Atmam.. Atamam...

Güncelleme Tarihi:

Atmam.. Atamam...
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 02, 1998 00:00

Pakize SUDA
Haberin Devamı

Kardeşimin tehdidi olmasa bu işe kalkışmazdım, ama ‘‘Televizyoncuları çağırıp, dolapların halini göstereceğim’’ deyince, işin vahametini kavradım.

Efendim, bizim evde uzun zamandır dolap ve çekmece sendromu yaşanıyor. Hepsi öyle dolu ki hiçbirini normal insan gücüyle kapatmak mümkün değil. Öyle zenginlikten falan değil, benim biriktirme huyumdan. Hiçbir şeyi atamıyorum. Neredeyse izmaritten ve yumurta kabuğundan başka bir şey yok çöp kutusunda. On beş yaşımdan kalma kıyafetler, ilk çıktığım günden bugüne, bütün sahne elbiselerim, boş parfüm şişeleri, bitmiş krem kutuları, naylon torbalar, kâğıt torbalar, tükenmiş tükenmez kalemler, boş ilaç şişeleri, modası geçmiş güneş gözlükleri, teki kaybolmuş küpeler, taşları dökülmüş imitasyon kolyeler, v.s.

Yirmi odalı konakta otursak hadi neyse, topu topu üç odalı apartman dairesinde oturuyoruz. Haliyle bir sıkışıklık durumu söz konusu.

Son zamanlarda giyinmek ıstırap haline geldi. Elbise dolabını her açtığımda istiap haddini aşanlar üstüme yıkılıyor. İçinden alacağımı aldıktan sonra hepsini yeniden ite kaka dolaba tıkıştırıp, kapakla mücadeleye başlıyorum. Ben ittiriyorum, o ittiriyor. Aslında kapak da ne yapsın, iki arada bir derede zavallı. İçerdekiler ‘‘Çekil kenara biz dışarı çıkacağız’’ diyorlar, ben ‘‘Olmaz’’ diyorum. En sonunda bu iş için hazır bekleyen jimnastik aletini getirip dayıyorum önüne. Yeri gelmişken hemen belirteyim, jimnastik aleti bir tek bu işte işe yarıyor bizim evde.

Neyse, nihayet geçen gün, biraz da kardeşimin uyarısını dikkate alarak, oturdum dolabın önüne, açtım kapakları, döktüm ne varsa yere. Pazarda kiloyla havlu, çarşaf satan kadınlar gibiyim yığınların arasında. Kararlıyım, hepsini bir bir gözden geçirip atılacakları atıp, verilecekleri gerekli yerlere vereceğim.

Karar verdim bir kere

İlk olarak siyah bir kot pantolon geçti elime, kıçı erimiş. Zamanında çok güzeldi, bana da pek yakışırdı. ‘‘Acaba parça ekletsem mi, eriyen yere’’ diye düşünürken, kardeşim hızla çekti, aldı elimden ve atılacaklar kısmının ilk parçası olarak bir kenara ayırdı.

Her şeyi tek tek elime alıp bakıyorum, hepsini saklamamın bir mantığı var. Bir kere modası geçmiş diye bir şey kabul etmiyorum. Moda zaten devridaim demek, üç beş sene sonra yeniden moda olmayacağı ne malum? Gelelim küçülenlere, kumaş dediğin bile küçülmeyi becerebiliyorsa (!) ben neden hep böyle kalayım? Allah'tan ümit kesilmez, onların içine gireceğim günler de gelir elbet.

Eski sahne elbiselerim, bir iki ufak müdahaleyle bal gibi giyilecek duruma gelebilirler. Hem kim hatırlayacak yirmi sene önceki tuvaleti? Beni o zaman seyredenler akşam yediklerini unutacak yaşa geldiler zaten.

Yoksa sergilesem mi?

Adete albüme bakar gibi bakıyorum hepsine. Herbirinin bir hatırası var, uzun dramatik hikâyeler anlatıyorum, belki kardeşim etkilenir de ‘‘Atalım’’ diye tutturmaz. Ama nafile. Ne dese beğenirsiniz? ‘‘Abla sen kendini Osmanlı padişahı mı zannediyorsun? Her giydiğini, çıkardığını saklayıp da ne yapacaksın? İstersen Topkapı Sarayı'ndaki gibi camlı masalar yaptırıp sergileyelim bunları, üstüne ne zaman nerede giydiğini de yazarız.’’ Aynen böyle söyledi ve odayı terk etti.

Oh! Elbiseciklerimle baş başa kaldım. Kaldım da ne olacak şimdi? İster misiniz bu, sahiden söylediğini yapıp televizyoncuları çağırsın? Bunca sene çalış çabala, en sonunda ‘‘Çöp kadın’’ olarak çıkmak kısmet olsun şu televizyona. Kalkıp kendime çeki düzen vereyim, bakarsın çıkıp gelirler, hiç olmazsa zevahiri kurtarayım, dedim.

İşin bir de bu yanı var. Elbiseler dolaplara sığmıyor da ne oluyor? Çeşit çeşit giyip çıktığım mı var ortaya? Geçenlerde kapı çalındı, açtım, gelen ‘‘Pakize hanım evde mi?’’ demez mi? Sonra aynaya baktım da kadın haklı. Bunun üzerine ne zamana sakladığımı bilmediğim, hiç giyilmemiş ipek bir sabahlık bulup çıkardım bir yerlerden, saçımı başımı da düzelttim. Bir ara karşı komşumla karşılaştık kapı aralığında. Kadın öyle şaşırdı ki alışık olmadığı bu duruma, ‘‘Hayrola Pakize hanım, gezmeğe mi gidiyorsunuz?’’ dedi

Forma giyer gibi...

Hadi evde böyleyim de sokakta nasılım? Akşam işe giderken bir sürü şey giyip çıkıyorum. Bol geldi, dar geldi, şişman gösterdi, rengi açmadı derken, bellediğim bir iki kıyafet var, forma gibi onlardan birini giyip gidiyorum.

Yok! Kardeşim haklı. Bütün lüzumsuzları elden çıkaracağım. Gözümü kırpmadan hepsini torbalara dolduruyorum. Tam 54 tane poşet doldurdum. Bak bir de bu poşetleri saklıyorum, diye kızıyorlardı bana. İşte işe yaradılar. Şimdi şüpheye düştüm, bu atılacaklar da bir gün işe yarar mıydı acaba? En iyisi kardeşimden gizli bir depo kiralayıp saklamak bunları. Geçmişimi çöplükte ya da başkasının üstünde görmeye dayanamam.

Mış, muş köşesi

* Prenses Stephanie bütün korumalarından hamile kalıyormuş.

Aferin adamlara, öyle yakın koruma yapıyorlar ki...

* İsrail'de yapılan bir bilim toplantısında, doktorlardan birinin numune olarak getirdiği 8 Viagra’dan 4'ü masadan çalınmış.

Hangi doktor çaldıysa tıp adına yapmıştır. Reçeteye yazmadan önce kendi deneyecek.

* Liradan beş sıfır atılacakmış.

Aman iyi saklayın onları, nasıl olsa yine lazım olacak.

* Bakanlardan biri ‘‘Babam da türban takardı’’ demiş.

Üzülmeyin beyefendi. Beterin beteri var. Etek giyip E 5'e çıkmamış hiç olmazsa.

* İngiltere'nin yıldız futbolcusu David Beckham, Kolombiya maçında nişanlısı Spice Girls'ten Victoria'nın külodunu, şortunun altına giymiş. Gol atınca külodu gösterip ‘‘Uğurlu geldi‘‘ demiş.

Bizimkilere de tavsiye edeceğim, ama birçoğunun değil nişanlılarının kini, kendi külotlarını bile giymeye zamanı yok.

* Sekiz bin denek üzerinde yapılan araştırmada çiftler evlendikten sonra seksin gittiğini itiraf etmişler.

Allah Allah, bizim zamanımızda seks evlendikten sonra başlardı.

* Viagra içen Hollandalı'nın ereksiyonu 36 saat sürmüş.

Hollanda'ya gideceğimden yazılarıma bir süre ara veriyorum!

* Ruhsatlı silahla 887 cinayet işlenmiş.

Adamlar pek de suçlu sayılmazlar. En azından önceden haber vermişler cinayet işleyeceklerini.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!