Bırakalım şizofrenler yaşama karışsın

Güncelleme Tarihi:

Bırakalım şizofrenler yaşama karışsın
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2004 00:00

Hülya AVŞAR: En önyargılı yaklaştığımız ruhsal hastalıklardan biri şizofreni! Şizofreni denilince insanlar delilikle bir tutuyor. Şizofreni hastalığı nedir, yaşanılan bir travma sağlıklı bir insanın da şizofren olmasına neden olur mu?Prof. Dr. Emin ÖNDER (Kocaeli Üniversitesi Psikiyatri A.B.D): Tüm toplumlarda böyle. İnsanlar onları toplum dışında tutarak kendilerine zarar verilmesini önlemeye çalışıyorlar. Tarihte bir dönem yakılmışlar, bir dönem onlar için hastaneler yapılıp zincirlemişler. Ama bu yanlış inançlar giderek değişiyor her toplumda. Toplumun bu yanlış inançlardan kurtulması için çalışmalar ve eğitimler yapılıyor. Şizofreni, gerçeği değerlendirme yetisini bozan ruhsal bir hastalıktır. Genç yaşlarda başlar, belirtileri bazen gürültülü bir şekilde bazen de yavaş yavaş, sinsi bir şekilde gelir. Hasta kendisine kötülük edileceğini düşünür, takip edildiğini düşünür. Korkan insan ya kaçar, ya da saldırganlık dürtüsü duyar. Genel yakınmaları arasında algı ve düşünce içeriğinde bozulma, içe kapanma, az konuşma, duygularını ifade edememe, toplumdan uzaklaşma, ilgi kaybı gibi yakınmaları sayılabilir. Ama kişi kendini anlamaz ve kabul etmez. Yaşanılan olaylar insanı şizofren yapmaz, sadece ortaya çıkmasını tetikler. Hastalığın ortaya çıkmasında çok yönlü bir genetik geçiş yanı sıra özellikle beyindeki dopamin sisteminin şu ya da bu nedenle aşırı uyarılmasının rol oynayabileceği belirtiliyor. Madde bağımlılığında çok kullanılan uyarıcı maddeler de şizofreni benzeri belirtilere neden olabiliyor. Hülya AVŞAR: Her doğan çocukta şizofreni riski var mı? Prof. Dr. Emin ÖNDER: Her bireyde ortaya çıkma olasılığı neredeyse eşit. Toplumsal yaygınlığı her 1000 kişide 5 kişidir. Nedeni tam olarak bilinmediği için, ortaya çıkmadan önce tespit edilmesi de imkansız. Hülya AVŞAR: Peki bu hastalık sahipleri iyileşebilirler mi? Prof. Dr. Emin ÖNDER: Şu anda bilimsel tedavi yöntemleriyle hastalığın tamamının iyileştirmek mümkün değildir. Fakat antipiskotik diye isimlendirdiğimiz ilaçlar ile hastalığı kontrol altına alabilmemiz mümkün. Ama kronik bir hastalık. Özellikle son yıllarda geliştirilen ilaçların, hareket bozuklukları gibi yan etkilerinden oldukça arındırılmış olmaları da hastaların bu hastalığa karşı tedavi uyumlarını artırdı ve tedavide yaşanan sıkıntıları azalttı. Hasta ben düzeldim diye ilaçları bırakmamalı. Ömür boyu ilaç kullanmak zorunda. Yoksa o ara dönemde tekrarlayabilir. İlacın dışında da tedavi yaklaşımlarımız var. Toplum ne kadar yardımcı oluyorsa o kadar etkili oluyor tedavi. Bireysel, grup tedavilerinin yanı sıra rehabilitasyona yönelik girişimlerimiz de oluyor bizlerin. Hülya AVŞAR: Depresyondan şizofreniye geçiş olabilir mi? Ya da paranoya? Prof. Dr. Emin ÖNDER:Depresyon tedavi edilebilir bir hastalık. Şizofreniyle tamamen ayrı yerlerde dururlar. Ama paranoya ve şizofreni aynı grup içinde yer alır. Paronoidler sosyal hayatlarını şizofreniye göre daha rahat sürdürebilirler. Hülya AVŞAR: Şizofreni hastaları gerçekten saldırgan mıdır? Onlardan korkmalı mıyız? Prof. Dr. Emin ÖNDER: Hayır, tabii ki! Hastalığın bazı formlarında saldırganlık ve dürtüsel davranışlara rastlanabilir. Bu davranışlar da, yanlış algılama ve yanlış değerlendirme sonucunda ortaya çıkar. Zaman zaman suç işleme eğiliminde olan şizofreni hastaları için, bu eylemi sağlıklı insanlardan daha fazla gerçekleştirdiklerini söylemek yanlış olur. Bu önyargı, toplum dışına itilmeyi hızlandırmış ve hastaları yalnızlığa itmiştir. Bu doğrultuda hastaların toplum içinde beraberce yaşamalarına olanak sağlanabilmesi için mutlaka Gündüz Hastaneleri oluşturulmalıdır! Bir şizofren annesi: ‘Ne olur beni öldür anne’ diyordu Fatma K.: 11 aylık yürüyen ve konuşan bir çocuktu benim kızım. Zeka testi yaptırmıştım ve ileri düzeyde zeki çıkmıştı. 15 yaşın sonunda başarısında düşme oldu ve şikayetleri başladı. Önceleri ciddiye almadık. Sonra korkuları arttı. Bir gün hiç uyumadı. Okulda rahatsızlanmış, babamı öldürecekler, bize zarar verecekler diye ağlama krizlerine kapılmış. Bizden korkuyordu, kendinden korkuyordu. Zarar vermiyordu kimseye. Benim dünyam yıkıldı onu o halde görünce. Sonra ilaç tedavisi başladı, kısmen iyileşip okula döndü. Bize o dönem depresyon denilmişti. Ama sonra üç yıl sonra babasının ölümüyle yeniledi hastalık. Kendisinde intihar duygusu gelişti. "Anneciğim kolay bir yol yok mu, ne olur beni öldür, gözümde görüntüler oluşuyor, kulağımda sesler var" diyordu. Sonra teşhis konuldu. Şizofren diye! Hülya AVŞAR: Ne düşündünüz, bir anne olarak neler hissettiniz o an? Fatma K.: Bir deli kavramı duymuştum o güne kadar. Ben kitaplarını aldım ve o günden sonra tanıştım bu hastalıkla. Sonra okudum ve düşündüm. Arşimet suyun kaldırma gücünü banyoda keşfedip dışarı çıkınca çırılçıplak, ona deli diyorlar. O zaman çocuğumun da zeki ve duyarlı bir çocuk olduğunu biliyorsam, üzülmemem gerek dedim. Ben kabahati kendimde buluyorum. Çalışan bir anneydim, ilgi sevgi veremedim yeterince. Kızımın isteklerine maddi gücümüz yetmedi cevap veremedik. Hülya AVŞAR: Eşinizle aranızda akrabalık var mıydı? Fatma K.: Hayır tam tersine birbirini çok severek evlenen iki yabancı çifttik. Diğer çocuklarımda hastalık yok. Ailelerde de yok. Bugüne kadar bilimin önemsemediği bir hastalık bence. Belki de bir verem gibi bu da çözülebilir. Ben veremi okuyunca iyi ki kızım verem değilmiş diye şükrettim. Demek ki bu hastalığın tedavisi bulunabilir. Bunun tedavisi iyi iletişim, düzenli yaşam ve şizofrenin isteklerine cevap verilmesi olarak görüyorum. Hülya AVŞAR: Çevreniz size yardımcı oldu mu? Fatma K.: Kardeşleri daha çok önemsediler, ilgiyi kıskanmadılar tam tersine kızım Zeynep onları kıskandı. Ama akrabalarım bana kızdılar, küstüler. Ben çocuğun adını deliye çıkarmışım! Çocukta bir sorun yokmuş, sülalede yokmuş. Ben sevgi verememişim. Hülya AVŞAR: Nasıl anlatıyorsunuz bu hastalığı çevrenize? Fatma K.: Bu hastalığa şizofreni değil de korku hastalığı denmeli bence. Onlar kendileri korkuyor çevrelerinden. Bu nedenle içe dönüyorlar. Kendilerine zarar veriyorlar, veriyorlarsa! Adam banka soyuyor, şizofreni raporu alıyor. Adam öldürüyor, şizofreni raporu alıyor. Burada bir yanlışlık var! Ben buna karşıyım. Oysa onlar değil birbirlerine vurma, çevrelerine zarar verme, birbirlerine göz bile süzmeme eğilimi var. Sigarasını döktüğü küllüğü yıkıyorlar ki içmeyenler rahatsız olmasın diye. O kadar hassas çocuklar bunlar! Zeynep K.: Ben iyileştimHülya AVŞAR: Nasıl başladı bu hastalık sende? Zeynep K.: Ben 15 yaşında rahatsızlandım. Şüphe vardı, takip edilme korkusundaydım. Sanki hep beni konuşuyorlar, takip ediliyorum sanıyordum. Hülya AVŞAR: Nasıl başladı, birden bire mi? Bir olay mı geçti başından? Zeynep K.: Aile içinde geçimsizlik vardı. Dört kardeşiz. Onlarla da geçimsizlik oluyordu aramda. Herkes bana düşmanlık besliyor diye saplantı içine girmiştim. Çok isteklerim oluyordu, onları ailem sağlayamıyordu. Evden kaçmak, kendimi toplumdan uzaklaştırmak istiyordum. Ama atlattım ben onları artık. İlaç kullanmaya devam ediyorum. Sadece iştah yaptı bende. Yoksa senin gibiydim 55 kiloydum. Prof.Dr. Emin Önder: Gündüz Hastaneleri mucize yaratıyor Şizofrenler toplum dışına itilmiş hastalar. Hastaların toplum içinde beraberce yaşamalarına olanak sağlanabilmesi için Biz Kocaeli Üniversitesi olarak Gündüz Hastaneleri uygulamasını hayata geçirdik. Bu proje hastalara yeni beceriler kazandırabilecek, bu becerilerini ürüne dönüştürmeleri sağlanabilecek, bu sayede insanların içine karışmaları kolaylaşabilecek. KOÜ Tıp Fakültesi Psikyatri Gündüz Hastanesi ‘İkinci Evimiz’ adı altında hizmet veriyor. İkinci evimiz hastaların sağlıklı bir şekilde tedavilerinin düzenleneceği hem rehabilitasyon hizmetlerin verileceği hem de bir geçiş yeri olarak hizmetin sürdürüleceği bir yer olarak düşünüldü. Ayrıca hasta, hasta yakınları ve bölge insanlarına yönelik toplantıların da yapılması planlandı. Böyle bir girişimle resim, müzik, el sanatlarına yönelik yetenek ve becerilerini geliştirmeleri yanı sıra hastaların tarım ve sera çifçiliği, seramik ve galoş üretime yönelik işleyişin içinde de yer almaları sağlanacak. Amacımız sabahları evlerinden çıktıklarında eğlenceli ve üretken geçirecekleri bir güne başladıklarını düşünmelerini sağlamaya yönelik. Mutluluk tek başına olmazSırtımızı çevirdiğimiz, saldırgan olarak düşündüğümüz insanları sırf adları şizofren olduğu için dışlıyoruz ama aslında adını bilemediğimiz, tehlikeli ve saldırgan o kadar çok insan var ki etrafımızda, bunun adını koymak çok daha zor! Birbirimizi sevmeli ve desteklemeliyiz. Mutluluk tek başına olmaz, etrafındakilerle birlikte olur. Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği: 0312 466 54 66 www.kapilariacin.org Gündüz Hastaneleri: 0262- 233 59 80/ 1273
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!