Ağır hastalarla diğerleri birarada

Güncelleme Tarihi:

Ağır hastalarla diğerleri birarada
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 1999 00:00

Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Kliniği'nin önemi, bir üniversite bünyesinde kurulan ilk psikiyatri kliniği olmasından geliyor. Bu, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin henüz ‘‘tımarhane’’ imajına sahip olduğu 1955'te, akıl hastalıklarının Türkiye'de artık daha bir bilimsel ele alınacağının da işareti aynı zamanda.

Kurucusu Ordinaryus Profesör İhsan Şükrü Aksel'in eşi, kliniğin o günlerde büyük bir törenle, ‘‘İstanbul'un 2. Hilton'u’’ gibi açıldığını söylüyor. İşte bu klinik, bugün bilimin geldiği ve gidebileceği yerle, mütevazı üniversite hastanesi koşulları arasında sıkışmış durumda. Maddi sorunlar, kadro yetersizliği, servislerin kapatılmasına ya da açılamamasına, tedavinin yeterli düzeyde yapılamamasına neden oluyor, bilimsel çalışmaları, araştırmaları sınırlıyor. Her biri kendi dalında önemli bir araştırma, eğitim ve tedavi merkezi olan birimlerin tüm yükünü sadece birer kişi taşıyor. Psikotik Bozukluklar-Şizofreni biriminin, sorumlusu Doçent Alp Üçok'tan başka elemanı yok, asistan geldikçe çalışıyor ama onlar da sürekli değişiyor. Keza, Cinsel Fonksiyon Bozuklukları biriminde Profesör Arşaluys Kayır'dan başka kimse yok, Anksiyete Bozuklukları biriminde de Doçent Raşit Tükel yalnız.

Profesör Şahika Yüksel, ‘‘Türkiye'nin en eski kliniği olsak da devletin olanaklarıyla çalışıyoruz. Döner sermayeden aldığımız pay ihtiyaçlarımızın çok küçük bir bölümünü karşılıyor. Hemşiremiz az, uzman kıdemli asistanımız yok denecek sayıda, hizmetlimiz de öyle. Oysa ben İngiltere örneğini biliyorum, mesela anksiyete bozuklukları bölümünün başında bir profesör, bir doçent, üç psikolog, iki doktor, bir özel eğitim görmüş hemşire, iki de sekreter var. Her birim için böyle birşey olması gerekiyor’’ diyor.

İşte bu tür nedenler, ağır psikiyatrik hastalığı olanlarla daha hafif durumda olanların kliniğin aynı bölümünde yatırılmasına neden oluyor. Yüksel, ‘‘Yataklı servisin dört bölümü, kadın erkek için birer katı bulunuyor ama bunlardan sadece bir tanesinin çalışmasına yetecek kadar personelimiz var. Bu nedenle sadece kadın katı açık, erkek katını kapatmak zorunda kaldık’’ diyor. ‘‘Aslında daha acil ve çevreye zarar verebilecek hastalarla ve genel servisi ayırdık. Ama sorumlu olarak sadece biri hemşire ve bir hastabakıcı olduğu için aradaki kapı genellikle açık kalmak zorunda. Eskiden 30 personel vardı, 19'a indi, ayrılanın yerine Maliye bakanlığı ve YÖK yeni kadro vermedi. Şu anda asgari on personele ve pek çok malzemeye ihtiyacımız var. Bağış ve sponsor arayışı içindeyiz.’’

Yüksel, TUS'la birlikte nitelikli asistan sayısında artış olduğunu ve 11 öğretim üyesinden dokuzunun tam zamanını kliniğe harcadığını söylüyor ama herşeyin iyiniyete dayanmasının çok da sağlıklı bir yol olmadığı açık. Profesör Olcay Yazıcı da koğuşların modernize edilmesi için ellerinden geleni yaptıklarını ama demir parmaklıklardan kurtulamadıklarını itiraf ediyor.

Ve eksikliği hissedilen ama bu tür nedenlere açılamayan yeni birimler: ‘‘Temel eksiğimiz madde ve alkol bağımlılığı’’ diyor Prof. Yüksel. ‘‘Ama bu bir öğretim üyesinin özverisine ve idealizmine dayanarak kurmamız mümkün olmayan bir birim. Kendine ait yataklı servise ve özel hizmet kadrosuna ihtiyacı var. Bir başka birim de ergenlerle ilgili. Ergen psikolojisi Türkiye'de ortada kalıyor. Bir bölümüyle çocuk psikiyatrisi ilgileniyor ama o da çok yüklü. Dolayısıyla 15-18 yaş arasındaki hastalar için özgün imkanların sağlanması lazım.’’

ŞİZOFRENİYLE YÜZLEŞME

Dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de pek çok gelişme kaydeden psikiyatrinin son yıllarda gündemine yeniden giren bir hastalık da şizofreni. Doğrusu psikiyatri bir anlamda şizofreniyle yüzleşiyor. ]Doçent Alp Üçok, tedavisinde büyük gelişmeler olan hastalığın en büyük sorununun toplumun önyargıları olduğunu söylüyor. Ve anlattığına göre bizzat psikiyatrlar da bu önyargılardan nasibini almış durumda. Çoğu ‘‘iflah olmaz hastalık’’ olarak görüyor şizofreniyi. Oysa bu doğru değil.

İşte bu nedenle dünyadaki rüzgarlar biraz değişiyor, kongrelerde şizofreniyle ilgili daha çok fikir üretiliyor ve Dünya Psikiyatri Derneği şizofreninin üzerindeki bu etikete ve ayırımcılığa karşı bir program başlatmış durumda. Şu anda sekiz dokuz ülkede uygulanan ve Türkiye'de de uygulanması düşünülen bu program, topluma şizofreninin gerçek yüzünü anlatmayı hedefliyor.

Peki nedir şizofreninin gerçek yüzü. Doç. Üçok anlatıyor:

YaYGINLIĞI

Dünyada her yüz kişiden biri şizofren. Depresyon kadar yaygın olmasa da bu sayı hiç de az değil; çünkü bu İstanbul'da yüz bin, Türkiye'de 500-600 bin şizofren var demek.

Nasıl bir hastalık

Şizofreninin diğer kronik hastalıklardan bir farkı yok, mesela bir şeker hastalığından, astımdan... Bu tür hastalıklar zaman zaman alevlenir, bu dönemde hastaneye yatmak gerekir ama şeker komasından çıkan insan hayatına devam eder. Ya da hiçbir astımlı, bütün hayatını tıknefes olarak geçirmez. Şizofreni de böyle alevlenmelerle yatışmalarla gidiyor. Alevlenme döneminde insanlar bir ‘‘yeti yitimi’’ne uğruyor; ulaştığı mesleki ve sosyal performansı yürütemez hale geliyor. Düşünemiyor, olup bitenleri algılayıp, değerlendirip, duruma uygun tepki veremiyor, kuşkucu oluyor, sonuçta çalışamıyor, insanlarla ilişki kuramıyor, eve kapanıyor.

Kaynağı ne?

Biyolojik bir hastalık. Genetik faktörler var ama yüzde 10-20 civarında, diyabet gibi değil. Beyindeki birtakım maddelerin dengesinin bozulması diye açıklanıyor.

Tedavisi mümkün mÜ?

Ortadan kaldırılamasa bile erken teşhisle kontrol altına alınması mümkün. Belirtileri yavaşlatılıyor, alevlenme dönemleri ve yeni kuşak ilaçlarla insanların toplumdan uzaklaşması önlenebiliyor. Çoğu hasta ayaktan tedavi ediliyor.

Şizofrenler tehlikeli mi?

İstanbul gibi bir şehirde şizofrenlerin tehlikesinden sözetmek çok komik. Çıkın bakın, trafik kazalarını yapanlar, sokak ortasında adam öldürenler şizofrenler değil, normal vatandaşlar! Şizofrenlerin suç işleme ihtimallerinin biraz daha fazla olduğunu söylemek mümkün ama bunlar genellikle tedavi olmayanlar. Şizofrenler saldırgan olmaktan çok mağdur durumundalar.

Kimler ‘gruba’ girebilir

Hangi durumlarda bireysel tedavi, hangi durumlarda grup tedavisi?

Grup tedavisi için, kişinin sorunlarının gruba uygun bulunması ve kendisinin de bir grup içinde sorunlarını aktarmaya hevesli olması gerekiyor. Psikoterapi, kişinin konuşarak kendini tanıma, hastalık belirtilerinde, ilişki zorluklarında rol oynayan etkenler hakkında içgörü kazanma süreci. Grup biçiminde yapılması bu süreci hızlandırıyor: Kişi, sorunlarına sahip başkalarının varlığını öğreniyor, onların bu sorunlarla başa çıkabildiğini gözleyebiliyor, sorunları oluşmasından sorumlu tuttuğu etkenlerin hiç de düşündüğü gibi olmadığını görebiliyor.

Hangi sorunlar grup terapiyle çözülüyor?

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği'nde pek çok sorunla ilgili grup terapi yapılıyor: Profesör Arşaluys Kayır, on yıldır cinsel sorunları olan insanlarla grup terapisi yapmakta. Bu terapiler kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı yürütülüyor. Yine Arşaluys Kayır ve Doçent Raşit Tükel'in birlikte yürüttüğü bir sosyal fobi terapisi var. Doçent Alp Üçok'un, şizofreni hastalarından oluşan bir sosyal beceri grubu bulunuyor. Prof. Şahika Yüksel'in beş yıldır sürdürdüğü grup terapisine, çoğu şiddete maruz kalan, evlilik ilişkilerinde sorunları olan kadınlar katılıyor. Klinikte ayrıca başvuru oldukça, çocukluğunda cinsel istismara uğramış kadınlar, eşcinseller ve beslenme sorunu olan kişilerin katıldığı grup terapileri de gerçekleştiriliyor. Bir de uğraş grupları var; bu gruplarda sanat çalışmaları yapılıyor.

Kaç kişi katılıyor?

İdeal sayı 8-12 kişi. Bazıları kapalı gruplar, aynı kişiler başlıyor ve bitiriyor. Bazıları ise açık, belirli bir sorunu yaşayan kişiler zaman zaman gruba girip çıkıyor. Mesela cinsel kimlik sorunları yaşayan transseksüellerin grubu 14 yıldır devam etmekte. Şimdi 12 kişiler.

Ne kadar sürüyor?

Genellikle haftada bir veya iki kez yapılıyor, süre soruna göre değişiyor. Mesela cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili terapiler genellikle 15-20 seansta tamamlanıyor.

Pahalı bir tedavi mi?

Ücret gruba göre değişiyor ama bireysel tedaviden daha düşük bir ücret alınıyor. Genellikle seans başı 4-6 milyon civarında.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!