Ayşe'nin gözlüğü

Güncelleme Tarihi:

Ayşenin gözlüğü
Oluşturulma Tarihi: Eylül 12, 1997 00:00

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Küstüm, gidiyorum

Herşey G noktalı Mine Ablam'ın yazısından sonra başladı.

Belki daha önce başlamıştı, ama benim haberim yoktu.

İçlerinde tuttukları bir önyargıydı.

Boşalttılar.

Birbiri ardına birkaç gün arayla...

Ben de küstüm!

Gidiyorum ama...

Gitmeden, ben de içimdekileri boşaltıyorum.

Hayatta hiçbir şeyin içimde kalmasını istemem de!

***

- Kızım 15 yaşında fik fik etmeye başladı, ne zaman sevgilisiyle çıksa, aman prezervatif almayı unutma'' diyeni okumadın mı?

Bu cümle onları rahatsız ediyor, belki çoğunuzu ediyor.

Düşünelim, neden ediyor...

Kızın 15 yaşında olması mı sorun? Sevişmeye başlaması mı sorun? Prezervatif kullanması mı sorun? Yoksa bir babanın bunları bilmesi ve onay vermesi mi sorun? Peki 23 yaşında olsa ve bütün bu gelişmeler babasından habersiz olsa, (ki olabilir herkesin başına gelebilir), ortada bir sorun kalmayacak mı? Herkesin gönlü ferah mı olacak? Baba, bilmediği takdirde sorun ortadan kalkıyor mu? Kız korunmadığı zaman, sorun büyüyor mu küçülüyor mu?

Biz niye takıyoruz bunları...

Yani, siz niye takıyorsunuz!

Niye değerli köşelerinizi, böyle sorunlarla meşgul ediyorsunuz?

İnsanlık sizden çok önemli meselelere ışık tutmanızı beklerken, siz, köşe yazarlarının yazılarını değerlendirerek, üzerinize vazife olmayan (ancak okurların üzerine vazife olabilecek!) işlere kalkışıyorsunuz...

Sizler çocuklarınızın cinsel hayatlarından haberdar olmayabilirsiniz.

Bu sizin tercihiniz!

Peki doğrusu bu mu?

Bilmemek, yok saymak mı?

Yüz göz olmamak mı?

Ben sizi anlayamıyorum...

***

Bilmeniz gereken bir şey daha var ki, Nazım Hikmet'in deyimiyle:

- Siz elmayı seviyorsunuz diye, elma da sizi sevmek zorunda değil!

Sizin kadar yapamam ama, tercüme edersem...

Siz, yok varsaysanız da, sizin çocuklarınız dahil (sizleri de bu grubu dahil etmem de bir sakınca yok herhalde!) insanlar sevişiyorlar.

Çok ayıp ama yapıyorlar.

Şu anda bile...

Üstelik milyonlarca insan!

Birbirine dokunuyor, birbirinin teninden haz alıyor, keyif duyuyor.

Bazen bana öyle geliyor ki, siz hayattan emekli olmuş, ya da istifa etmişsiniz. Kendi aseksüel anlayışınızla, seksten hoşlanmayan, bunların yazılmasını onaylamayan, hatta seks lafı edildiğinde bile yüzünü buruşturan kuşaklar yetiştirmenin sorumluluğunu taşıyorsunuz...

Bunlar neden yazılmayacakmış?

Neden yazmayacakmışım?

Neden, ne yazıp ne yazmayacağıma siz karar verecekmişsiniz?

Hala anlıyamıyorum...

***

Refah iktidardayken, siz dahil hepimiz, onların bizim yaşam tarzımıza müdahale ettiğini iddia ederek, onlara karşıydık, yaşama alanlarımızı daraltmaya çalıştıkları için kızgındık.

Sizin onlardan ne farkınız var?

Onu yazamam, bunu yazamam!

Amacınız yazdırmamak mı?

Beni işten attırmak mı?

O zaman mutlu mu olursunuz?

Ben yazmazsam, başkaları çıkıp böyle yazılar yazmayacak mı?

Artık yeni bir kuşağın geldiğini yeni görüşlerle (siz uysa da uymasa da) kendilerini ifade etmeye çalıştığını neden farketmiyorsunuz?

Sizin yazdıklarınızı destekleyen okurlarınız da var, ama size karşı çıkan okurlarınız da. Benim için de aynı şey geçerli. Ve kararı ancak onlar verir, daha doğrusu ben ancak onların kararına saygı duyarım.

Ama evet, korkmakta çok haklısınız, çoğalan biziz...

Azalanlar sizlersiniz...

Artık bize ‘‘deli'' mi denir, ‘‘akıl hastası'' mı, ‘‘ar-sızlar'' mı, (münasip bir lisanla sizi uygun bulacağınız bir deyişle), o her ne ise, çoğalan bizleriz.

Birimizi telef etseniz, bir diğeri gelecek...

Çünkü çağın gerçeği bu!

Biraz yabancı gazete dergi okusanız, ya da köşelerinizin altında e-mail adresinizin buluduğu internet'de gezseniz, hayatı takip etseniz bunu göreceksiniz...

***

- Sen penis kelimesini her satırında kullanarak rekor deneyeni okumadın mı?

Belli ki, bu cümleyi ya okumuşsunuz (gizli gizli), ya da biri kulağınıza fısıldamış.

Ben de soruyorum, ne var bunda?

İnsanlar bütün organlarıyla birlikte yaşıyorlar.

Sizler de, öyle değil mi?

Böbreğinizden taş düşürken ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz da, ya da başka bir organınızdaki sakatlığı, iş başka bir organa gelince neden ‘‘ar ve hicap'' duygularınız alevleniyor?

Üroloğa gittiğinizde, siz doktora başka bir organınızı mı gösteriyorsunuz, ayıp olmasın diye...

Ben sizi gerçekten anlıyamıyorum.

Bunlarla zaman harcamanızı, köşelerinizi buna ayırmanızı da!

***

Mine G. Ablam'ın yazısından sonra, isimsiz alıntıların kimlere ait olduğunu hemen anlamışsınız ya, çok sevindim.

Bu beni takip ettiğiniz, okuduğunuz, hakkımda konuştuğunuz anlamına geliyor. Size tuhaf gelebilir ama, bu da beni sevindiriyor. Ama anlayamadığım neden sadece aklınızda ‘‘Geceleri iç çamaşırsız yattığım'', ‘‘Evimde beslediğim (bu arada ‘hayvan' değil kedimin!) bana hangi duygularla baktığı'' cümlelerinin kaldığı...

Yüzlerce yazıdan iki cümle çekmek biraz tuhaf değil mi?

Size yakışır mı?

Ayrıca, büyükseniz, tecrübeliyseniz, engin deneyimleriniz varsa, bir telefon açıp, (bunu da kendinize yakıştıramıyorsanız) bir haber yollayıp, ‘‘Kızım, böyle yazılar yazma'' diyemez misiniz?

Bunu okurlar yapıyor.

Bazen bazı şeylerde uyarıyor.

Onların ki iyi niyet de, sizin ki art niyet mi?

***

Konsantrasyonum bozuluyor.

Tam da 12 günlük bir iş gezisine giderken...

Grand Canyon'da, Arizona'da, doğanın normalin üzerinde vahşi olduğu bir ortamda, dikkatsizlik sonucu, bir uçurumun kenarında ayağım tökezlerse, altındaki toprak parçası düşerse...

Yani demek istiyorum ki, konsantrasyon bozukluğumdan ötürü başıma bir felaket gelirse Metin ve Hasan Amcam sevinecek mi?

Zil takıp oynayacaklar mı?

Ne yaparlarsa yapsınlar.

Ben küstüm, gidiyorum...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!