İyi bayramlar

MÜSLÜMAN okurlarımın Kurban Bayramı'nı kutlarım.

Lütfen, kurbanlarınızı ‘‘insan’’ gibi kesin.

Onlara eziyet etmeyin, ettirmeyin.

Derinizi de, Türkiye'yi yıkmak için çalışanların eline düşürmeyin.

Her bayram olduğu gibi bu bayramda da ‘‘Teke Tek’’ yok.

Dört gün sonra görüşmek üzere, keyifli bir tatil diliyorum.

AB ve futbolda şiddet

HER yerde Avrupa Birliği kriterleri konuşulurken, sportif alanlarda Avrupa ne yapıyor, ne diyor diye bakan yok.

Oysa her konuda ‘‘kriter’’ getiren ve bir ‘‘Avrupa standardı’’ oluşturmaya çalışan Avrupa Birliği'nin, sporu ve Avrupa'nın en sevilen sporu futbolu bunun dışında bırakması mümkün mü?

Spor basını günlük polemiklerden ve ‘‘geyik muhabbeti’’nden kurtulamadığı için bunu da yazmak bize düştü galiba.

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği Konseyi, Fransa'da yapılan Dünya Şampiyonası ve Belçika-Hollanda'da yapılan Avrupa Şampiyonası sonrasında sporda şiddetin durdurulmasına ilişkin önemli bir çalışma başlattı.

Ve 2000 yılı yazında başlatılan bu çalışmanın sonucu 6 Aralık 2001 tarihinde bir rapor olarak yayınlandı. Rapor, ‘‘Journal Officiel des Communautes Europeenes’’in 24 Ocak 2002 tarihli sayısında yer aldı.

AB Konseyi'nin raporuna göre, ‘‘psikopatolojik’’ durumlar dışında, ruhsal olarak sağlıklı olan izleyicilerin şiddete başvurmalarının tek sebebi ‘‘haksızlık’’ duygusu.

Spor müsabakalarında medyanın da etkisiyle rekabetin çok arttığını vurgulayan Avrupa Birliği, taraftarların tuttukları takıma haksızlık yapıldığı, rakip takımın kayırıldığı, haksız bir karar alındığı ve bu kararın kabul gördüğünün ortaya çıktığı, hile ve şike hissinin etkili olduğu durumlarda sıradan futbol izleyicisinin bile şiddete yöneldiğini belirtiyor.

Avrupa Birliği Konseyi, haksızlığa uğrama hissi arttıkça şiddet eğiliminin arttığını, bunun genelde maçlar sırasında ve sonrasında geliştiğini, ancak olayların medyada yer alış biçimine göre süreklilik arz ettiğini de söylüyor raporunda.

Komisyon, polisiye önlemler dışında federasyonların, bakanlıkların, kulüplerin, hakemlerin ve organizatörlerin bu konularda önlemler alması gerektiğini belirtiyor ve önlemleri de yazıyor.

AB ve sportif önlemler

AB Konseyi, sporda şiddeti önlemek için en önemli görevi federasyonlara ve hakemlere yüklüyor.

Buna göre şiddetin önüne geçmenin en temel koşulu, taraflar arasında adil ve eşit muamele.

Rapor, hakemlerin müsabakalar sırasında aldıkları kararların nesnel, rasyonel ve yansız, bunu sağlamak için de eğitimin sürekli olması gerektiğini söylüyor.

Spor müsabakalarını yöneten ve düzenleyenlerin ‘‘saydamlık’’ ilkesine önem vermelerinin gerektiği belirtilen raporda, hakem atamalarının nasıl yapılması gerektiği bile anlatılıyor.

AB Komisyonu raporuna göre hakemler ya kamuya açık reyting sistemi, ya skoring sistemi, ya da torbadan kura sistemi ile belirlenmeli. Yansızlığından şüphe duyulmayacak bir alternatife de kapı açık bırakılıyor, ama bizdeki gibi melez bir sistem AB raporunda öngörülmemiş. Aynı rapor, hakemlerin ruh durumlarının ve takımlarla geçmiş ilişkilerinin de önemli olduğunu belirtiyor.

Bunun dışında federasyonun kulüplerle sık sık bir araya gelerek taraftar profilleriyle ilgili düzenli bilgi alışverişi ile istatistiki bilgilerin derlenmesini ve bunlara göre maçlar öncesinde güvenlik risklerinin belirlenmesini isteyen AB Komisyonu, futbol müsabakalarıyla ilgili olarak basın ve kulüp yönetimleri, yerel yönetimler dahil herkesin üzerine düşen sorumlulukları anlatıyor.

Her yerde Avrupa Birliği kriterleri derken, sporda bu konunun gündeme getirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ecevit'ten yaşlısını buldular

ÖNCE İnönü, sonra ‘‘boş koltuk’’ seçeneklerini değerlendirip bir yere varamayan ‘‘yeni’’ sol, liderini bulmuş:

‘‘İlhan Selçuk.’’

Cumhuriyet Gazetesi'nin ‘‘gizli’’ patronu.

Türkiye'nin efsanevi yazarı.

Hepimizin ‘‘İlhan Abi’’si, şimdi solun lideri.

Ben şahsen Selçuk'un bu görevi kabul edeceğini zannetmiyorum.

Şimdilik adının geçmesine ‘‘göz yumuyor’’ ve keyif yapıyordur ama yumurta kapıdan döner.

Ben İlhan Selçuk'a bir şey demiyorum da, Türkiye'nin geleceğinde etkili olmayı uman Türk solunun bu yeni oluşumunun, Ecevit'ten bile 1 yaş büyük bir ‘‘yeni lider’’le ortaya çıkarak kime ne mesaj vermek istediğini merak ediyorum.

‘‘En büyük biziz’’ demek istiyorlarsa, aklın yaşta olmadığını bilsinler.

NOT: Ben bu yazıyı yazdıktan sonra İlhan Selçuk'un siyasete girmeyi düşünmediğini açıkladığını öğrendim. Durum son derece komik. Ben durumu eleştirmek için 4 gün bekliyorum. Konuyla doğrudan ilgili lider adayı İlhan Selçuk, böyle birşey düşünmediğini 5 gün sonra açıklıyor. Havayı koklayıp koklayıp, vaziyeti müsait görmeyince ya da yüreği yetmeyince, ‘‘Bu işi düşünmüyorum’’ diyor. Haberler çıktığı gün İlhan Abi'nin aklı acaba neredeydi?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Enişteler, baldızlarını sadece bugünlerde öptüğü zaman.
Yazarın Tüm Yazıları