İstenmeyen sonuçlar

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Cep telefonu reklamında çocuk oynatmayı kim aklı ettiyse, onun bir an önce idam edilmesi gerekiyor.

Düşünsenize, iş seyahatine çıkıyorsunuz.

Karınız ve çocuğunuz, bu bir ‘‘iş seyahati’’ olduğundan dolayı sizinle gelemiyor.

Bu da ilk bakışta göründüğü kadar kötü bir şey değil tabii ki.

Çünkü...

1- Ya metresiniz sizinle birlikte olacak...

2- Ya gittiğiniz yerde acayip çapkınlık yapacaksınız.

3- Ya da yukardakilerin hepsi gerçekleşecek.

Tamam mı? Yani seyahat ajandanız çok ama çok dolu...

Buraya kadar her şey normal görünüyor değil mi?

Ama tabii hayatta her şeyin böylesine mükemmel gitmesine imkân yok.

Çünkü devreye ne yazık ki çocuk giriyor.

Hiç susmadan, nefes almadan konuşmaya başlıyor.

‘‘Baba nereye gidiyorsun, baba neden gidiyorsun, baba gittiğin yerde ne yapacaksın, baba beni arayacak mısın, baba geri gelecek misin, baba neden beni de götürmüyorsun, baba beni özleyecek misin, baba ben seni arayabilir miyim, bababababababa...’’ zır zır, fır fır çınlıyor ortalık.

Unutmayın ki, daha reklamın 20'nci saniyesinde bile değiliz.

Yani minik çocuk bu bir araba lafı o kadar kısa sürede söylemeyi başarıyor anlayacağınız.

***

Adam normal bir insan olsa, o anda seyahate çıktığına çıkacağına pişman olmuş duruma gelmesi gerekir.

Minik evladı ona o kadar fazla anlamsız konuşmaktadır ki, adamın seyahate çıkmaya hazırlandığı yeni metresiyle birlikte tekrar canlanma işaretleri gösteren cinsel isteği mutlaka bir daha geri gelmemek üzere kaybolmak üzeredir.

Kendisine yönelik olarak durmadan konuşmaya çalışan kızına bakan baba, eğer biraz rasyonel bir tip olsaydı, o anda ‘‘Evlenmeden önce keşke hadım edilseydim’’ diye de düşünmelidir.

Ancak tabii bizim reklam filmimizin rasyonel kurallara uymak gibi bir zorunluluğu olmadığından, baba kızın bütün sorularına mutlu bir şekilde gülümseyerek cevap vermektedir.

***

Ben bu reklam filminin şu şekilde sona ermesini bekliyordum...

Minik kız konuşmasını sürdürürken, birden kapı açılıyor ve bir adam doğrudan içeriye girip kızı boğarak öldürüyor.

Sonra da ekrana bakıp, ‘‘Ya çocuk sahibi olmayın ya da cep telefonunuzu seyahate giderken evde bırakın, tamam mı?’’ diye bağırıyor.

Bunu bekliyordum.

Ve hatta reklamın sonunda cinayeti işleyen maskeli adam rolü bana teklif edilseydi, bunu hiç düşünmeden kabul eder ve üstelik de üstüne para bile verirdim.

***

Tabii, bizim reklamımızda bu böyle olmuyor.

Nedense anne ve baba kızın sürekli konuşmasına rağmen tek bir kez olsun bile sinirlenmiyorlar.

Bu da bana Türkiye'deki reklam sektörünün toplumdan nasıl da kopuk olduğunu tekrar ispat etti.

Türkiye'deki nüfusun yüzde 95'i evde bu kadar fazla konuşan bir çocuğu mutlaka ama mutlaka bir şekilde döver.

Bunun o an olması da gerekmemektedir.

Çocuğun yaptığı rahatsız edici davranışın hesabının maksimum altı aya kadar dayakla çıkarılmasında bir mahzur da yoktur. Gecikmiş bu hesap sorma yöntemi Türkiye'deki kurallara aykırı değildir.

Dayak atmayan yüzde beş ise çocuklarına kendileri bakmamakta ve dadı tutmakta oldukları için çocuk dövme gibi bir adetleri gelişememiştir.

Onlar, çocukları fazla konuşmaya başladığı zaman, hemen Uzakdoğu'ya filan seyahate giderek sinirlerini yatıştırırlar.

Bu demek değildir ki Türkiye'de nüfusun yüzde beşi çocuklukta dayak yemeden büyümektedir.

Hayır, onları da dadıları döver, ama bu konuda yeterli delil hiçbir zaman ortada yoktur, çünkü anne ve baba 15 gün sonra eve geldiklerinden çocuk o zamana kadar dayağı çoktan unutmuştur bile.

***

Türkiye koşullarından tamamen bihaber olan bizim reklam filmimizde oynayan baba Dalai Lama, anne ise Mother Theresa gibiler.

Onları da benzedikleri tipler gibi hayatta hiçbir şey sinirlendiremiyor.

Çocuğun bütün abuk sorularına sabırla ve gülerek cevap veriyorlar.

Ve hatta çok ve lüzumsuz konuştuğu için çocuklarını daha çok sevmeye başlar gibi havalar atıyorlar.

Bu, Dalai Lama'nın Tibet'te katliam yapan Çinliler'i sırf kural bozulmasın diye sevmeye devam etmesi gibi bir şey..

Veya bir zamanlar Mother Theresa, Amerika'da sekiz kadını doğrayıp yiyen cani Ted Bundy'i de ‘‘Ne olursa olsun o da insan’’ deyip sevgiyle bağrına basmıştı. Reklam filmindeki anne ve babanın kızlarına yönelik sevgisi de aynen bu şekilde katiyen ve ne olursa olsun azalamıyor.

***

Minik kızın sesi de bir âlem.

Nedense reklam filmlerine çıkarılan bütün çocukların ses tonu Woody Woodpecker adlı ağaçkakan çizgi film karakterinin Türkçe dublajlı konuşma tonuna yüzde yüz benzemek zorunda.

Ve sonuçta kızı dinlerken bir anda evdeki cep telefonunuzu beyzbol sopası ile binlerce parçaya ayırmak hisleriyle dolup taşıyorsunuz.

Bu reklamın cep telefonunu insanlara sevdireceğini düşünenler, inanılmaz bir gaflef ve dalalet içindeler. Benden söylemesi. İyi günler...

Yazarın Tüm Yazıları