AİDS'liyim diyorum, ‘boşver’ diyorlar

Güncelleme Tarihi:

AİDSliyim diyorum, ‘boşver’ diyorlar
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2002 01:50

AİDS hastası. Hemen tedaviye başlanması gerek. Tedavi için para lazım. Para için de çalışması. O da öyle yapıyor zaten, çalışıyor! Sokaklarda bedenini satıyor. Yani mikrop saçıyor. Ama asla ikiyüzlülük etmiyor. İnanan olmasa da, hasta olduğunu söylüyor. Bu yazıda, Orhan Pamuk'un 'Ka'sı gibi o da 'De' olarak anılmak istiyor. Ve 'De' bize AIDS'li olmayı, para ödeyerek HIV virüsü satın alanları anlatıyor.

İncecik. Sarışın. Ailesi onu tanımasın diye taktığı gözlüğü, bandanası hep ‘‘marka.’’ Sigarasını tutuşu,sigarasını Hürriyet Ankara bürosunun fotoğraf editörü Rıza Ezer'e yakması için uzatışı zarif.

Adını gizliyor. ‘‘Bana 'De' deyiverin’’ diyor. ‘‘Roman kahramanı 'Ka' gibi.’’ HIV hastası. Üstelik Ankara'nın lüks caddelerinde çalışmaya devam eden bir travesti. Tedavi olabilmek için para, para için de çalışması gerektiğini söylüyor.

‘‘Masum insanların kanına girdiğimi düşünebilirsiniz ama düşünmeyin. Onlara AIDS'li olduğumu söylüyorum’’ diye savunmaya geçiyor.

‘‘Transa geçen ve sadece seks isteyen onlar. Seksi ertelemek, üstünde biraz düşünmek bile zor geliyor Türk erkeklerine. Sağlıklı da olsam, AIDS de olsam ölmeyecek miyim, diyorlar. Ya da bana inanmıyorlar. AIDS olsan bu kadar güzel görünebilir misin kandırma beni, diyorlar.’’

SUÇ FONDÖTENDE

O kadar naif ve kırılgan ki, ona ölümün ne kadar yaklaştığını soramıyorsunuz bile. AIDS'lilerin hızla karanlık bir girdaba sürüklendiği düşüncesini değil de, her geçen gün yeni tedavi yöntemleri çıktığı konusunu paylaşırken buluyorsunuz kendinizi. Yaptığı çayı nazlanmadan içiyorsunuz; hoşgeldiniz ve veda öpücüklerine karşılık verirken tereddüt gösterdiğinizi sanmasından çekiniyorsunuz.

De, 30 yaşında.

İki yıl önce kapmış HIV virüsünü. Kimden, ne zaman bilmiyor.

‘‘Korunuyordum. Hatta ilişkiye girmeden önce tüm müşterilerime 10'ar dakika prezervatif eğitimi verirdim. Ama bir anlık dalgınlık ya da karşı tarafın aşırı ısrarıyla kullanmadığım da olmuştur. ’’

Cesur görünmeye çalışıyor. Hastalığına isim vermekte zorlanıyor. Hatta belirtilerini inkar ediyor. Arkadaşları hızla kilo kaybettiğini söylüyor, o ‘‘Ben hep zayıftım. Hatırlamıyor musunuz’’ diye atılıyor. Elindeki yaranın ne olduğunu sorduğumuzda, yine arkadaşları ağzında da yaralar olduğunu söylüyorlar. Ona göreyse, ‘‘Dişleri hep sorunluymuş zaten. Yaralar, ondan.’’

Cildindeki matlaşma da, değiştirdiği fondötenden!

ÖLDÜRMEK İSTEDİM

Sekiz yıl kulüpte çalışmış, sokağa nadir çıkıyormuş. Üç aylık rutin kontroller sırasında Ankara İl Sağlık Müdürlüğü'nde ortaya çıkmış hastalığı.

‘‘Normalde kontrollerimizi yapar, gönderirlerdi bizi. Ama o gün, 25 Ocak 2000 tarihinde, hemşire 'Dr.Yalçın Bey, sizi görmek istiyor' dediğinde, ürkmedim değil. Doktor çok kibardı. Bir şey söyleyeceğim ama üzülmeyin, bu aşamada korkmanıza gerek yok, dedi. 'HIV virüsü kapmışsınız' dedi sonra. Tam 45 dakika ağladım. ‘‘

İlk isyanı doktorun yanından ayrıldıktan sonra olmuş.

‘‘Öleceğimi düşündüğümde, bana bulaştıran kişiyi jiletle doğramak istedim. Yarasına tuz basmak, limon sıkıp, kırmızı biber dökmek istedim. Ama o anda. Sonra hepsi geçti. Ona da acıdım.’’

İsyanlarını kendi kendine yaşamış. Utandığı, acımalarını istemediği için altı ay boyunca arkadaşlarına hasta olduğunu söylememiş. Oysa dertleşmeye çok ihtiyacı varmış. Her gece dizlerini karnına çekip, yatağında oturur, ‘‘Allahım ne olursun, bir yanlışlık olmuş olsun’’ diye dua edermiş.

Sonra vazgeçmiş.

KADERCİ OLDUM

De, sakin sakin anlatırken derin ve buğulu bakışlarını farkettiğimizi anlıyor. Biz sormadan, ‘‘Hep söylerler. Çok kadın bakıyorsunuz, derler’’ diyor.

Hastalığı sonrası kulüpten atılınca çalışmak için sokaklardan başka çaresi kalmamış. Ona hastalık getiren sokaklarda bulmuş hepten kendini. Yine de suçlamamış sokakları.

‘‘Urfa'nın dağındaki bebekte de HIV olması, beni biraz kaderciliğe itti. Eşcinselliğimi sorgulamadım. Kendime kızmamayı öğrendim. Belki bir parça rahatladım ondan sonra.’’

Şimdi adını anmadığı hastalığıyla dalga geçmeye çabalıyor.

‘‘Kaliteli kadınım ya, bana da kaliteli hastalık yakışırdı tabii’’ diye gülümseyebiliyor. Dudaklarını dudak kalemiyle çevrelerken, ‘‘Sokağa çıkıyorum diye darılmayın bana’’ diyor. ‘‘Tedavi param olsa ya da yapabileceğim başka bir iş olsa çıkar mıyım hiç?’’

De, kendini idama mahkum olmuş gibi hissettiğini itiraf ediyor. Ama aynı De, başkalarının ipini çekmeye devam ediyor.

Zarif boynunu bükerek parasıyla HIV virüsü satın alanlara gitmek üzere evden çıkıyor.


Sağlık Bakanlığı: Para yardımı yok

De, AIDS olduğu için Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) kendisine maddi yardımda bulunması gerektiğini düşünüyor. Kafasında ‘‘Bana gelen yardımlar Sağlık Bakanlığı'nda mı takılı kalıyor’’ diye kuşkular var.

Sağlık Bakanlığı Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı yetkilileri ise böyle bir yardımın olmadığını, olamayacağını söylüyorlar.

‘‘Dünya Sağlık Örgütü'ne hastanın ismi bile bildirilmez. Dünyadaki milyonlarca hastayı tek tek bulup nasıl maddi yardımda bulunacaklar ki? Onlara sadece hasta sayısını bildirme zorunluluğumuz var’’ diyor ve prosedürü şöyle açıklıyorlar: ‘‘Hem Eliza testi hem de ikinci doğrulama testi pozitif çıkan hasta hakkında İl Sağlık Müdürlüklerinde bir form doldurulur. Bu formda isim yerine kodlar vardır. İsmi sadece kişinin doktoru bilir. Formda vakayla ilgili çeşitli bilgiler vardır. Formlar bize ulaştıktan sonra Dünya Sağlık Örgütü'ne senelik ya da altı aylık dönemler halinde hasta sayısını bildirmek zorunluluğumuz var. WHO ancak strateji ve aktiviteleri organize edebilir, hastalıkla ilgili alınması gereken önlemlerin alınmasını sağlar.’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!