Kapadokyalı Arateus'tan dünya diyabet gününe...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Bundan 2000 yıl önce diyabeti ilk bulan insanın ‘Kapadokyalı Areteus’ olduğunu biliyor muydunuz?

Yani bu toprakların insanı. Şeker hastalığı ile ilgili ilk teşhisi koyan Anadolulu...

Bunu, önemli etkinliklerle kutlanan Dünya Diyabet Günü'nde öğreniyorum.

Etkinliklerin başlangıcında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in gönderdiği başarı mesajı okundu. Demirel diyabetli çocukların da ‘‘Babası...’’

Her etkinliğe katkıda bulunuyor; ya kendisi geliyor veya mesaj gönderiyor.

Birçok ülkede hayatta kalması, en acısı da ölmemesi için insilüne bağlı yaşayan çocuklar söz konusu burada.

Ekonomik gücü, hele hele sosyal güvencesi olmayan kişilere, insilün, bunu yapacak iğne, şeker ölçme cihazları ve test çubuklarının devlet tarafından verilmesi gerekiyor. Uygar ülkelerin çağdaş ölçütü bu. İnsan hakları bunu gerektiriyor.

Etkinlikler çerçevesinde dün The Marmara Oteli'nde Türkiye Diyabet Tedavi ve Eğitim Vakfı'nın ‘Şeker sohbeti’ panelini yönettim.

Çok keyifliydi.

‘Şeker sohbeti’nden önce, ünlü mimar Cengiz Bektaş, Fatih Belediyesi tarafından Diyabet Vakfı'na kullanım için verilen Davut Paşa Medresesi ile ilgili dia gösterisi düzenledi.

Davut Paşa 14 yıl Sadrazamlık yapmış, ‘‘Kara Sevdalılar Hastanesi’’nin yapımı için vakıf kurmuş dönemin bir aydını. Bektaş, ‘‘O sırada Fransa'da kara sevdanın tedavisi yoktu ve beş kat yerin dibine hapsediliyorlardı’’ diye açıklama getirirken, diyabet hastalığına Anadolu'daki yaklaşımı da ortaya koydu.

Panelde, ilk sözü Fizik Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof Yavuz Nutku'ya verdim. Nutku, ‘‘Ben bir diyabetim. İyi ki, öyle olmuşum’’ sözleriyle çocuk yaştaki diyabetlilere moral verdi.

Prof Erdal İnönü de panele yine o güzel esprileri ile katıldı:

‘‘Babamın notlarından 1928 yılında ben iki yaşındayken, şeker hastası olduğunu gördüm. Cumhurbaşkanıyken, hep doktor Zeki Hakkı Pamir tarafından insülin iğnesi yapılıyordu. 1950'li yıllarda zevkle muhalefet liderliğini yürütmeye başlayınca, doktorlar kendi işlerine döndü. Üç-dört kez, kendi iğnesini yapmak istedi, başaramadı. Hemşirelik dersi alan annem, iğne yapma görevini ömür boyu sürdürdü.’’

Zeki Alasya, ‘‘Diyabet olduğumu hastane dizisinin çekimleri yapılırken fark ettim. Ama çok geç kalmışım’’ diyerek söze başladı devam etti:

‘‘Şeker, Türkler'e göre hastalık değil. Çok cesuruz. Bana birşey olmaz deyip, geçiştiriyoruz. Oysa kurallara göre denileni yapan şeker hastası daha uzun yaşar. Bu, bir kader değil, elde olan birşey de değil. Kendini disipline eden daha uzun yaşar.’’

Prof. Temel Yılmaz, şeker hastalığı yerine diyabet sözcüğünün kullanılması gerektiğini vurgularken, ‘‘Dünyanın en büyük liderleri diyabetli idi ve bütün diyabetli çocuklar gibi onlar da, disiplinliydi’’ dedi.

Churchill, Tito, Kennedy, Reagan, Mao meğer şeker hastasıymış. Bizde de, İsmet İnönü ve Vehbi Koç ünlü diyabetlilerden.

Prof Nutku, ‘‘Benim şansım neydi biliyor musunuz? Sevmediğim yemekler yasaklandı ve çocukluğumdan bugüne kadar 46 yıldır diyabetli yaşadım’’ deyince, küçük çocukların gözleri sevinçten parladı.

Erdal Bey de, muayene olmuş:

‘‘Geceleri su içmek istiyordum. Bir toplantıda veya tiyatroya gittiğimde yemeklerden sonra uykum geliyordu. Babam da susayıp, uyuklayınca, şeker kontrolü yaptırırdı. Uyumak iyi de, tiyatroda tam kestiriyorsunuz, flaşlar patlıyor, kameralar sizi çekiyor. Çapa'ya gidip, kontrolden geçtim. Durumum iyiymiş.’’

Şeker sohbetinde ‘‘Diyabetten korkmayın. Diyabeti tanıyıp, diyabetle güzel yaşayın’’ sloganı, toplantının son noktasıydı...

Yazarın Tüm Yazıları