Karanlık yollar

Tuğrul ŞAVKAR
Haberin Devamı

Geçen hafta kent içindeki ve TEM yolundaki karanlıktan söz etmiştim. Durum aynıyla berdevam. Dün TEM yolundan giderken ortalık yine zifiri karanlıktı. Yok, yanlış oldu. ‘Zifiri‘, yani sıfır değildi, ortada kandil gibi yanan lambalar vardı ve hepsi de çalışıyordu. Karayolları galiba bunu Ramazan ayının mana ve ehemmiyetine daha uygun bulmuş, ışığı kısmış.

Aynı eşekliği belediyeler de yapıyor. Onların yetki alanlarındaki yollarda da ışık yok. Ama, aldıran da yok!

Madem insanca uyarılara kulak asılmıyor, ben de onların anladığı dilden konuşayım bari diyor insan. Belediyelerin ve Karayolları Genel Müdürlüğü’nün ve bu kuruluşun İstanbul’daki yetkili makamında oturan zatı na-şeriflere sesleniyorum: Buralarda ışıksızlıktan oluşan kazalardaki feci sonuçlardan ötürü vicdanınız hiç sızlamıyor mu? Sizin kendinize ve işinize hiç saygınız yok mu? Siz çoluk, çocuk sahibi değil misiniz? Kendinizi bir kenara koyun; çoluk ve çocuğunuz, ananız, babanız hiç arabaya veya otobüse binip bu yollardan geçmez mi?

Ve nihayet, ey İstanbul’daki en yetkili ve en etkisiz yöneticiler, Allahaşkına sizler İstanbul’da değil de Mars’ta mı yaşıyorsunuz!

Maslak Migros

Pazar günü alışveriş için Maslak’taki Migros mağazasına gittim. Ekonomik sıkıntı lafı herkesin dilinde ama, maaşallah mağaza tıklım tıklım doluydu. O kadar ki, ortalıkta bir tek alışveriş arabası bile kalmamıştı. Danışmadaki görevlilerin yardımıyla bir araba bulabildik ancak.

Alışverişin sonunda alış bitip sıra verişe geldi. Kasaların önü, kolayca tahmin edeceğiniz gibi, uzun bir kuyruk. Birçok kasa da elemansızlıktan ötürü kapalı.

Doğruyu söylemek gerekirse, kasa kuyruğunda sabahlamadım. Ama yine de gereksiz yere beklediğimi düşünüyorum. Migros böyle günlerde kalabalık, sair günler ise tenha. Farklı günlerde alışverişe gittiğim için biliyorum. Bu yüzden belki de fazla sayıda kasiyer çalıştırmak istemiyorlar. Ama bütün dünyada ‘part-time‘ denen bir iş türü var. Yani geçici bir zaman için çalışıyorsunuz.

İstanbul’da iş arayan mı yok? En azından üniversite öğrencileri hafta sonları çalışıp para kazanmak istemez mi? Böylece alışveriş rahatlatılsa fena mı olur?

Beykoz Konakları

Yılbaşı partilerinden söz ederken birinin istisnai olduğunu söylemiştim. O yazıda adını anmadığım parti, Beykoz Konakları’nda verilmişti.

Öncelikle bu yeni ‘site‘ hayatının bana bir garip geldiğini belirteyim. İnsanların kentin içinde etrafı surlarla ve güvenlik güçleriyle çevrili sitelerde yaşaması bana biraz anakronizm gibi geliyor. Yani tarihte bir uyumsuzluk var. 2000 yılında değil de, sanki antik çağlarda yaşıyoruz. Ben hala kentin içinde, yağmuru ve çamuruyla, kalabalığı ile, otomobil sesi ve insan haykırışı ile yaşamayı sevenlerdenim. Zaman zaman kafamı dinlemek istemem bu hayatı sevmeme engel oluşturmuyor. Üstelik halkın içinde, herkesle birlikte olmak gibi bir derdim de var.

Her neyse, bunlar benim sorunlarım. Beykoz Konakları, insanı büyüleyen bir Boğaz manzarası ve ebedi bir sükunet sunarak benim gibi düşünenleri bile yoldan çıkartabilecek bir ortam sunuyor. Bedeli yüksek ama zaten olanda para eşek yüküyle. Üstelik kimsenin bu paranın kökeni ile ilgili bir sorusu da yok bizim memlekette.

O gün Beykoz Konakları’nda eskiden ahır olan binada harika bir davet verildi. Sakın bu ahır lafının altında ‘bizi at yerine koydular‘ gibi bir mana aramayın. Bina o kadar güzel restore edilmişti ki, böyle bir yerde insan bütün ömrünü geçirse doyamaz.

Deniz Adanalı ve Leyla Üstel davette çok koşuşturdu. Aydın İldem güzel bir yemek sundu. Çağrılıların beklenenin epey üstünde olması bile yemekte bir sorun yaratmadı. Gülsen Doğangül’ün yönetimindeki ekip gerçekten çok çalıştı ve davetlilere mükemmel bir ikram sundu. Üstelik Aydın İldem, eski genel müdürüm olmak sıfatıyla, bana bir de torpil yapıp sıradışı bir Bulgar Cabarnet Sauvignon’u ikram etti. Bir şişe şarap hızımızı kesmeyince, ikinciyi de içip bitirdik.

Beykoz Konakları’ndaki davette beni en çok etkileyen, davetin düzeyiydi. Davetlilerden başlayarak, ortamın seçimi ve düzenlenmesi, yemeklerin seçimi ve sunumu, vale servisinin intizamı, yollardaki görevlilerin bir trafik polisi ciddiyeti içinde işlerini yapması, hasılı her şey dört dörtlüktü.

Şık davet dediğiniz işte böyle oluyor...

Yazarın Tüm Yazıları