Aşkım... Karın geliyor!

Güncelleme Tarihi:

Aşkım... Karın geliyor
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 31, 2002 00:00

Böyle de bir huyu var.İnsanları resmen gözüyle yiyor.Hapur hupur.Elinde değil, sürekli inceliyor.Televizyon ekranı gibi...En bayıldığı şey.Ama rica ederim, bunu göstere göstere yapmıyor.Kimse çıkıp, bu kadın da beni rahatsız ediyor diyemez.Yol yordam biliyor yani, hiiiç çaktırmıyor.Ama birini görür görmez, neyin nesi, kimin fesi, evli midir değil midir, mesleği, korkuları, arzuları nedir'i çıkarmaya çalışıyor.Sanki puzzle çözüyor anasını satayım...Bir detektif dikkati ve özeniyle gözünün önündeki verileri -giyim kuşam, beden dili, bir küçük el hareketi, mimikler, duyabiliyorsa bölük pörçük diyaloglar- üstüste koyuyor.Olmayanlara dair de fikir yürütüyor.Ve bingo... Ortaya bir resim çıkıyor.Bunu niçin mi yapıyor?Kimbilir belki can sıkıntısı belki de hayattan kesitler onu büyülüyor. Ama bir izleyici o, sadece bir izleyici, hiçbir zaman öyküye dahil olmuyor. Hayat akıyor ve o yüzünde hafif bir şefkat, şarıl şarıl akan hayatı seyrediyor...*Mesela, The Marmara'nın kafesinde şu anda...Bire bin bahse girer ki, yanında oturan çift, sevgili. Birbirine bitiştirilmiş küçük kare masalardan birinde kendisi oturuyor, diğerinde onlar... Adam tam yanında, kadın ise çaprazında, kendi karşısı boş.Üzülsün mü sevinsin mi bilmiyor.Bugün armut piş ağzıma düş olacak!O kadar yakın oturuyor ki onlara, diyalogları bile açık ve net bir biçimde duyacak, hayal etmesine gerek kalmayacak.Ama böylesi de heyecanlı olmuyor!Neyse ki havadan sudan konuşuyorlar.Ser verip sır vermiyorlar.İş yine başa düşüyor...Omuzları, neredeyse 50'lerindeki adama değiyor. Son derece şık biri. Ceketi mesela, tırışkadan bir şey değil, ince bir zevkin ürünü. Modayı takip ediyor. Ceketin kumaşı kaliteli. Pantolon jilet, beyaz gömlek kolalı. Kol düğmelerinde zarif küçük yelkenler var, demek ki denizle haşır neşir. Zaten belli spor yapıyor, bedeni gayet iyi duruyor. Laciler içindeki bu adamı üst düzey yöneticiliğe yakıştırıyor. Biraz evvel sipariş verdi, kibar ama talebinin eksiksiz yerine getirilmesini isteyen ses tonu, bir yönetici ses tonu. İyi bir eğitim almış biri o. Üstelik görgülü. Kadın tuvalete giderken ayağa kalktı, döndüğünde yine kalktı. Sigara içmiyor ama kadının eli masadaki sigara paketine her uzandığında (şu ana kadar 2 kez oldu) mutlaka ceketinin sağ cebinden çıkardığı Dupont çakmakla sigarayı o yakıyor.Çaprazında oturan kadın ise, sosyal bir tip, halkla ilişkiler gibi bir işle meşgul. Evet öyle olmalı. Bir iki kez telefon çaldı, konuşmalardan çıkardığı o. Bir organizasyondur gidiyor. Hareketli bir hayatı var kadının. Allah için de çok güzel. Bir 15 yaş kadar küçük adamdan. Dizlerinin hemen altında biten lacivert bir etek var üzerinde ve açık mavi önden düğmeli bir gömlek. Diri güzel bir beden, upuzun bacaklar. Kadın ayağa kalktığında kafedeki erkekler gözleriyle onu izliyor, adam da bu durumun farkında ve 'gizli' bir gurur duyuyor.Yaşasın puzzle'ı yavaş yavaş çözülüyor!Anahtar kelime bulundu bile: Gizli.Bunların ilişkisi gizli.Dedektif iş başında!Güya iş için bir araya gelmişler havasındalar ama onlar kimi kandırıyorlar?Hımmmmmm.Havada aşk var.Görmemeye, aralarındaki elektriği hissetmemeye olanak yok.Bunu ben değil, hikayeyi bana aktaran kişi söylüyor.Ama sanki başka problemler de var.Çünkü adam biraz gergin...Demeye kalmadan...Tam da garson üçünün siparişlerini aynı anda getirmişken...Elinde tabaklar ayakta dikilirken...Kadın, adama tarifi zor bir korku içinde şöyle diyor:‘‘Aşkım... Karın geliyor!’’Karın geliyor.Karın geliyor.Karın geliyor.Bu cümle öylece havada asılı kalıyor.Saniyeler geçiyor.Belli ki o sırada esas kadın, The Marmara'nın kafesinden içeri giriyor.Adım adım bunların olduğu yere yaklaşıyor.Garson tabakları masaya bırakıyor.Bunlar hareketsiz.Kadın cin çarpmış gibi öylece duruyor.Erkeğin hali? Ne siz sorun ne bu hikayeyi bana nakleden kişi anlatsın, elden ayaktan kesiliyor.Birazdan o mekanda kızılca kıyamet kopacak.- Bu kadın kim? Ne işin var burada? Yoksa aranızda bir şey mi var? Yalan söyleme bana, suçlu suçlu duran bir halin var... demese bile esas kadın, son derece tatsız şeyler olacak.Saniyeler ilerliyor, değişen bir şey yok, iki sevgili öylece hareketsiz duruyor.Ve işte...Bu yazıyı yazma sebebime geliyorum.Bu öyküye tanık olan kişi, hani o gözlem manyağı kadın -onun genç kuşak kadın yazarlardan biri olduğunu söylemiş miydim, hatta son kitabı yakınlarda Can Yayınları'ndan çıktı- birden öyküye dahil oluyor.Bu duruma seyirci kalmak istemiyor.O kadar acıyor ki bu insanlara, bu sefer çözümleyici olmayı tercih ediyor.*Çaprazında oturan kadının, yani sevgilinin siparişini bir seri katil sakinliğinde önüne çekiyor ve dümdüz bir sesle ‘‘Buyrun’’ diyor. Yani karşıma geç kadın, kaybedecek zaman yok, bu işi halledeceğiz! Ama aynı anda ‘‘Çantanız...’’ diye eklemeyi de ihmal etmiyor.Bir anda görüntü şu: Birbirini tanımayan iki kadın karşılıklı yemek yiyor.Yan masada ise bir erkek tek başına oturuyor.Evet masalar bitişik.Ama The Marmara'nın kafesinde bir dolu masa birleşik.Ve esas kadın geliyor.Kareye giriyor.Hafif şaşkın kocasına ‘‘Tatlım merhaba. Ne arıyorsun burada?’’ diyor.Koca en azından durum kontrol altında diye biraz sakinleşmiş bir vaziyette ama hálá utanç içinde, ‘‘Bir iş görüşmesi vardı da, o yüzden...’’ diyor.Eş, bir onbeş dakika kocasına eşlik edip edemeyeceğini soruyor.‘‘Tabii tabii biraz geç kalacakmış buluşacağım kişi’’ diyor koca.Kadere bakın ki, eş ve 'metres' yanyana oturuyor. Kadere bakın ki, resmen omuzları birbirine değiyor.Hatta bir ara eş, sevgiliye ‘‘Kusura bakmayın’’ diyor, çantasını onun ayağının dibine koyduğu için rahatsız edip etmediğini anlamaya çalışıyor.O da ‘‘Rica ederim!’’ diyor.Birbirini tanımayan iki kadın ne mi yapıyor?Hiiiiç.‘‘Mukaddes'ten haber alıyor musun? Nasılmış?’’ konuşmaları yapıyor.Kırk yıldır birbirini tanıyorlarmış gibi.Ben hep söylüyorum size kadınlardan korkulur!Bu hikaye nasıl sonuçlandı bilmiyorum.Tek bildiğim o dört kişinin bir süre sonra kendi yoluna gittiği...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!