Kapı önündeki demokrasi...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, Levent'te bulunan yaklaşık 4 bin metrekare büyüklüğünde çok kıymetli bir arsayı MÜSİAD'cı Kombassan'a asıl değerinin çok altında bir fiyata peşkeş çektiği, dünkü Hürriyet'te bildiriliyordu.

Bugün öğreniyoruz ki İzmir'in kayıtlarda DYP'li görünen Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura da farklı bir iş yapmamış.

Ama o Kombassan'a değil de belediyenin Bayraklı'da bulunan 13 bin metrekare büyüklüğündeki arsasını, otel ve kumarhane işletmecisi Sudi Özkan'a 115 milyar liraya adeta bağışlamış.

Bu işler biliyorsunuz öyle dangır-dungur yapılmaz. Usulüne, kitabına uydurulur. Uydurulur ki, sonradan birileri çıkıp ‘‘yasaya aykırılık’’ iddiasında bulunmasınlar. Bulunurlarsa da kâğıt üstünde her şey kurallara uygun göründüğü için itirazcılar avuçlarını yalarlar.

En güzeli de sonrasıdır. Çünkü bu işleri yapanlar sonra aslan kesilirler. Allah muhafaza ‘‘O olayın ardında ne vardı?’’ türünden kuşkunuzu dile getiren bir şey söyleseniz, hemen ‘‘Bizim alnımız açık, başımız diktir. Veremeyeceğimiz hiçbir hesap yoktur. Nitekim o konu da mahkemeye intikal etti ve yargılanıp aklandık’’ derler. (Bunları yazarken şeytan nedense insanın aklına hep Özer Çiller'i getiriyor.)

Dünkü Hürriyet'te yayınlanan Kombassan olayını da, bugünkü İzmir örneğini de okuyunca göreceksiniz ki, ortada kusur var ama, asıl kusur ne çalanda, ne çaldıranda...

Asıl kusur bizde, yani kuruş kuruş verdiğimiz vergilerle yaşayan belediyeleri denetlemeyen biz vatandaşlarda.

Gerçi önümüz tıkalı. Yürürlükteki yasa, belediye meclislerini etkin hale getirmemiş ki, sokaktaki vatandaşa söz hakkı versin.

Yine de soyulan biziz.

Doğrusu belediyenin kâğıt üstünde kendisine ama aslında bizlere ait arsayı şu değil de bu fiyata satmasının bedelini nasıl ödediğimizi hemen fark edemeyiz. Ama bir yağmur yağınca evinizin su baskınına uğraması işte o yüzdendir. Çünkü arsanın ucuza satılması, size gelecek belediye hizmetinin yapılmasına engel olur.

O nedenle demokrasi denince ikide bir gözümüzü Ankara'dakilere dikmekten vazgeçelim. Demokrasiyi kapımızın önüne getirmedikçe, yani belediyenin, İl Özel İdaresi'nin görevlerini yapıp yapmadıklarını kontrol etme ve sorumlular hakkında yaptırım uygulatma hakkını biz ele geçirmedikçe, tüm gürültü-patırtılar boşunadır.

Daha somut konuşalım: İstanbul ve İzmir belediye başkanları önce bu arsaların satılıp satılmamasını veya kaça satılması gerektiğini halka sormak zorunda olsalardı, böyle uyduruk ilanlar ve ayarlamalarla arsaları peşkeş çekebilirler miydi?

Kaç yıldır iktidarlar geliyor, iktidarlar gidiyor. Parti programlarına bakarsanız hepsi de ‘‘yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden’’ ve ‘‘idari reformlardan’’ dem vurup duruyorlar.

Anlamıyoruz, ellerini bir bağlayan mı var? Neden yapmıyorlar bu kadar basit ve herkesin istediği reformları? Yoksa hırsızlara onlar da mı ortak?

Yazarın Tüm Yazıları