Beni hep kadınlar götürmüştür

Güncelleme Tarihi:

Beni hep kadınlar götürmüştür
Oluşturulma Tarihi: Eylül 16, 2001 01:53

Ferhan Şensoy: "Çünkü ben, yatmak istesem bunu teklif dahi edemem. Teklif kadından gelmezse, ben çok zor giderim. Hep böyle olmuştur."

Bana, Kanat (Atkaya) söyledi. Git oku dedi. Enis (Berberoğlu) barda ayakta onu gördü, bir guru gibi dikildi. Boru değil adam Ferhan Şensoy! Bodrum'dan henüz gelmişti, nasıl yakışıklı, nasıl dinlenmişti. Kitabı iyi satıyordu haliyle biraz da gururluydu. Her ne kadar o bu yakıştırmadan çok hoşlanmasa da, ilk gençlik anılarına öldüm, bayıldım. Bir kere damardan. Sansürsüz, net. Hiçbir şeyi saklamamış, adıyla sanıyla yazmış. O ne yatılı okul maceralarıdır öyle. Hababam sınıfı bile masum kalabilir. Okurken, siz de kendi geçmişinize dönüyorsunuz, onunla birlikte. Benzer olaylar, benzer durumlar yakalayıp hem kitaba, hem kendinize gülüyorsunuz. Dünya gerginlikten kopacakken, rahatlamak için birebir ilaç. Ben de bu röportajı bu yüzden yaptım zaten.

Hayatınızdan GS'ı çekip alsak nasıl bir Ferhan Şensoy kalır?

- Belki Çarşamba'ya Belediye Reisi olurdum! Kimbilir. Hayatımda Tahir Alangu yok, Haldun Taner yok, Fransızca yok. O zaman Fransa'da konservatuvar da okuyamazdım...

Tahir Alangu değerli bir edebiyat öğretmeni. Ama sizce en önemli özelliği neydi?

- Lise 1. İlk ders. ‘‘O önünüzdeki Nihat Sami Banarlı'nın edebiyat kitabı var ya, o okunmayacak. Kaldırın atın!’’ diyor adam. ‘‘Size velileriniz Sait Faik külliyatı alsın. Şimdi gidin serbestsiniz, bugün ders yok’’. Bizim için muhteşem anarşist bir tavır! Ölü Ozanlar Derneği diye bir film vardır ya, biz onu birebir yaşadık. Gittik Nihat Sami Banarlı'nın kitabını orta yerde yaktık. Türk edebiyatında bugün hálá önemi bilinmeyen bir takım yazarlar tanıtıyordu bize. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Her hafta pat pat pat iki yazarın hikayelerini okuyoruz. ‘‘Edebiyat dediğin budur’’ diyor. ‘‘Siz de yazın, günlük tutun’’. Ne failün var ne de mefailün! Öbür sınıfde ise millet cevtel sallayarak failün'leri öğreniyor. Muhteşem taşaklı bir herifti. Daha da güzeli, yönetmeliğe uymuyoruz diye işgüzar bazı veliler onu şikayet ediyor, Ankara'dan müfettiş geliyor, onları kapıdan kovuyor, üstelik ‘‘Edebiyatın teftişi olmaz, çok ayıptır!’’ diyor.

KALPAKLA GEZERDİK

Ve Alangu, sizin de içinizde olduğunuz 6 isim sayıp ‘‘Bu işin peşini bırakmayın, siz yazar olacaksınız’’ diyor. Ne hissettiniz?

- Öldüm tabii. Böyle bir moral olabilir mi? 13 yaşındayım. Adam, Nedim Gürsel, Selim ileri, Engin Ardıç, Mahir Şaul, İzzet Yasar ve bana siz yazar olacaksınız mollalar diyor.

Bütün bu olumlu şeylerin yanısıra GS'ın olumsuzlukları nelerdi?

- 100. yılda Nazım Hikmet şiiri yasaklanıyor. Saçma! Siz değil misiniz bize felsefe dersinde ‘‘Allah, eğer varsa...’’ diye öğreten. Ki felsefe hocamız Vatikan'a bağlı Hıristiyan temsilcilerinden biriydi. Bu kadar da özgürdük yani. Marks'ı anlatan siz değil miydiniz? Hem bize düşünmeyi öğretiyorsunuz, hem de Nazım Hikmet komünisttir deyip şiirlerini yasaklıyorsunuz. Sonra kafayı kazıtıyorum mesela. İsyan ediyorum çünkü. Kısacık saçım var, ‘‘Kes, kes, kes’’ diyorlar. Sıfır numara birden bire moda oluyor. Müritlerim var çünkü. Okulda bir sürü kel hep birlikte dolaşıyoruz. Bu sefer de ‘‘GS'a yakışmıyor sıfır traş yapılmayacak!’’ deniyor. Nitekim GS'da saçın serbest bırakılması benim o saç kazıtmamdan sonradır...

Dönemin moda akımlarını taklit ediyor olmak nasıl bir ruh haliydi?

- Eee Dr. Jivago'yu seyretmişiz, etkilenmişiz. Hepimizin başında birer kalpak. Çünkü kalpaksız olanlara kızlar bakmıyor! Bugün küpeli olmak nasıl bir şeyse, öyleydi. Beyoğlu'nda pahalıydı biz de Kapalı Çarşı'dan alırdık...

Degaulle'e neden takmıştınız? Kitabınızda anlattığınız uygunsuz hayallerin, müzipliklerin kaynağı neydi?

- Degaulle gelecek diye büyük bir hazırlık var okulda. Orası boyanıyor, burası asfaltlanıyor filan. Ama tüm bunlar bütçeyi daralttığı için yemekler boktanlaşıyor. Daha gelmeden düşmanız adama. Devamlı mercimek nohut! Kafamızda bunun faturasını Degaulle kestik tabii...

BENİ HALDUN TANER KEŞFETTİ

Sizi kim keşfetti? İçinizdeki kabareyi nasıl buldunuz? Hayatınızdan Haldun Taner'i çekip alsak ne olur?

- Tiyatrocu bile olmayabilirdim! Yaptıklarımın tiyatro olduğunu bilmiyordum ki. Çıkıp öğretmen taklitleri yapıyordum, sonra onları birbirine bağlayarak şova dönüştürüyordum. Madam Somerville taklidi yapıyorum, müdürün taklidini yapıyorum, Degaulle ve öbür hocalar kerhaneye gidiyorlar. Madam Somerville oradaki sermaye kadınlarından biri. Kerhanenin çaycısı var, kapıda bekçisi var. Degaulle gelecek diye belediye başkanı kapıda hazırola geçmiş. Hepsini birden oynuyorum. Haldun Taner de beni bir şamata gecesinde seyrediyor. ‘‘Sen kabarecisin’’ diyor. Devekuşu Kabare Tiyatrosu, bir yıldır var, benim haberim yok. ‘‘Böyle skeçler yaz bize getir’’ diyor. ‘‘Gel bizde oyun seyret’’. Metin Akpınar, Zeki Alasya, Kemal Sunal'ı oralarda görünce çarpılıyorum tabii. Yani beni keşfeden Haldun Taner'dir.

Gelelim şu yatılı okuldaki ilk cinsel deneyiminize?

- Çok acıklı hikayelerdir. İki arkadaş gittik biz ilk kerhaneye. Daha hiç yapmamışız. Mastürbasyon halindeyiz. Nasıl yapılacağını da bilmiyoruz. Korkuyoruz. Tembih ediliyor. ‘‘Can diye biri var. GS'dan geliyorum hiç yapmadım abla’’ denilecek. Çünkü o şefkat gösteriyormuş. Can'ı filan bulamıyoruz tabii. Evlerden birine girmeye karar veriyoruz. Plaj kabini gibi durumlar. Arkadaşım yan odada. Birden bire kadın, ‘‘Alın bunu üzerimden!’’ diye bağrıyor. Çocuk ağlayarak çıkıyor. Ben can havliyle işi tamamlıyorum ama yıllarca bir daha gidemiyorum. Orada yapma durumun zaten yok. Aşk yok, seni tahrik eden bir şey yok. Kadın hadi hadi çabuk diyor. Ben ‘‘Daha önce hiç yapmadım’’ itirafında bulunabilmişim, marifetim bu yani. Öyle deyince kadınlar bir duruyor, acıyorlar galiba. Yan odadaki arkadaşım hiçbir şey söylememiş. Hüzünlü öyküler tabii. Şimdiki gençler yatıp kalkıyorlar. Bizde nerdeee? Elini tutuyoruz, çiçek topluyoruz otobüsle evine bırakıyoruz. Belki öpüyorum, o da ucundan. Türk erkeğinin dibinde yatan problematik budur. Seks sorununu çözememiş erkekler topluluğu. Allahtan şu anda 18 yaşında olan kuşağın böyle bir sorunu yok, kerhane nerede bile bilmezler...

Bütün şahane özelliklerinizin yanısıra sanki kolay bir adam değilsiniz. Fazla fazla erkeksiniz...

- Evet, zor bir adamım.

Kaynağı ne? Kişilik, yatılı erkek okulu...

- Zor beğenen bir adamım. Fazla seçiciyim. Her konuda. Herkesin beğendiği bir kitabı sevmem, herkesin beğendiği bir kadını öyle hemen beğenmem. Benimle beraber olmak zordur.

Kadınlarla ilişkilerinizde zorluk çektiğiniz oldu mu?

- İlişki kurmakta çok zorlanan bir insanım. Hálá öyle. Utangacım, mahcubum. Biriyle yatmak istesem bunu teklif dahi edemem. Bir kadın beni götürmezse ben çok zor giderim. Hep öyle olmuştur. Beni hep kadınlar götürmüştür...

Bunca yıl, kızların kadınların canını okudunuz...

- Yok öyle değil. Canı okunan biri varsa, o benim.

Peki. Şimdi iki kız çocuğunuz var. Sizin gibi adamlara karşı ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz?

- Bir şey düşünmüyorum. Onlar doğru bildikleri gibi yaşayacaklardır. Ben onlara hep büyük adam muamelesi yaptım. Fransız İhtilali'ni mi sorarlar ‘‘Bak yavrucuğum Robespierre, Danton filan...’’ gibi uzun uzun anlatırdım. Derya, ‘‘Ne anlatıyorsun anlamıyorlar ki’’ derdi. Ama biraz büyüdüklerinde gördük ki, konu o anlattığım şeylere gelince, ‘‘Ben biliyorum, sen anlatmıştın ya’’ diyorlar. Kaydetmişler.

MEGOLOMANLIKTAN DEĞİL

Kızlarınızdan birinin adı neden Ferhan?

- Derya hamileyken hani mahallede kadınlar vardır ya, karın sivriyse oğlandır filan derler. Derya makinalare girip cinsiyet tespit ettirmek istemedi. Yani biz çocuğun cinsiyetini bilmiyorduk. Ama genel kanı erkek olacağıydı. Derya da karnını ‘‘Yusuf, Yusuf’’ diye sevdi, büyük dedemin ismi. Ama Yusuf bir gün zart diye kız olarak doğdu. Kız ismi düşünmemiştik bile. O arada annem babam geldi hastaneye, çocuğun suratını görünce ‘‘A aa Ferhan bu!’’ dediler. Aynen benim suratım. Derya da dedi ki, ‘‘Bari babasının adını taşısın, üstelik Ferhan hem kız hem erkek ismi’’. İkinci çocuk hesapta yoktu, o da kız doğunca ‘‘Bunun da adı Derya olsun’’ dedik. ‘‘Diğerinin adı babasının adı. Buna da kapıcının ismini verecek halimiz yok’’. Göbek isimleri var, isterlerse onları da kullanabilirler. Sebebi bu. Engin Ardıç'ın dediği gibi bunlar megaloman, çocuklarına kendi isimlerini veriyorlar değil yani.

Eşiniz Derya Baykal, hayatınızı ne kadar değiştirdi?

- Acayip çok. Olumlu anlamda. Aile olduktan sonra başka sorumluluklarınız oluyor. Bekar adamın evinde ‘‘Aman be! Ne kalabalık’’ gibi bir durum var. Ben hep bekar yaşamışım. Yazarlığımı da öyle götürmüşüm. Ama Derya, evlendikten sonra bana bütün bu ortamı hazırladı. Zaman zaman kendisi oyunculuğundan bile feragat etti. ‘‘Ferhan yazacak, gürültü olmasın. Ferhan rahat etsin’’ dedi. Buna çok özen gösterdi. Bu anlamda yazarlığıma ve yaratıcılığıma çok büyük katkısı vardır. Ne kadar sürtüşsek de, o yazmam için hep en iyi ortamları hep hazırlar, masama çiçekler koyar. Çok önemlidir hayatımda...

Madam Somerville'den neden tokat yedim?

Madam Somerville sizce neden size yüz vermedi?

- Acaba herşey benim düşündüğüm gibi mi geçiyordu onun da beyninde? Sanmıyorum. Biz çocuğuz. Ve Madam Somerville mini etek giyiyor üstelik donsuz geziyor. Tespit etmişiz. Eee biz de oğlan okuluyuz, elimiz çükümüzde dolaşıyoruz. Madam Somerville sadece benim değil herkesin aşkı. Ama bir hafta sonu beni evine çağırmış. Mösyö Somerville evde yok, şu şu kitapları bana eve getir diyor. Ölüyorum heyecandan tabii. Beni bir gecelikle karşılıyor, yine donu yok. Ben de herhalde beni istiyor bu kadın diyorum, sarılmaya çalışıyorum. Tokadı yiyorum tabii! Sonra da okulda sıfırı basıyor! Acaba kedi bokuyla oynar gibi bizimle oynuyor muydu? Yoksa bize mi öyle geliyordu? Bunu çok iyi tahlil edebilmiş değilim. Ama Madam Somerville bizim ona bayılmamızdan ve 31 çekmemizden çok hoşlanıyordu. Bu kesin. Bir aşk yaşamayı düşünmüyordu ama ona hayran olmamızdan keyif alıyordu.

Ona bozulup, onu bir genelev kadınıyla aldatırken nasıl bir intikam aldığınızı düşündünüz?

- Çocuk mantığıyla böyle düşünüyor insan tabii. ‘‘Madem Madam Somerville vermedi bende onu kerhanede bir kadınla aldatırım. Görür o!’’ Saçma tabii.

Peki Mösyö Somerville?

- Aa çok şekerdi! Hiç sallamazdı bizi. Zaten küçücük çocuklarız. Ne yapabiliriz? Belki de karısına aşık olmamızdan mutlu oluyordu. Türk olsa farklı olabilirdi, kimbilir rahatsızlık duyabilirdi. Belki de tüm bunlar kadıncağızın doğal haliydi de, biz çocuk aklımızla farklı algılıyorduk.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!