GeriSeyahat Karanlıkta doğan kent
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Karanlıkta doğan kent

Karanlıkta doğan kent



Bu hafta dünyanın en büyük kumar cenneti Las Vegas'a gidiyoruz... Dev oteller, evlendirme kiliseleri, tozlu sokaklar, tatsız ama çok ucuza yemekler... Bu yazıda sadece çölün ortasındaki bu yapay kenti gezeceğiz, kumar makinelerinin kolunu ise başka yazıda çekeceğiz.

Mojave Çölü'nden geçen sıcak, sıkıcı ve yorucu bir yolculuktan sonra Las Vegas'a vardığımda hava kararmak üzereydi. Çölün ortasında kurulmuş olan bu tek kollu canavarların kenti, ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. Burada kaldığım bir kaç günde, gecenin ve ışığın burası için ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Çünkü Las Vegas, fosforlu ışıklarıyla çölün ortasından fışkıran yapay bir kentti. Herşey ışıkla biçimlendirilmişti. Geceleri ışığın gücüyle parlayan, güneşin doğuşu ile birlikte yok olan bir kentti. Las Vegas karanlıkta doğuyordu ve günün ilk ışıklarıyla birlikte tüm büyü sona eriyordu. Otel rezervasyonumu yapan şirket, mütevazı bir otelde yer ayırdıklarını söylemişti. Verilen adresteki otelin önünde durduğumda, önce kazıklandığımı düşündüm. Golden Nuget adındaki bu otel devasa boyutlardaydı. Kapıdaki vale arabayı alıp park yerine götürdü. Ben de giriş kaydını yaptırmak için resepsiyona doğru yürüdüm. Ama gördüğüm manzara karşısında donup kaldım.

Resepsiyonda neredeyse 100 kişi çalışıyordu. Ve her görevlinin önünde uzun kuyruklar uzanıyordu. Seçenek yoktu. Pırıl pırıl parlayan pirinç korkulukların ve kırmızı halatların belirlediği kuyruklardan birine girip sıramın gelmesini bekledim.

Otelin kapısından girip odama çıkmam tam bir saatimi almıştı. Kaldığım bu otel 2 bin 500 odasıyla Las Vegas'ın en küçük otellerinden biriydi. Odanın duvarları allı güllü çiçek desenli duvar kağıdı ile kaplıydı.

Yerler ise bastığınız zaman ayağınızın içine gömüldüğü, kırmızı ve yeşil renklerle bezenmiş, kalın ve yumuşak halıyla kaplıydı. Pirinç aksamları pırıl pırıl parlayan yatak, güreş minderi büyüklüğündeydi.

ŞİPŞAK EVLİLİK

Dışarının bunaltıcı sıcağına karşın, odanın içi üşütecek kadar soğutulmuştu. Zaten Las Vegas'ta havanın sıcaklığını kimsenin duyduğu falan yoktu. Havaalanından soğutulmuş otobüslerle alınan müşteriler, yine soğutulmuş otellere sokuluyordu. Kimse dönünceye kadar otelden çıkmıyordu. Eğlence, gösteri, kumar, yemek, aklınıza gelen her türlü hizmeti veriyordu oteller. Otel yöneticileri, otelden çıkacak müşteriyi bir başka kumarhanenin kapacağını çok iyi biliyorlardı. Onun için de onların içeride kalması için herşey düşünülmüştü.

Ben bu hafta Las Vegas'ın kumar bölümünü anlatmayacağım. Size kenti tanıtmaya çalışacağım. Başlıbaşına bir olay olan kumar işini bir başka yazıda konu edineceğim.

Las Vegas'ın gündüzlerinde hiç cazibe yoktu. Çölün ortasında, tozlu bir sıcağın altında, hiç de ilginç olmayan sokaklarda dolaşmaktan keyif almıyordum. Ama yine de bir şeyler görürüm umuduyla köşeyi bucağı araştırıyordum. Karşıma az da olsa ilginç görüntüler çıkıyordu. Örneğin her köşe başında yer alan küçük kiliseler dikkatimi çekti. Las Vegas, dünyada en hızlı evlenilen kentlerin başında geliyor. Kiliseler kapılarına astıkları ilanlarla, en ucuz ve en görkemli nikahı kendilerinin kıydıklarını belirtiyorlardı. Yani kiliseler arasında, kıran kırana bir rekabet vardı.

Sevgilinizle yolda yürürken, aklınıza evlenmek düşerse, bu kiliselerden birine girmeniz yeterdi. 50 dolar karşılığında, beş dakikada bütün işlemler tamamlanıyordu. Bu fiyata çiçek, şahit ve fotoğraf parası dahildi. Kiliseler, Cumartesi ve Pazar günleri dahil 24 saat hizmet veriyorlardı.

Eğer bir milyoner havasında kenti dolaşmak istiyorsanız, yine her köşe başında bulunan turizm acentalarından birine girmeniz yeterli oluyordu. Yaklaşık 50 dolar karşılığında, görkemli bir limuzin sizi kentin önemli yerlerinde dolaştırıyordu. Las Vegas'ta 'önemli yer' demek otel demekle eş anlamlıydı. Dünyanın en ünlü yapılarının bir eşini burada görmeniz mümkündü. Piramitler, Eyfel Kulesi, masal diyarları, korsan yatakları. Her otel ayrı bir temaya göre inşa edilmişti. Onun için limuzin turu bu ünlü otellerin çevresi ile sınırlıydı.

Eğer kentin çevresini de görmek istiyorsanız, 100 dolar harcamayı göze almanız gerekiyordu. Bu parayla, dolmuş-helikoptere biniyor, Mead Gölü, Hoover Barajı ve ünlü Grand Kanyon'un üstünde tur atıyordunuz.

Oteller de yemek oldukça ucuzdu. Hatta dışarıdaki bir lokantada, garsona verdiğiniz bahşiş kadar hesap geliyordu. Ben de kaldığım otelin restoranında, bu ucuz yemekleri yemek gafletinde bulundum. Önüme gelen yemeklerin ne tadını anladım ne de ne olduklarını. Aslında Las Vegas'ta, bütün dünya mutfaklarından örnekler sunan çok güzel restoranlar vardı. Kente gelenler için yemek yeme ön planda olmadığı için, bu restoranlar da makul fiyatlara lezzetli yemekler yeniyor, Kaliforniya'nın enfes şaraplarından içilebiliyordu. Las Vegas'ta kaldığım sürece, kumarhanelerin havasını kokladıktan sonra, soluğu bu lezzet duraklarından birinde alıyor, birkaç saatliğine de olsa, gerçek dünyayla ve gerçek insanlarla karşılaşıyordum.

Bir şeyi açıklamakta fayda görüyorum; Las Vegas kumarhanelerinde, bedava içki servisi öyle söylendiği gibi değildi. Saat tuttum, birinci içki ile ikinci içki arasında en az 25 dakika zaman oluyordu. Garsonlar, bu sürenin altında kesinlikle servis yapmıyorlardı. Ben ilk içkimi aldığım garsonun cebine 5 dolar sıkıştırarak sorunu çözdüm. Garson sürekli beni kolluyor, bardakta bir parmak kalınca bir yenisini getiriyordu.

Gece otellerin dışında tek eğlence yeri striptiz-barlardı. Bunlardan bir tanesine girdim. Bir bira alıp sahnede olup biteni izlemeye başladım. İkinci biradan sonra hesap istedim. Gelen rakama bakınca kazık yediğimi anladım. İtiraz etmeye hazırlanıyordum ki, siyah elbiseli, kabak kafalı, sumo güreşçisi kalıplarındaki fedaiyi görünce, hemen bu düşüncemden vazgeçtim.

Las Vegas, eğer kumara meraklı değilseniz çok görülesi bir yer değil... Ama yine de yakınlarda bir yerlere gelirseniz, uğramadan geçmeyin. Yaşamınızda göremeyeceğiniz kadar ilginç insan tiplerine burada rastlayacağınıza, bir ömür boyu anlatmaya yetecek kadar anı toplayacağınıza emin olabilirsiniz.

Antandros kurtuluyor

Baraj gölü altında kalan tarihi yerleşimler haberlerinin arasından sıyrılan bir iyi haber. Balıkesir Altınoluk beldesinde bulunan Antandros Antik Kenti'nin kurtarma kazıları Akbank'ın katkılarıyla sürdürülüyor.

Hızlı yapılaşma ve kaçak kazılar nedeniyle yok olma tehlikesi yaşayan Antandros, M.Ö. 7. yüzyıldan başlayarak erken Bizans dönemine geniş bir zaman diliminde yaşamış.

Anadolu'yu yakıp yıkan Kimmerler'e de ev sahipliği yaptığı sanılan kenteki kazıları Ege Üniversitesi Klasik Arkeoloji anabilim dalı ile Balıkesir Müze Müdürlüğü, Temmuz ayında başlatarak ortaklaşa yürütecek.

False