Kebabi futbol

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Efendim, Emniyet Müdüriyeti'nde kimsenin ulaşamadığı çok özel ve çok gizli kaynaklarım var. Onlardan öğrendiğime göre, pazar günkü Bursa maçına gitmekte olan bir İstanbul takımı taraftarlarından yüz yirmi sekizinin üzerlerinden kesici aletler çıktığı gerekçesiyle tutuklanması şu şekilde gerçekleşmiş:

Söz konusu taraftarları yolda durduran güvenlik birimleri bunlardan bir bölümün çok iyi bilenmiş kasap ve döner bıçakları taşıdığını saptamış.

Nedenini sorduğunda da ‘‘Meşhur İskender kebabından yiyeceğiz. Duyduk, her ne kadar Şeker Bayramı arifesindeysek de hayırsever bir vatandaş canlı kurban dağıtacakmış. Bazılarımız onları boğazlayacak, bazılarımız da pişimden sonra et dilimleyerek servis yapacak. Alet edevatımız onun için’’ cevabını almış.

Ama polis bu kaçın kurası ve öyle kolayından faka basar mı, ‘‘İskender'in mutlaka yoğurdu da olur, hadi onu görelim bakalım’’ demiş.

Fakat bizim şabalaklar mazaretlerini tamamlayacak böylesine önemli bir unsuru unuttuğundan, apışıp kalmışlar. Esas niyetlerini saklayamaz olmuşlar.

Yoğurdu Bursa'dan edineceğiz falan diye kıvırtmaya çalışmışlarsa da, polis ‘Silivri’nin bitişiğinden geliyorsunuz, külahıma anlatın'' karşılığını vermiş.

Dolayısıyla, muhteremlerin aslında Bursa'ya döner taamına değil stadyumdaki yerel takım izleyicilerini doğramaya gittiği kesinlik kazanmış.

Yüz yirmi sekiz İstanbullu taraftar işte bunun için kodesi boylamış.

* * *

TABİİ anladınız, kebabiyet hikayesini ben uydurdum.

Ben uydurdum ama yüz yirmi sekiz seyircinin cenge çıkmış Roma lejyonerleri gibi silah kuşanarak maça gitmeye yeltendiği ‘‘a’’ artı ‘‘b’’ bir gerçek.

Tıpkı, yine önceki gün şehrimizde oynanan bir maçta kendi futbolcu ve yöneticileri aleyhinde tezahürat yapan başka bir İstanbul takımı taraftarlarının çanhıraş şekilde tempo tuttuğu galiz küfürleri duyurmamak için televizyonların buraları sinyalle sansürlemek zorunda kaldığı kadar gerçek.

Futbolun Türkiye'de şiddet potansiyeliyle özdeşleştiği ise kesin gerçek.

* * *

KUŞKUSUZ, Latin Amerika'dan Kuzey Afrika'ya kadar çok geniş bir yelpazeye uzanarak bunun sırf ülkemize has bir sosyal fenomen olmadığını söyleyebiliriz.

Üstelik İngiltere'den, Hollanda'dan, İtalya'dan örnekler vererek refah ve sanayi toplumlarında da aynı olgunun gözlemlendiğini vurgulayabiliriz.

‘‘Hooligan’’ kelimesinin kökenine atıfta bulunarak tezi pekiştirebiliriz.

Hepsi doğru ve hiç itirazım yok...

Ancak bu açıklamalar soruna çare getirmiyor ve onun özünü değiştirmiyor.

Bir, her koyun kendi bacağından asıldığı ve dünyanın diğer bölgelerindeki fanatikler bizim futbol ‘‘dönercilerimizi’’ affettirmediği için değiştirmiyor.

İki, Türkiye'de ve her yerde ‘‘lumpen proletarya’’ denilen düşük gelir düzeyli ve avam kökenli genç şehirlilerden oluşan ‘‘hooligan’’lar modern uygarlığın vahim bir yarasını yansıttığı için değiştirmiyor.

Ve bu yaraya mutlaka merhem basmak gerekiyor.

Hem polisiye ve caydırıcı önlemlerle, fakat hem de en hayatisi, toplumsal skalada taraf olamadıkları için ancak futbolda taraf olabilen geniş kitleleri üretim ve paylaşım sürecine dahil ederek merhem basmak gerekiyor.

İskender kebaba hiç ulaşamayan ve döner ateşinin kömüründe kavrulan genç şehirlilerin derin yanığına önce yoğurt sürmek, sonra onların önüne de döner tabağını koyabilmek gerekiyor.

Şiddet potansiyelini en alt seviyeye indirmenin yöntemi buradan geçiyor.

Şüphesiz, Bursa yolunda bıçak toplayan polis çok iyi bir iş yapıyor.

Ama, karşı takım seyircilerini bıçaklayan ruhiyatı ortadan kaldırabilmek için Bursa'ya sırf döner yemeğe de gidebilecek insanların asgari refah ve asgari uzlaşma toplumunu yaratmak gerekiyor.













Yazarın Tüm Yazıları