İşte o, yine orada

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

CNN'in sahibi Ted Turner'ın durup dururken dünyanın en işe yaramaz örgütlerinden bir tanesi olan Birleşmiş Milletler'e 1 milyar dolar bağışlaması üzerine benim yaptığım son derece entelektüel yorum aşağıdaki gibidir:

‘‘Zavallı adam. O da kafayı karısı Jane Fonda yüzünden yedi anlaşılan.’’

***

Yazıya entelektüel düzeyi yüksek olarak başlayınca aşağılara inmek bir türlü mümkün olmuyor.

Kafamda birkaç yazı konusu var.

Aslında bu yazıların ortak bir teması da bulunmakta. O da şu: Biliyorsunuz dünyada bütün ülkelerin başına bela olabilen şeyler nedense Türkler'i hiç korkutmuyor.

Örneğin Türkler hızlı ölümlere yol açan yeni virüslerden hiç korkmuyorlar.

Bilindiği kadarıyla Türkler AIDS de olmuyor.

Ayrıca bütün ülkelerde bu tür hastalıklara karşı tedbirler alınırken Türkler, El Nino gibi önümüzdeki birkaç ay içinde müthiş olaylara neden olabilecek hava değişimlerine karşı da duyarsız.

El Nino'nun yol açacağı söylenen büyük yağışlar sonucunda İstanbul'da ikinci bir Boğaz açılması ihtimali var...

Ama Türkler bu konuda da şimdilik aldırmaz davranıyor. İkinci boğaz açıldıktan sonra belediye başkanını protesto etmeyi planlıyorlar.

***

Anlayacağınız belanın Türkler'den neden korktuğu konusunda bir yazı yazmayı düşünüyordum.

Ancak bunu yapmama neden yok, çünkü kafayı Hüsamettin Özkan'a fena halde takmış durumdayım. O da kim diyorsanız, hemen açıklayayım.

Onu görmemeniz mümkün değil.

Onu bulabileceğiniz yeri tarif etmek pek kolay.

Bülent Ecevit'i merkez alarak en fazla 30 santim çapında bir daire çizim.

İşte Hüsamettin Özkan mutlaka ama mutlaka, günün 24 saati, bir salise bile sektirmeden kaçınılmaz bir biçimde bu merkezi Ecevit olan 30 santim çaplı daire içinde bir yerlerdedir.

Hangi fotoğrafa bakarsanız bakın.

Hangi televizyon haberini izlerseniz izleyin.

Ecevit ile ilgiliyse konu, Hüsamettin Özkan da hemen onun yanı başındadır.

Dolayısıyla devlet bakanı olduğunu bilmeseniz de, siyasi yaşama katkılarının ne olduğunun farkında olmasanız da, Hüsamettin Özkan şu anda Ecevitler sayesinde yüzü Türkiye'de en fazla tanınan insan durumunda.

Siz belki daha bilinç altınıza damga vurmuş bu olayın farkında değilsinizdir.

Ama ne dediğimi anlamanız için bundan sonra Ecevitler'i bir yerlerde izleyin.

Ne demek istediğimi anlayacaksınız ve aniden Ecevit'in yanındaki adamı ne kadar çok tanıdığınızı, onu ne kadar kendinize yakın hissettiğinizi düşüneceksiniz.

Hatta aranızda onunla akraba olduğunu bile düşünenler çıkarsa bundan paniklemeyin.

Ona aşırı yakınlık duymanız gayet doğal bir psikolojik reaksiyon, meraklanmanıza gerek yok.

***

Dedim ya, kafayı taktım bu işe...

Korku filmi gibi bir olay bu.

Bazen şöyle bir şey hayal ediyorum.

Ecevit ve eşi Rahşan evlerinde dinleniyorlar.

Bir koltukta Ecevit, diğer koltukta da Rahşam Hanım oturuyorlar.

Televizyonda TRT-1 kanalında ‘Anadolu kavakları’ türünden belgesel bir şeyler izliyorlar.

Ecevit, karısına yemekte olduğu patlamış mısırı uzatıyor.

İşte tam bu anda arka plandan bir el uzanıyor. Patlamış mısır tabağını alıyor ve birkaç adet mısır yedikten sonra tabağı Rahşan'a veriyor.

Elin sahibi Hüsamettin Özkan. O da arkada minik bir koltuğa oturmuş Ecevit'ten 30 santim ötede sessiz sedasız TRT'yi izliyor.

***

Hüsamettin Özkan ile Ecevit'i yan yana gördükçe ben ‘‘Zelig’’ filmini hatırlıyorum.

O filmde de Woody Allen bulunmaması gereken ortamlarda sürekli olarak aniden ortaya çıkar ve fotoğrafçılara poz verirdi.

Hüsamettin Özkan da Ecevit'in Zelig'i olmuş durumda.

***

Hüsamettin Özkan bence son derece gizli bir plan uyguluyor.

Amacı ilerde başbakan olmak ve Türkiye'yi yönetmek. Bunun için de şimdiden reklama başlamış durumda.

Ama süblüminal reklam yapıyor.

Sübliminal reklamı açıklayayım hemen.

Diyelim ki bir film izliyorsunuz televizyonda.

Filmin çeşitli yerlerinde saniyenin onda yarısı kadar kısa sürede bir pepsi kola şişesi görülüp kayboluyor olsun.

Sizde bu kadar görüntü sonrasında farkında olmadan aniden Pepsi içme isteği uyanmaya başlar.

İşte sübliminal reklam budur.

Hüsamettin Özkan da kendi sübliminal reklamını yapıyor. Bu tekniği iyice incelemiş, uzmanı olmuş durumda.

Ecevit'in her salise yanında olması yüzünden Türk halkının bilinçaltında onun yüzü kalıcı olarak yer etmiş durumda.

Şu ana kadar onun televizyonda ağzından tek bir kelime bile çıktığını görmedim.

Hatta Ecevit'le bile sohbet ettiğine hiç şahit olmadım.

Sadece orada duruyor ve her kare fotoğrafta da var. Ama bir gün mutlaka konuşacak.

O konuşurken Türk halkı, bu meşhur olan ancak neden meşhur olduğunu o ana kadar çözemediği insanı kaçınılmaz olarak dinlemeye başlayacak.

Ve işte o andan itibaren de Türkiye'nin kaderi değişecek.

Buna eminim.

Yazarın Tüm Yazıları