Ben erkek düşmanı değilim

Güncelleme Tarihi:

Ben erkek düşmanı değilim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 19, 1997 00:00

Haberin Devamı

Feminizme farklı yaklaşımı ile dikkat çeken ve kendine büyük bir okur kitlesi yaratan Duygu Asena'nın yeni kitabı Aynada Aşk Vardı kısa sürede çok satanlar listesine girdi. Bir önceki kitabında Aslında Aşk da Yok diyen yazar bu kitabıyla aşkı yeniden keşfediyor ve Cumhuriyet'in farklı kuşaklarından üç kadının aşka bakış açısını ve yaşayışını anlatıyor.

Bir önceki kitabınızda Aslında Aşk da Yok demiştiniz. Yeni romanınız Aynada Aşk Vardı ile aşkı yeniden kabul ediyorsunuz. Bu dönüşüm nasıl oldu?

İlk romanlarımdan sonra şunu keşfettim ki, gerçekten yoğun bir şeyler yaşanıyor. Ben o zamanlar şunu düşünüyordum: Madem ki aşk var, aşık olduğumuz o adamlar aşktı, şu anda neden yok oldular? Sonradan onları tekrar gördüğümde ne heyecanlanıyorum, ne de beraber olmak istiyorum. Peki o zaman duyduğum o heyecanlar, o arzular, o şehvet neydi?

Şimdi yaşaya yaşaya görüyorum ki, ben o duyguları yaşıyorum. Bir sürü insan içinden birine farklı bir takım şeyler duyuyoruz. Hatta belki de en iyisine bile değil. Bana öyle geliyor ki bu bir ihtiyaç ve biz bunları gerçekten duyuyoruz. Fakat biraz kendimizi aldatıyoruz. Görmek istediklerimizi o kişiye yansıtıyoruz, bizim tarzımız olmadığı halde ona kendimizi inandırıyoruz. Tanıdıkça da o görmek istediklerimizle uzaktan yakından hiç ilgisinin olmadığını anlıyoruz ve kavga kıyamet ilişkimizi bitiriyoruz. O zaman o aşk aynada var. Aynayı ben oraya koydum ki, kendi kendimizi kandırdığımızı görelim diye.

Aşkı aynaya mı hapsediyoruz?

Tabii. O kişilik önemli, aşık olduğunu sandığın kişiliğin hiç önemi yok. Aynada kendi yarattığın aşkı görüyorsun. Duygular ve onun seni mutlu etmesi önemli. Yani kendin önemlisin.

Kitaptaki kahramanlardan biri aşık olma durumunu freni patlamış bir otomobil gibi olmaya benzetiyor. Peki siz nasıl tanımlıyorsunuz aşkı?

Ben kendi özelimde öyle tanımlıyorum. Yakaladığını sandığın andan itibaren dolu dizgin git, sonunu hiç düşünme. Ben aşkları bir son düşünerek yaşamayı çok yanlış buluyorum. Ama diğer kadınlar için tavsiyem, özen göstersinler, uzaması için çalışsınlar. Doğallığını ortaya dökme, çünkü aşklar gizem istiyor, yapmacılık istiyor. Çok kendini verirsen karşı taraf kasılıyor, bir taraf aşık olur diğer taraf acı çeker. Ben de bunları derim ama yapamam.

Aşkı yaşama biçimlerimiz zamanla değişiyor mu?

Kitapta anlatılan birinci kuşak kadın aşağı yukarı böyle yaşamış aşkı. Cumhuriyetin ilk kuşak kadını o. Mücadele gücü yok. Hep katlanma öğretilmiş onlara. Orta kuşak ulan benim kuşağım. O daha özgür. Düşünerek haraket etmiş, daha modern olma çabası içinde. Benim asıl yazmakta zorlandığım son kuşak. Yani bugünün genç kızları. Çünkü kafaları çok karışık. Aşkı istediği gibi yaşama özgürlüğü var ama mutlu değil. Savaşma gücü yok. Kendini bırakmış. Savaşmayı farklı şeylerde algılıyor. Arkadaşının getirdiği uyuşturucuyu içmeyi özgürlük zannediyor. Aklı başındaysa sonra bundan vazgeçiyor. Bütün kuşağı böyle tarif edemeyiz ama bir bölümü böyle. Benim çok genç arkadaşım var. Onları inanılmaz mutlu sanırdım, eğer konuşmasaydım. Benim dönemimden bile mutsuz ve tatminsizler. Ne yaptıklarını soruyorsunuz, aldığınız cevap, sabaha kadar bilgisayar başında oturup 'chat yaptım' oluyor. Sevdiğin erkekle seks yaşamın nasıl diye bir soruya çok şaşırıyorlar mesela.

İlk yazdığınız kitaplarla feminist olarak tanındınız. Kendinizi bugün için nasıl görüyorsunuz?

Ben kendimi kesinlikle feminizmin bayraktarı olarak görmedim. Ama biraz işe yaradım galiba. Kadının Adı Yok'tan sonra bir sürü şey tartışılmaya başlandı. Ama benim aram hiç bir zaman ne radikal feministlerle, ne de ev kadınlarıyla iyi oldu. Fakat geniş bir kitle ne dediğimi anladı ve aynı noktada kalabildim. Çünkü ben doğruları söylüyordum, aşırı uçlara kaçmıyordum. Dedikleri gibi feminizm erkek düşmanlığı değildir ve ben hiç değilim. Bütün bunlar bilindi artık. Bu noktada ben kendimi mutlu görüyorum.

Sürekli kadınları anlatıyorsunuz

Tabii. Buna kadınların ihtiyacı var. Kitaplarım neden çok satıyor? Çünkü kadınlar yazdıklarımda kendi hayatlarını buluyorlar. Ben basit şeyler anlatıyorum aslında. Kadınların hayatlarında olan şeyleri. Bunları yazdığım için feminist olarak tanınmaktan katiyyen bir şikayetim yok. Ama feminizmin tanımını artık bilsinler istiyorum. Kadın kadın gibi olmalı. Ben feministsem eğer hiç bir zaman erkek gibi olmadım. Feminizmi kadının erkek gibi olması olarak algılıyorlar. Hayır. Bu farklılıktır zaten aşları yaratan, güzellikleri kılan. Toplum içinde eşitlik benim istediğim. Fizyolojide eşitlik olmaz ki.

Benim aram hiç bir zaman ne radikal feministlerle, ne de ev kadınlarıyla iyi oldu. Fakat geniş bir kitle ne dediğimi anladı ve aynı noktada kalabildim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!