Arzu nesnesinden fazlası Emre Altuğ

Güncelleme Tarihi:

Arzu nesnesinden fazlası Emre Altuğ
Oluşturulma Tarihi: Aralık 24, 2006 00:00

8 yıl kadar önceydi... İbret-i Alem adlı albümünü piyasaya çıkardığında Türk kadını Tarkan’dan sonra ilk kez bir pop şarkıcısına böyle uzun uzun iç geçirmişti. Albümü aleme ibret oldu mu bilinmez ama Emre Altuğ genç kızlık aleminin yeni idolü oldu. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu olduğunu sonradan öğrendik. Kariyeri boyunca ne kadar şarkı söylediyse o kadar rol kesti. Hayatta ikisinden de vazgeçemedi. İlk kez kötü adamı oynadığı son filmi Eve Giden Yol iki gün önce vizyona girdi.

Niğdeli, kalın dudaklı, diş doktoru bir babayla, İzmirli, kalın dudaklı, ev kadını bir annenin ikinci ve kalın dudaklı oğlu olarak dünyaya gelir. Varlık nedeni babasıdır. Eşini çok kereler "Bana bir çocuk daha doğur, yoksa seni boşarım" diyerek tehdit etmiştir. Emre Altuğ 14 Nisan 1970’de, İstanbul’da, Amerikan Hastanesi’nde doğar. Doktor, babasının arkadaşıdır. Hayatı boyunca da bu böyle olacaktır. Boğazı ağrıdığında babasının bir başka doktor arkadaşına, kaşını yardığında bir başka doktor arkadaşına gideceklerdir. Sünnetini yapan doktor da tabii ki babasının arkadaşı Kemal Özkan’dır.

Annesiyle babasının öpüştüğünü hayatı boyunca iki kez gördüğü bir ailede büyür. Nedeni sevgi eksikliği değil, saygı fazlalığıdır. İlkokulu bir mahalle mektebinde okur. Bu durum onu "Sanırım Mustafa Kemal’le tek ortak noktamız bu" diyecek kadar etkiler! Şair Behçet Kemal Çağlar İlkokulu’ndan sonra Şişli Terakki’ye devam eder.

Serseri bir çocuktur. Gece evden kaçıp parklarda yatar, boyuna posuna bakmadan sigara içer, Levent’in arkasındaki varoşlara dalar, Karanfilköy sokaklarında turlar. Mahallede takıldığı arkadaşları okuldakilerden çok farklıdır. İşin tuhafı iki grupla da çok iyi anlaşır. Maruz kaldığı kuranderin olumlu etkileri fazladır. Okuldaki arkadaşlar mesleğini bulmasına yardımcı olurken, mahalledekiler insan, delikanlı, adam olmasına katkı sağlar. Her dili konuşmayı o yıllarda sokakta öğrenir.

ROL MODELİ DAVULCU AĞABEY
/images/100/0x0/55eb5625f018fbb8f8babb46


Büyüyünce ne olacağı konusunda kafası hep karışıktır. Bir dönem asker olmak ister, bir dönem polis. Doktorlukla, öğretmenlik arasında da çok gider gelir. Babasından çok kendinden yedi yaş büyük ağabeyini rol model olarak alır. Ağabey Ahmet Altuğ müzisyendir. Yedi yaşında babasından davul isteyecek ve 34 yaşına kadar davul çalarak hayatını kazanacak kadar istikrarlı biridir. Türkiye’de arkasında davul çalmadığı sanatçı yoktur. İlhan İrem’den Erol Evgin’e, Neco’dan Özdemir Erdoğan’a, Ajda Pekkan’dan Sezen Aksu’ya, Sertab Erener’den Levent Yüksel’e kadar. 34 yaşında ABD’ye gider. Bu 1984 yılında Berklee Müzik Koleji’ne gidip eğitim aldığından beri yapmak istediği tek şeydir. Los Angeles’a yerleşir, müziği bırakır, ticarete başlar.

"Emre Altuğ Los Angeles’ta" serisinin temel nedeni ağabeyidir. Onun yüzünden Los Angeles’a bağlanır. Yine onun yüzünden orada iyi müzisyenlerle tanışır ve albüm çalışmalarının bir kısmını orada yapar. (Bugünlerde yine gidecek, ocak ayının büyük bir bölümünü orada geçirecektir. Çevirmeyi planladığı birtakım dolaplar vardır. Sürprizdir, kurcalanmamalıdır.)

Müzikle öyle çok küçük yaşlarda tanışmaz. Hatta geç bile sayılır. Gitar çalmaya 16 yaşında başlar. Aynı yıllarda oyunculuk da hayatına girer. Lisede hem tiyatro hem müzik kolundadır. Müsamerelerde gitar çalar, koroda şarkı söyler, oyunda başrolü kapar. Ailesi hayatı boyunca en büyük destekçisidir. Gitar aldığı günün ertesi günü babası elinde metotlarla eve gelir. "Öğreneceksen, adam gibi öğren" der.

ALBÜM ÇIKARMAK YEMEDİ

Lisenin son yılında ve lise bittikten sonra barlarda çalışır. İlk mekanı İstanbul’da dönemin ünlü diskosu Airport’un içindeki canlı müzik barıdır. Sonra Bebek’ten başlayıp Ortaköy’e kadar sahilde birçok barda çalar. O günlere dair ilk hatırladığı Whitney Houston’ın parçası I Will Always Love You’dur. İyi çalıp, iyi söylemesine, ülkede pop müziğin patlama yapmasına, Burak Kut, Tarkan, Mustafa Sandal, Sertab Erener, Aşkın Nur Yengi gibi isimlerin ardarda ortaya çıkmasına, çok teklif gelmesine, Sezen Aksu ve Onno Tunç gibi isimlerin sıkıştırmasına rağmen albüm yapmak istemez. Neden diye soranlara üstten üstten cevap verir: "Ortalık çok kirli, önüne gelen albüm çıkartıyor." Gerçek nedeni çok başkadır. Yıllar sonra bu röportajda itiraf eder: "Yemedi. Cesaret edemedim. Çünkü hayatım boyunca hiç beste yapmamıştım. Ha bire başkalarının şarkılarını söylüyordum."

Diğer mesleğine yönelir. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nün sınavına girer, 850 kişinin arasından seçilen 10 kişiden biridir. Güngör Dilmen, Cüneyt Türel, Yıldız Kenter ve Haldun Dormen hocasıdır. Bir yandan oyunculuk eğitimi alır, diğer yandan kaçıp kaçıp şan bölümünde derslere girer. Barlarda çalıp söylemeyi sürdürür. Kazandığı para sayesinde bekar evi kiralar.

Derken ilham denilen şeyle tanışır. Bir gün durup dururken aklına bir melodi gelir, melodiyi sözlerle tamamlar ve kapı açılır. İlk bestesi hazırdır. İlk albümünde yer alan "Yaralı Dilberim" bu bestenin ta kendisidir: "Yar kurtar beni yalanlardan, yasaklardan..." Şarkının sözleri bir Sezen Aksu şarkısına çok benzemektedir. Kelimeler onun kelimeleridir. Esinlenmiştir, elinde değildir, çünkü o dönemde Sezen Aksu’ya vokal yapmaktadır. Sertab Erener, Levent Yüksel, Leman Sam ve Nilüfer gibi isimlerle çalışmıştır.

Beste yapmaya başladığı ilk günden beri uydurmaktadır. Birebir yaşamadığı duyguları söze ve müziğe dökme konusunda ustadır. "Yalnızca gerçeklik duygusuyla söz yazıp, müzik yapsaydım şapa oturmuştum" der.

Üniversite birinci sınıftan başlayarak profesyonel anlamda tiyatro yapmaya başlar. İlk tecrübesinin adı "Yaz Tiyatrosu"dur. Sınıf arkadaşlarıyla birlikte kışın hazırladıkları oyunları yazın tatil beldelerinde sergiler. Asos senin Bozcaada benim dolaşırlar. Belediyelerden harcırah alıp, kendi dekorlarını kendileri hazırlarlar.

İkinci sınıftan itibaren Dormen Tiyatrosu’nun oyuncusudur. Üç sezon üst üste çalışır. Kenter Tiyatrosu’ndan da teklif alır ama ilk olarak hep Haldun Dormen’e söz verdiği için bir türlü kısmet olmaz. Ama çok geç değildir. Ne de olsa Kenter Tiyatrosu ayaktadır.

Mezuniyetten sonra oyunculuk işleri artar. Mustafa Uğurlu ve Arzu Yanardağ ile birlikte "Asansör" filminde, Perihan Savaş, Selçuk Yöntem, Bülent Kayabaş ve Nilgün Belgün’le birlikte "Bir Kış Öyküsü" müzikalinde rol alır. "Ağaçlar Ayakta Ölür" ve "Halk Çocuğu" adlı iki televizyon filminde oynar.

1999’da ilk albümü İbret-i Alem’le Türkiye Emre Altuğ’u tanır ama albüm fazla satmaz. Hatta en az satan albümü olacaktır. İlk albüm piyasaya çıktıktan sonra gelen bütün oyunculuk tekliflerini reddeder. Kimsenin aklını karıştırmak istemez. Albüm çıkardıysa şarkıcıdır, "Bakın ben aynı zamanda oyuncuyum" demenin anlamı yoktur. "Dersen, o zaman git oyna derler!"

İkinci albüm "Sıcak" dört sene sonra 2002’de gelir. Eski müzik şirketiyle sorun yaşadığı için ayrılması zaman almıştır. Çıkış şarkısı "Gidecek Yerim mi Var" sayesinde hatırlanır. Yaz başınca çektiği ikinci klip "Sıcak" özellikle de genç kızların içini çok ısıtır.

DEPREM İÇİN SOYUNDU

2003’te durup dururken Aktüel dergisine çıplak poz verir, kadınlar, aşk ve seksle ilgili bir otorite edasıyla konuşur. Sansasyon yaratır, çok konuşulur. Haydar Dümen’liğe soyunduğu için eleştirilir. Ama onun soyunduğu şey çok başkadır. Nedenini hadiseden yirmi gün sonra açıklar. "Gelin neden soyunduğumu anlatacağım" diyerek gazetecileri Arama Kurtarma Derneği AKUT’un toplantısına çağırır. Niyeti depremi hatırlatmaktır. Sözlerine "Sizi kandırdığım için özür dilerim" diye başlar. Soyunmasa, depremle ilgili konuşacağım dese o toplantıya sadece beş-on gazetecinin geleceğinin farkındadır. Oysa AKUT’un toplantı odası en kalabalık günlerinden birini yaşamaktadır. 40’tan fazla fotoğraf makinesi, bir o kadar da kamera vardır.

Basın toplantısından sonra bütün TV kanallarında, ana haber bültenlerinde Emre Altuğ’un niye soyunduğunun yanıtı yayınlanır. Daha da iyisi sonrasında depremle ilgili haberler yapılır. Emre Altuğ, AKUT yararına bir konser verir ve konu kapanır. Konuyu hálá açık tutmak isteyenlere vereceği tek bir cevap vardır: "Depreme ilgi çektim. AKUT’un tabii ki benim soyunmama ihtiyacı yoktur. Bütün bunların sonunda diyelim ki hepsi yalan. Vücut benim değil mi? O zaman arkadaşlar, soyunmak istedim soyundum. Bitti."

Çıplak pozlar o dönemki popülaritesine olumlu yönde etki yapar. Diğer pop şarkıcıları bile onun poposu, göbeği hakkında yorum yapar. Soyunduğu röportajda söylediği sözler uzun süre başını ağrıtır. Hálá her röportajında seks konuşmak zorunda kalıyorsa nedeni o röportajdır. Geçen sene bir röportajında durumu şöyle açıklar: "Aşk, seks konuşmak beni germez ama size ’seksolog’ muamelesi yapılınca daralıyorsunuz. Çünkü öyle değilim, sadece kendi kafamdakileri, kendi inançlarım doğrultusunda sorulduğunda cevaplıyorum. Bu konuda kafa patlattığımı, hayatın önemli bir gerçeği olduğuna inanıyorum. Aşk insanı dibe vurduğu anda kurtaran bir duygudur, dünyayı farklı görmeye başlarsınız. Seks de bunun içindedir. Beni de çok kurtarmıştır aşk ve seks."

SİLOPİ’DE KONSER

Üçüncü albüm "Dudak Dudağa" 2004’te piyasaya çıkar. İlk klip "Bu kadar mı"dan sonra çekilen ikinci klip "Aşk-ı Kıyamet" tartışma konusudur. Erol Günaydın’ın oyunculuğunu konuşturduğu klibin Sean Penn’in bir filmine benzediği çok yazılır, çizilir. Oysa ne Emre, ne de yönetmen Ömer Faruk Sorak bunu hiç inkar etmemiştir. Kral TV Video Müzik Ödüllerinde en iyi klip seçilince bir tek Sean Penn’e teşekkür etmişlerdir.

Türkiye’nin birçok şehrinde ve yurtdışında konser verir. Hatta Silopi’de konser veren ilk pop şarkıcısıdır. Ondan önce bir de Mahmut Tuncer gitmiştir. Milliyetçidir, vatanını çok sever. Bu ülkeden gitmeyi hayatının hiçbir döneminde düşünmez. "İyileriyle kötüleriyle burayı kabullendim ve kötüleri değiştirmek için de çaba harcıyorum" der.

Bir gün askerlik dönemindeki tabur komutanı Yüzbaşı İsmail arar. Binbaşı olmuştur ve Silopi’ye tayini çıkmıştır. Konser düzenlemek istediğini söyler. Altuğ hemen atlar. "Size uyarsa gelirim." Silopi FM’den oralarda en çok dinlenen şarkıların listesini alır. Şırnak’a unutamayacağı bir gece yaşatır.

2005’teki "Sensiz Olmuyor" albümünün tüm gelirini "Baba Beni Okula Gönder Kampanyası"na bağışlar. Çünkü Türkiye’deki tüm kadınların eğitimli, bilinçli ve seçen kişiler olmasını ister. Kadınlar kimden çocuk doğuracağını seçmelidir. Babayı doğru seçer, çocuğu da iyi yetiştirirse sorunlar çözülecektir.

PAZARLIKSIZ AŞKIN ADAMI

Kendi hayatında da aşk hep çetrefilli bir konudur. Kadınların ilgisini çekmeye 22 yaşından sonra başlamıştır. Yaşça çok küçük gösterdiği için öncesinde hiç ciddiye alınmamaktadır. Uzun süreli ilişkiler yaşar. Ama ilişkiye uzun süreli olsun diye başlamaz. Hatta şakayla karışık şöyle der: "Ben one night stand yapmak istiyorum, sonra iki, sonra üç, dört, beş.... Bir bakmışım iki sene olmuş."

Aşkta pazarlığı yoktur. İlişkiye paldır küldür girer. Öncesinde ne bir söz verir ne de söz alır. "Bak şimdi biz çıkıyoruz, seni aldatmayacağım, başkasına bakmayacağım," sözlerinin gerçeklikten uzak olduğunu düşünür. Önemli olan böyle sözler vermeden ve almadan yaşamaktır. Pazarlıksız ve her yaşananın bir sonraki aşamayı doğurduğu aşkları sever. Hayatı da böyle yaşar. Bugünü yaşarken yarınla ilgili kararlarını değiştirebilir. Çoğu zaman da bu hayrına olur.

KÖTÜ ADAM DA OLABİLİRİM

Kolay Para filmi Aralık 2002’de vizyona girer. Tatlı Hayat, Lise Defteri, Sensiz Olmuyor son olarak da Gülpare gibi TV dizilerinde oynar. Beşinci ve son filmi "Eve Giden Yol" bu hafta sinemalarda. İlk kez kötü adamı oynar. Çünkü çok uzun zamandır psikopat karakterli, kişilik bozukluğu olan, kötü kalpli, hayatını kötülük yapmak üzere programlayan bir tipi oynamak ister. "Benimkisi sürekli jön oynayan eli düzgün her oyuncunun kaşıntısıdır" der. Kendini Brad Pitt’le kıyaslar. On İki Maymun ve Snatch filmlerini örnek verir.

DUDAKLARINI İNCELTMEK İSTEMİŞTİ

Konservatuvarın ilk sınıfında dudaklarını inceltmeye karar verir. Çünkü artikülasyonu ve diksiyonunda sorun vardır. Arkadaşları dudak ameliyatından zor vazgeçirir. "Delirdin mi olum. Dünyada dudak incelten ilk insan olursun" itirazlarına kulak verir. Gerçekten de bir süre sonra sorun çözülür. Bir röportajında şunları söyler: "Yıllar sonra iyi ki yapmamışım diye şükrettim. Çünkü dudaklarımın bu kadar meşhur olacağını, bu kadar ilgi çekeceğini bilmiyordum. Evet Sezen Aksu’nun dudaklarının ilgi çektiğini biliyordum ama kadın diye ilgi çekiyor herhalde diye düşünüyordum. Meğer öyle değilmiş."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!