Karavan

Benim hayattaki en büyük tutkularımdan biri, içinde yatılıp kalkılan o ev gibi karavanlarla geziye çıkmak, nerde akşam orda sabah, dilediğimce gezip tozmaktı...Dahası, yıllardır gördüğüm filmlerin etkisiyle olacak, bu karavan gezisini şöyle Amerika'da falan yapmaktı...Bunu yıllar önce, karım, kızlarım ve damadımla gittiğimiz ilk Amerika gezimde de denemeye kalktım...Ama, görüşmek üzere gittiğimiz karavan kiralayan şirketin otoparkından, daha biz konuşurken iki adet karavan araklanınca, bu maceradan vazgeçtim... Hevesim kursağımda kaldı...Ama bu tutkum bitmiş değil... Bu işi birgün mutlaka gerçekleştireceğim...Hele şimdi öyle karavanlar var ki, otomobilli apartman katı gibi valla...Gir içine, yerleş, gez, toz hayatını yaşa... İnanıyorum, böyle bir karavan birgün bana da nasip olacak...Neyse, gelelim şimdi, size anlatmak istediğim karavan macerasına...* * *Orhan, çok eski, delikanlılık arkadaşımdır... Ama pek sık görüşmeyiz Orhan'la...Benim işlerim başımdan aşkındır... Orhan'ın ise hem işleri, hem de karısı başından aşkındır...Sağolsun Orhan'ın karısı, Orhan'a soluk aldırmaz... Bu yüzden zavallı Orhan neredeyse, devamlı şnorkerle gezer...İşin şakası bir yana, karısı üzerinize afiyet biraz kıskançtır... Orhan'ı insan içine çıkarmamasının, pek ortalıklarda dolaştırmamasının nedeni aslında budur...En büyük dileği, Orhan'ın iki gözünün kör olup etrafı görmemesidir...Bu dilediğini de ‘‘İki gözün kör olsun inşallah!..'' diye her fırsatta yineler.Gittikleri her yerde gözü kulağı Orhan'ın üstündedir. ‘‘Tutti Frutti'' var diye eve kablolu yayın bile bağlatmamıştır...Oysa bizim gariban Orhan'ın bu taraklarda zerrece bezi yoktur ama, bunu da karısına bir türlü anlatamaz...Yaz tatillerinde gittikleri seyahatlerden, Orhan kadınlara, kızlara bakıyor diye yarıda döndükleri, sinemalardan kadınlar dekolte ya da soyunuyor diye çıktıkları çok olmuştur...İlk kavgayı ise, evlendikleri gün nikah dairesinde, Orhan'ın bayan olan nikah memuruna yan gözle baktığı gerekçesiyle etmişlerdir...Şimdi gelelim, ortalığı birbirine katan, Orhan'ın hayatını kaydıran ‘‘Karavan'' olayına...* * *Yıllar önce, Orhan'ın Almanya'da çalışmakta olan ve olayın olduğu günlerde kesin dönüş yapan kardeşi Erdoğan, gelirken satmak üzere bir de karavan getiriyor...Karavan, o günlerde o arabaların arkasına bağlanan cinsten bir karavan... Orhan, karavanı çok beğeniyor... ‘‘Kardeşimle nasıl olsa anlaşırız...'' deyip karavanı almaya karar veriyor...Bu karavan dalgası, aynen benimki gibi, öteden beri düşlediği bir şey...Durumu karısına açıyor... Karısı önce karşı çıkar gibi oluyor ama, daha sonra ‘‘Tatile bununla çıkar, öyle üstsüz turistlerin falan olduğu otellere, tatil köylerine gitmekten kurtuluruz...'' diye düşünmüş olacak, razı oluyor...Ve Orhan'ın kardeşiyle pazarlığa oturuyor, karavanı alıyorlar...Sonra da başlıyorlar karavanın içini halılarla, minderlerle döşemeye... İçinde zaten birçok şey var ama, tam ev gibi daha da bir güzel yapıyorlar karavanı...Bir hafta sonra da, Orhan müdürlük yaptığı şirketten yıllık iznini alıyor...Karavanı arabalarının arkasına takıp, iki çocuklarıyla birlikte tatile çıkıyorlar...Gariban Orhan karısının yüzünden yıllardır şöyle ağız tadıyla bir tatil yapamamış...‘‘Güney'e gidelim... Bodrum, Marmaris, şimdi şahanedir'' diyor karısına...Karısı ise, ‘‘Oraları şimdi çok kalabalıktır, bir sürü üstsüz turist kaynıyordur... Biz şöyle Ayvalık taraflarına, tenha sakin yerlere gidelim...'' diyor...Ve Ayvalık'a doğru yola koyuluyorlar... Derken Ayvalık sahillerine geliyorlar... Geliyorlar ama, ortalık ana baba günü... Gerçi karavanı çekecek yer var ama, etrafta kadın-kız kaynadığından, Orhan'ın karısı oralarda konaklamalarına razı olmuyor...Dönüyorlar dolaşıyorlar, bir başka yer buluyorlar... Deniz kenarında, çok da güzel, püfür püfür bir yer...Orhan'ın karısı bakıyor, kendilerininki gibi daha birçok karavan var... Hemen hemen hepsi de yabancı...Bir alay kadın-kız da var ama, önceki yerlerdeki kadar fazla değil... Zaten artık hava da karardığından karısı ses etmeyip razı oluyor... Karavanı bulabildikleri en tenha, kendilerinden başka yalnızca bir karavanın daha bulunduğu bir yere çekiyorlar...Ertesi sabah Orhan arabayı karavandan ayırıyor... Karısı ve çocuklarını karavanda bırakıp Ayvalık'a alışverişe gidiyor...Gayet güzel günler geçiriyorlar... Deniz, güneş, nefis bir doğa... Orhan'ın karısı müthiş keyifleniyor bu karavan işinden... Balık bile tutup pişiriyorlar mangalda...Tabii tüm bunlar olurken karısının iki değil, dört gözü Orhan'ın üzerinde... Diğer karavanlara doğru başını bile çevirmesine izin vermiyor...Denize girerlerken de her seferinde neredeyse yarım gün yürüyüp, buldukları kimsenin olmadığı, tenha yerlerde denize giriyorlar...* * *Uzatmayalım, bir hafta kalıyorlar orada... Dönüş günü gelip çatıyor... Orhan'ın karısı ortalığı topluyor, karavanı falan bir güzel temizliyor... Karavan'ın kapılarını kilitliyorlar. Sonra da az ilerdeki arabalarına gidip, yerleşiyorlar...Daha sonra Orhan geri geri geliyor... Arabadan iniyor... Biraz uğraştıktan sonra karavanı arabaya bağlıyor... Yola koyuluyorlar...Giderken Ayvalık'a uğrayıp zeytin vs. alıyorlar... Tekrar yola çıkıp, bir iki saat sonra bir kır gazinosunun önünde duruyorlar. Kır gazinosu, yerli yabancı, kadınlı erkekli mola veren bir sürü insanla dolu...Orhan'ın karısı kır gazinosundaki hatunlara bakıyor... Sonra da, ‘‘Şurada bir çay içelim ama, arabanın içinde içelim... Hem arkada da karavanda termos olacaktı... Ona da çay koyduralım yolda içeriz'' diyor...Orhan'dan karavanın anahtarını alıyor, termosu almak üzere aşağı iniyor... Kapıya anahtarı sokuyor... Bakıyor, kapı zaten açık...‘‘Herhalde iyi kilitleyemedik'' diye düşünüyor. Kapıyı açıp içeri giriyor...İçeri girmesiyle de, etrafı inim inim inleten çığlığı basması bir oluyor...İçerde sarışın bir turist kız var... Koltuğa uzanmış, uyuyor... Üzerinde de hiçbir şey yok... Anadan üryan yani!..‘‘Bana bunu da mı yapacaktın Orhaaan!'' diye narayı patlatan Orhan'ın karısı fırlıyor dışarı... Sonra ne olduğunu anlamayıp, merakla otomobilden fırlayan Orhan'ın çöküyor başına!.. Ve Allah ne verdiyse, eline ne geçirdiyse girişiyor Orhan'a...Bir yandan da yırtınırcasına bağırıyor:‘‘Bunca yıl yaptıkların yetmiyormuş gibi, şimdi de elin gavur karısını eve götürmeye kalkarsın ha!.. Ben zaten senin oralarda birileriyle iş pişirdiğini anlamıştım!..''Ve hala durumdan bir şey anlamayan Orhan'a sille tokat veriştirmeyi sürdürüyor...Derken etraftan koşuşturuyorlar... Orhan'ı karısının elinden güç bela alıyorlar... Kadın o ara şak diye düşüp bayılıyor zaten!..Mesele de o arada anlaşılıyor...Bizim Orhan, yola çıkarlarken kendi karavanı diye arabaya kendilerininkine çok benzeyen, hemen yanlarındaki karavanı bağlamış...İçindeki kız ise dumanı biraz fazla kaçırdığından, oraya gelene kadar uyanmayıp, durumu farketmemiş...Biliyorum... Şimdi hep bir ağızdan, ‘‘Hadi ya, böyle şey olur mu?'' diyeceksiniz... Tamam da...Ben size bugüne kadar, bu köşede hiç yalan bir şey yazdım mı?..Bu olay tıpkısının aynısı, olmuş, sapına kadar gerçek bir olaydır!..Ha, belki arkadaşımın gerçek adı Orhan değildir...İzin verin o kadarını da söylemeyip, gizleyeyim zaten!..
Yazarın Tüm Yazıları