Başı sonu olmayan bir su yazısı

Güncelleme Tarihi:

Başı sonu olmayan bir su yazısı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 17, 2004 18:02

Dedim ya, suyla aram iyidir. Bir defa denize taparım. Özellikle bahar ama kış yağmurlarını da severim. Boğaz’ın, olmadı akar bir suyun kenarında yaşamayı çok isterim, filan filan... Ha, bir de, açlıktan ölme korkum yoktur ama susuz kalmaktan çok korkarım. Su bulamazsam eğer, resmen panik atak yaşarım. Eee, sen suyu bu kadar sevince, su da seni sever tabii ! Bir yerde bir su akıyorsa eğer, mutlaka... beni basar !

Haberin Devamı

Alibeyköy’de oturmuyorum. Tabiat, Alibeyköylü’ye diyor ki yıllardır: Vatandaş, dere yatağına gecekonduyu diktin, önüme duvarı çektin, yatağıma eski buzdolabını, şilteni, çöpünü attın... eee, biz de bir yerlere akacağız elbet! Hele bir yağmur yağsın, ben de senin evini basmazsam eğer...

Ama vatandaş inatçı, depremden uyanık, sel sularından güçlü...

Ben, vallahi dere yatağına gecekondu dikmedim, sayın Belediye Başkanımız’ın tembih ve temenni buyurdukları gibi, İstanbul’un en tepelerinden birinde yaşamaktayım bendeniz.

“O zaman seni niye su bastı?”

İki sene önce taşındığım evimin, altıncı kata tekabül eden terasının üstünü örttürüyorum da nihayet. Eski iğrenç çatıyı söktük, tam adam gibi bir şey yapalım, hem kullanışlı olsun, hem de dışarıdan bakınca, konu komşuya gecekondu gibi görünmesin derkene... talihsiz adamı çölde kutup ayısı kovalar misali, benim teras çıplak olunca, yok efendim yüzyılın sağanağı, yok efendim bir yıllık yağmurun bir saatte solanağı, oblek yağıyor resmen oblek!

Haberin Devamı

Dört tarafı kapalı olan çatı, gecenin bir vakti... havuza dönüştü! Serdar’ın istediği bir teras, Allah vermiş çatıda bir havuz... da küçük bir sorun var tabii: Havuzun altı biraz salon!

Bir yandan çıp çıp aşağıya akar, parkelere, halılara, bir yandan çatı-havuzumuz taşar...

Gece uyumak nasip olmadı! Ama kurtardık...

*

Dedim ya, su beni sever, akacaksa bir yere, muhakkak beni basar, diye...

Levent’te de, çatı katında bulunan su deposu ve / veya imbisat deposu hep gece yarıları taşardı.

Ortalama her kış iki veya üç kere... Yazın olmazdı tabii, çünkü yazın tadı çıkmaz.

Gece yarısı, dizine kadar buz gibi suyun içinde, çatı katında iki büklüm, faraşla kovaya doldur, kovayı çatıdan aşağı boşalt...

Sonra, Akatlar’a taşındık, bu sefer de duvardan akan sular, damlatan kaloriferler...

Ama en güzelini yine güzeller güzeli Kars’ta yaşadım gençlik günlerimde.

Galiba tatbikattaydık, unuttum şimdi, o zamanki adıyla Atatürk Bulvarı üzerindeki evime döndüm gece geç vakit. Asma kilit kırılmış, kapı iple bağlanmış, üstünde bir not:

Haberin Devamı

“Komutan, evini su basmıştı, müdahale etmek için kapıyı zorladık. Alt komşun Komiser Ahmet”.

Girince gördüğüm manzara: Giriş holü, salon, yatak odası, mutfak ve tuvalet, yani her yer ... dört parmak BUZ’la kaplı.

Dışarıda hava - 30. Gece don yapınca tuvaletin musluğu patlamış, gündüz sular gelince evi su basmış ve tabii yerde hemen donmuş.

İçeride soba yaksan, buz çözülecek, ama yüzlerce litre su (ev kagir) alt daireyi basacak.

İki çuval kaya tuzu alırsın. Evi bir güzel tuzlarsın. Buzlar gevşemeye başlayınca, kürekle, plastik hararlara buz parçalarını doldurur, çuval çuval gidip, boş bir araziye atarsın...

Dedim ya, su - gaz hali, sıvı veya buz hali fark etmez - bir yolunu bulur beni basar!

Allah’ın emri!

 

 

Not: Bu başı kıçı olmayan su hikayesini yazarken, hani birden hafızanızdan (gözünüzün önünden, kulağınızdan, aklınızdan, neyse) yıldırım gibi bir hatıra geçer, ucundan tutamazsınız, tam neydi çıkaramaz, yakalamazsınız ya... Rahmetli Mamuş Nenem’in belki kırk küsur yıl önce anlattığı bir masal şimşek gibi çakıp gitti. Kardeşime, halama ipuçları verdim de çıkardık. İslam’ın insanlara kabul ettirdiği kaderciliğin bir örneği, ‘babanem’in bana çocukken anlattığı bu hikaye. Adam seyahate çıkacakmış da, geç kalmış, gemiyi kaçırmış. Limana geldiğinde gemi uzaktaymış. Tam bu sırada büyük bir dalga vurmuş, gemi alabora olmuş, içindeki yolcuların hepsi, sahilde çaresiz seyreden insanların gözleri önünde, çığlık çığlığa boğulmuş. “Aman Allahım’a şükürler olsun!” demiş adam, “İki dakika önce gelseydim, ben de boğulup ölmüş olacaktım. Şuradan bana bir bardak su verin de kendime geleyim!...” Ve adam, getirilen bir bardak suyu içerken, boğulup ölmüş. Yani, kaderden kaçınılmazmış efendim. Ben de sabırla boşaltıyorum suları...

 

Haberin Devamı

ÖNEMLİ NOT: Benim bu anlattıklarım devede kulak, Alibeyköy'de, Eyüp'te evini su basan talihsiz insanların halini çok iyi biliyorum, onlara sabır diliyorum. Hatırlarsınız kışın böyle bir sel faciasını da Doğu yaşamıştı. Ben de o günlerde Kars'ta ve Ağrı'daydım. Kurtarma çalışmalarına katılmıştım. İnsanların çaresizliğini, fakirliğini (iki tane koyununu bırakmamak için ölmeye razıydı yaşlı kadın), boyun eğmişliğini unutamıyorum. Aynı şeyin İstanbul'un göbeğinde, Taksim'e, Akmerkez'e, Laila'ya on dakika mesafede yaşanmasını da, Allah biliyor ya, içime sindiremiyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!