. Mektubu alıp psikiyatra götürdük. Psikiyatr ‘‘bunu yazan kişide intihar riski var, ne istiyorsa geri verin’’ dedi. Biz de, ‘‘anne baba için çocuğunun büyüdüğünü algılamak bazen zor oluyor. İyi niyetimizle bunu yaptık ama hata yapmış olabiliriz’’ diyerek bu hakları geri verdik. İnternetine tekrar kavuştuğu için çok memnun oldu. Bu değişiklikleri biz 5-6 aydır hissediyorduk ama illa ki bir altyapısı, bir hazırlık dönemi var. Biz bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin edemedik. Duyarsız değildik. Bununla yatıp bununla kalktık.

YÜZÜNDE TUHAF BİR GÜLÜMSEME VARDI

O gece toplantımız vardı. Oraya gidecektik. Lara'nın ertesi gün bir sınavı vardı. Yeğeninin ona ders çalıştırmasını istedi. Ben yeğenimi eve bırakırım diye toplantıya gitmekten vazgeçtim. Yeğeniyle arasında ‘‘beş bile alsa ortalaması geçer olmaz’’ diye bir konuşma geçti.

Lara, öyle bir önemi yok dedi ki sesindeki tonu beğenmedim. Sonra, ‘‘uzun zamandır şöyle uzun güzel bir banyo keyfi yapmadım’’ dedi.

İyice tedirgin oldum. Birkaç gün önce de kedisi yatağa çıkmıştı. Lütfen yatağa çıkartmaya alıştırmayalım dedim. Bana baktı, tuhaf bir gülümsemeyle, ‘‘merak etme bir daha olmaz’’ dedi.

Normal bir hayatta bilmiyorum kaç annenin dikkatini çekerdi. Bütün bu konuşmaları hatırladım. Yeğenimi eve bıraktım. Döndüğümde hemen odasına gittim ama banyodaydı ve kapı kilitliydi.

‘‘Kedin daha çok küçük, kapının önünde dolanıp duruyor aç kapıyı belki banyoya girmesi gerekiyordur’’ dedim. Boşver, dedi.

Aradan beş dakika geçiyor başka bahaneler bulup, sesini duymak istiyorum. Hep banyonun etrafındayım. Bence o gece niyetliydi. Ondan cevap almadığım anda içeri gireceğimi ve belki de onu kurtaracağımı düşünüp vazgeçti bence.

SON GECE GÖZÜNDE KIPKIRMIZI BİR MAKYAJ VARDI

Saatler geçmiş geceyarısı olmuştu artık. Kızım yeter artık çık banyodan dedim. Ben öyle der demez, hışımla üzerinde bir tişörtle çıktı ve doğru odasına gitti. Yorganı üstüne çekti. Arkasından odasına gittim.

Oda karanlıktı. Sabahlığını istedi. Işığı açtım ama açma ışığı, diye bağırdı. Baktım gözünde kıpkırmızı bir makyaj. Makyajını sil de öyle yat, dedim. Bir süredir acaba hap mı alıyor, diye düşünüyordum.

Makyajını sildikten sonra banyoya gittim ve hap bulabilir miyim diye baktım. Küvete bir baktım kusmuk izleri.

Ne yapacağız diye düşündüm. O sırada Yosi eve geldi ve durumu anlattım. O gece babası onun odasında yattı. Ertesi sabah ne yapacağımızı düşünüyorduk. Artık bu iş çığırından çıkıyordu.

O gün, diğer kızımın okulundaydım. Öğlen saatlerinde, bir telefon geldi. ‘‘Beylerbeyi'nde bir çanta bulundu. Kızınız nerede’’ dediler.

Okulu aradım ve o saatte okulda olmadığını öğrendim. Okul bana Beylerbeyi Karokulu'nu aramamı söyledi. Oraya gittim. Sonrasını zaten biliyoruz.

Denetimsiz internet evin içinde lağım gibi

Lara'nın intiharında sizin sorumluluğunuz var mı? Herşeyin dış etkilerden kaynaklanması mümkün mü?

- Baba: Arkadaşlarını seçerken biraz daha devrede olmalıydık. Baskıcı diyorlar ya keşke baskıcı olsaydık. İnternet çok büyük bir buluş kabul ediyorum ama bu kadar denetimsiz ve kontrolsüz kullanıldığında evin içine akam bir lağım haline dönüşebiliyor. Biz bu konuda hiç denetim yapmadık maalesef. Dünya tüm çıplaklığıyla çocukların karşısına çıkıyor. O yaştaki çocukları çok kötü etkiliyor. Arkadaş ve internet konusunda biraz daha dikkatli olmalıydık.

- Anne: İnternetin sansürsüzlüğü, kişilik arayışında olanları farklı noktalara kaydırabiliyor. Ama bilgisayar kullanmak, internet kullanmak anlamına gelmiyor. Aileler bunun ayrımını yapsın. Çalışan bir anne olsaydım, belki dönüp diyeceğim ki, evde dursaydım böyle olmazdı. Keşke diyecek bir şey bırakmadık.

Verda Hanım özellikle sizin çok baskıcı ve kuralcı bir anne olduğunuz söyleniyor. Anne, baba olarak hiç hatalarınız yok muydu?

- Anne: Hırslı bir anne değil ama hırslı bir insanım. Ama kendi tatminlerini çocuğunda gideren bir anne hiçbir zaman olmadım. Her zaman kendi ayakları üstüne basan, sağlıklı bir insan olması yolunda ne doğru biliyorsam onu yaptım. Bu doğrular herkesle aynı olmayabilir ama benim içim rahat. Kuralları daha fazla uygulatan insan olduğum da doğru. Ama her zaman karı koca fikir birliği içinde olduk. Bir kez bile, kıza ne biçim davranıyorsun, demedik birbirimize. Yasakçı olmadık, koyduğumuz noktalarda bile mutlaka mantık zinciri olurdu. Bu olayı yaşarken bir iki yerde o taktiği de uyguladık. Öyle uygun bulduk.

Lara yalnız büyüyen bir çocuk muydu?

- Anne:
Ben üniversiteden mezun olduğumda bir yıllık evliydik. Mezun olduktan sonra iş arayacaktım, hamile olduğumu öğrenince vazgeçtim. Ben çok mutlu bir ailenin çocuğuydum. Eşim evi geçindirecek kadar kazanıyordu. Kendi çocuğuma kendim bakmak istedim. Kızım biraz içine kapanıktı. Onu biraz rahatlatmak ve kendine güvenini kazandırmak istiyorduk. Beşinci sınıfın sonuna kadar hep yanında oldum. Ama yanında oldum derken, ezmedim. Seksen tane öğretmenle ders aldırmadım. Matematiğim çok kuvvetlidir. TÜBİTAK ödüllerim vardır. Buna rağmen, bir soruyu ona öğretmeye çalışacağım zaman kendi bildiğim yolla gitmedim. Öğretmenine hangi sistem ve yöntemle öğrettiğini sorup, o şekilde yardımcı olmaya çalıştım. Ona, sınıfını geçmen sorumluluğun, ama yüksek not alman kendi isteğin ve hırsınla ilgili diyordum.

BİZİ BAŞKALARINDAN SORUŞTURUN

- Baba:
Biz iyi anne babaydık demek de, benim bunu müdafaa ediyor olmak durumunda kalmam da bana ters geliyor. Sizden ricam, bizi başkalarından soruşturmanız. Ben şu kadar iddialı konuşuyorum; Böyle birşey bizim başımıza geliyorsa herkesin başına gelebilir. Baştan beri ne hata yaptıysak bunu ortaya çıkarmamız ve itiraf etmemiz gerektiğini düşündük. Eşim ve benim kızımızla olan ilişkimizi dışarıya karşı savunma zorunluluğumuz yok. Ama bakıyorum biz hata denilecek pek bir şey yapmamışız.

Sadece internetten bu kadar etkilenmesi mümkün mü? Yüzyüze bir ilişki yok mu?

- Baba:
Bu bir paket. Ve bu paketin içinde her şeyden bir tutam olabilir. Bu, alttan alta büyüyen bir kültüre dönüşüyor. Bu korkutucu.

- Anne:Cuma günleri okulu yarım gündü. Bu sene Kadıköy'e çok gitmeye başladı. Beyoğlu'nu tercih etmeme sebebi büyük ihtimalle bizimle karşılaşma olasılığıydı. Veya öbür tarafta başka şeyler vardı onu daha fazla çeken.

BAZI AİLELER BUNU UTANÇ SAYIYOR

Neyle karşı karşıyayız? Bu intiharlar buz dağının sadece tepesi mi demek istiyorsunuz?

- Anne:
Sadece bunu açma cesaretini gösteren kişilerin yaşadıklarını görebiliyorsunuz. Ali Oğuz da cesur bir insandı. Kızı Ceylan'ın olayında, o da kamuouyunu uyarmak istedi. Ama kimseye dinletemedi. Bazı aileler bunun farkında değil, bazıları da bunu bir utanç kabul ediyor. Bunu konuşma cesaretini ya da ondan sonra doğabilecek tepkileri göğüsleme gücünü bulamıyorlar. Bunu bir çocuğun ismini lekelemek gibi algılamamak lazım.

Lara sizinle olan ilişkisine niye duvar ördü? Niye kin besledi?

- Baba: Beyin yıkamanın en önemli parçası, çocuğu aileden soğutmak. Aile aslında senin düşmanındır, onlar seni manipüle etmeye çalışırlar, aileni düşman olarak gör diye telkin alıyorlar. Bize karşı kini yoktu, kin ona aşılandı. Onlara göre, aileyi muhakkak devreden çıkarmak lazım. Oralara kabul görmelerinin baş şartı aileyle kesinlikle hiçbir şey paylaşmamaları. Böyle bir grup var ve bunun varlığını yok saymak o kadar büyük bir günah ki...

BİRKAÇ ARKADAŞI ONU ÇOK ÜZDÜ

Niye bu tür etkilerde kaldı? Zayıf kişilikli miydi yoksa arayış içinde miydi?

- Anne:
Biraz güven eksikliği vardı. Bunu gidermeye çalışıyorduk. Her çocuğun arkadaşa ihtiyacı var. Okulda birkaç arkadaşı onu çok üzdü. Lara, sahip olduğu şeylerin dünyanın en normal şeyleri olduğunu düşündüğünden, kıskanılabilir olduğunun da farkında değildi. Yakın iki arkadaşı tarafından kıskanmanın dozu iyice abartıldığında, kızımı bu arkadaşlarına karşı uyardım. Bana kızdı ama iki ay sonra o arkadaşları bir oldular ve Lara'yı dışladılar. Çok kırıldı, ağladı, okula gitmek istemedi. Arkadaşlarına bir mektup yazdı. Arkadaşları mektubu elden ele dolaştırıp herkese okuttu ve buruşturup çöpe attılar. Çok verici olduğu için bu olay ona çok koydu ama depresyona girmedi. Psikolojik desteğe ihtiyacı var mı diye özellikle gözlemledik. Ama günlük hayatını gayet güzel sürdüyordu. İşte bu zayıf anında tanıştığı arkadaşları da artık onu kötü etkilemeye başlamışlardı. Lütfen sormayın isimlerini söylemeyeceğim ama işte o döneminde ona sahip çıkan arkadaşları, Lara'nın sonunun başlangıcını hazırladılar.

SATANİZM KENDİNE TAPMAKSA BU EĞİLİMİ VARDI

Satanist miydi? Satanizmi sadece merak mı ediyordu?


- Baba: Bana satanizmin tanımını yaparlarsa ben de satanisttir ya da değildir diyebilirim. Eğer satanizm şeytana tapmak gibi bir şeyse, bence böyle bir durum değildi. Eğer kendine tapmak, kendini öne çıkarmak, kendi vücuduna ve ruhuna tapmaksa, satanizmin öğretileri bunlarsa bu yönde eğilimleri vardı.

Siz Ceylan olayının başlangıcını, gelişmesini ve sonucunu yakından biliyordunuz. Buna rağmen Lara'yı niye durduramadınız?

- Baba:
Ceylan'ın olayı iki seneye yayıldı. Lara'nın seyri çok daha hızlı oldu. Lara, iyiye gidiyor diyelim diye, bize bir yerden sonra cici kızı oynamaya başlamıştı. Hepimiz düzeliyor galiba, dedik. Kesinlikle psikiyatra gitmeyi reddediyordu. Mesela Ceylan'la en büyük fark burdaydı. O gün intihar edeceğini bilseydim, ne yapıp edip onu durdururdum. Bağlardım, hastaneye yatırırdım, iğneyle uyuştururdum. Biraz kötü olduğunu hissettik ama daha önce de olmuştu. O gün durdursaydık bile, başka birgün eng elleyemeyeceğimizi düşünüyorum. Bunu yapacaktı.

LARA KÖTÜ OLSAYDI ÖLMEYİP ÖLDÜRÜRDÜ

İntihar günü evden çıkarken hiçbir şey hissettirmedi mi? Hiç mi iması olmadı?

- Baba:
Tek fark, o gece ben onun odasında yatmıştım. Sabah olduğunda ‘‘babacığım lütfen dışarı çıkar mısın, üstümü giyineceğim’’ dedi. Çıktım. Okulun formasıyla servise binip gitti.

- Anne: Bir gece önce şüphelenmiştim. Ama servise binip gitti. Okul dönüşünde servise binmesini istemiyordum, başka bir yere gider diye. Çıkış saatinde ben onu alacaktım. Ama polisten haber geldi.

İntihar ettiğinde okul forması üzerinde değildi, üstünü değiştirmişti. Niye buna gerek duydu sizce?

Anne:
Belki etekle atlamak istemedi. Pantolon almış yanına onu giyinmiş.

Bir yerlerden intihar notu çıkar diye bekliyor musunuz? Niye not bırakmadı?

- Baba:
Hálá bir yerden çıkar diye düşünüyoruz. Bence yüreği dayanamadı o notu yazmaya. O notu yazmaya girişseydi, belki vazgeçerdi. Çünkü her şeye rağmen bizi hálá sevdiğine inanıyorum. Benim kızım bence kötü olmamak için öldü. Bizim ona verdiğimiz değerlerle, karşı tarafın ona verdiği değerler çatıştı ve ona dayanamadı. Lara cidden kötü olsaydı, ölmeyip öldürmenin yollarını arardı.

NEDEN İNTİHAR İÇİN KÖPRÜYÜ SEÇTİ

Boğaz Köprüsü'nü seçmesinin özel bir sebebi var mıydı?

- Baba:
Hergün iki kez geçtiği bir yerdi. Oradan atlayıp da kurtulan olmadığını bildiği için, orayı seçtiğini düşünüyorum.

Uyuşturucu kullanıyor muydu?

- Baba:
Kızım hiçbir zaman bol paralı bir kız olmadığı gibi, hiçbir zaman para isteyen bir çocuk da değildi. Uyuşturucuya ayıracak bütçesi olmadı. Gerçi otopsi raporu hala alınmadı, bilmiyorum.

- Anne: Bu işlerin bir para ucu da olmalı. Tek amaç, onu intihar ettir, bunu da intihar ettir ve bu arada birileri mertebe atlasın değildir herhalde. Bana çok ürkütücü gelen, böyle bir çocuğun beyni yıkanabiliyorsa burada acayip bir şey var.

BELKİ DE BU KIZIMIZIN BİZE YÜKLEDİĞİ BİR MİSYON

Çok mu büyük bir tehlikenin içindeyiz? Niye bir toplum refleksi oluşturmak istiyorsunuz?

- Baba:
Durumu açıklayacak iki seçeneğimiz vardı. Birincisi, bizim kızımız hiçbir şey değildi, kişisel bunalımlıydı. Olan oldu kendi hayatımıza dönelim. İkincisi de, başka çocuklar için yapabileceğimiz bir şey var mı sorusuydu. Ben bunu sosyal sorumluluk olarak görüyorum ve doğru yolu seçtiğimize inanıyorum. Benim kızım bu işin içine düştüğü zaman başvurabileceğim hiçbir yer olmadığını gördüm. Ben bir destek grubu oluşsun istiyorum. Bu gruba aileler, okullar, eğitimciler, polis herkes katkıda bulunsun. En azından bu duruma düşüp de, bu duruma uyanan ailelerin gelip başvurabileceği bir çatı oluşturabilsin. Ben sivil topluma inanan biriyim. Parlementoya bile bir baskı oluşturabilecek grup olabilse keşke. Kolay yolu değil, zor yolu seçtik. Bu zor yolda gerçekten destek hissedersem ilerlerim. Allah korusun bundan sonra bir çocuk öldüğünde bir de Lara'nın babası vardı, diye aranan ve ortaya çıkan biri olmak istemiyorum. Ama ben bir mücadele vermek istiyorum. Belki de bu kızımın bize yüklediği bir misyondur. Bu karı koca ortak kararımız.

- Anne: Çocuklara ve gençlere bu hayatın tüm zorluklara ve pisliklere rağmen yine de yaşamaya değer bir hayat olduğunu, çirkinliklerin yanında, çok da güzellikler olduğunu anlatmamız lazım. Bunu göstermek bizim görevimiz. Bu iş ortada kalırsa kötülük bir kez daha kazanmış olacak. İyiliğin, kötülüğü yendiğini göstermemiz lazım.

NASIL BİR AİLE

Geleneklerimize bağlıyız ama tutucu değiliz

YOSİ FALAY (45)

Biz çok tanınan bir aile değiliz ama iyi olarak bilinen bir aileyiz. Ne sosyete, ne de jetsetiz. Aşırı dindarlığımız yok ama değerlere ve geleneklerimize bağlıyız. Yas ve bayram günlerimizi bilir, kurallarını da yerine getiririz. Ama bunun haricinde işin pratiğine fazla girmeyiz. Tutucu hiç değiliz.

İlk orta ve liseyi Şişli Terakki'de okudum. Boğaziçi Üniversitesi İşletme mezunuyum. Sonra da iş hayatıma başladım.

Hobilerimiz cipler, uçaklar, yatlar değil, kitap ve müzik. Caz dergisinde yazılar yazıyorum ve radyoda program yapıyorum. Verda ile 1981'de tanışıp 1984'de büyük bir aşkla evlendik. 1986 yılında Lara doğdu.

VERDA FALAY (40) Devlet okulunda ilkokulu okudum. Orta ve liseyi Robert Kolej'de bitirdim. Lozan Politeknik'e gittim. Orası kuvvetli bir mühendislik okuludur.

Eğitimime orada devam edecektim ama birinci yılın sonunda Yosi'yle tanıştık ve çok aşık olduk. O yılın sonunda Boğaziçi Üniversitesi Endrüstri Mühendisliği'ne geçiş yaptım.

BABASI LARA’YI ANLATIYOR

Ona ne oluysa son 5-6 ay içinde oldu

İlkokulu Yüzyıl Işıl'da okudu. Sonra Üsküdar Amerikan'a girdi. Güzel gitar çalar, güzel şarkı söylerdi. Bu işin bir de müzik bağlantısı kurulmaya çalışılıyor. Özellikle metal müzikten bahis ediliyor. Lara'nın müzik zevki bunun çok ötesindeydi.

Caz ve alternatif müzik dinlerdi. Çok gelişmiş bir müzik zevki vardı. Bahsi geçen müzikler değildi dinledikleri. Sporcuydu, okulun voleybol takımında oynuyordu. Olağanüstü dikkat çekecek kadar güzel bir çocuktu. Bebekliğinde sokaktaki insanlar beni durdurup onun güzelliğine bakarlardı.

Ama bütün bu güzelliğine rağmen, hiçbir zaman özgüvenli bir çocuk olmadı. O yaşta özgüvenin kaynağı biraz da güzellik. İlkokula başladığı sene bir kardeşi oldu. Bir kardeş çok istiyordu.

Her kardeş isteyip, sonradan onu kıskanan çocuklar gibi o da kıskandı kardeşini. Arkadaşlıklarında daha küçükken bile sorunları olurdu.

Ortaokuldaki öğretmenleri, onu hep sorumluluğu çok yüksek bir çocuk olarak tanıtırlardı. Üsküdar Amerikan'ı kazanınca çok mutlu oldu. Kızım çok saf bir insan olduğu için, kazık yemeye çok müsait bir karakteri vardı.

Hayata dair bir amacı var mıydı derseniz, insanlığa şöyle hizmet etmek istiyordu diyemem. Çünkü o yaşta ve o olgunlukta değildi. Ama değer verdikleri maddi şeyler değildi.

İnsanın doğuştan gelen zayıf ve güçlü tarafları vardır. Benim kızım da işte bu taraflarıyla bu yaşa kadar gayet dengeli ve iyi bir şekilde geldi. Ona ne oluysa son 5-6 ay içinde oldu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!