GeriSeyahat Ä°stanbul’un yanıbaşında turistik Polonya: POLONEZKÖY
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ä°stanbul’un yanıbaşında turistik Polonya: POLONEZKÖY

Ä°stanbul’un yanıbaşında turistik Polonya: POLONEZKÖY

Belki ÅŸaşırtıcı olabilir ama, daha çok haftasonu keyifleriyle özdeÅŸleÅŸtirilen, Ä°stanbul’un yanıbaşındaki gözde tatil beldesi Polonezköy’ün bana göre en çarpıcı yanı, hiç de sıradan olmayan tarihi.Bu tarih, köyün kırlarına yayılan ‘’kendin piÅŸir, kendin ye’’lere indirgenmeyecek kadar özel. Ãœlkelerinden çok uzakta, özgürlük savaşçıları tarafından kurulan bu Polonya köyü, bugün atalarını anarken geleneklerini de yaÅŸatmakta ısrarlı bir topluluÄŸun yaÅŸadığı yer. Onlar, görgüleri, içten konukseverlikleri ve çalışkanlıklarıyla, bu mütevazı köyü gözde bir tatil beldesi haline getirdiler. Ancak bu ‘’turistik köy’’, sizin o derin tarihe yolculuk etmenizi saÄŸlayacak ilginçlikte insanlarla dolu. Her ne kadar Polonya 1918’de bağımsızlığını kazandığında sadece bir aile bu köyden Polonya’ya geri dönmüşse de 1960’lardaki ekonomik krizde köy oldukça göç vermiÅŸ ve genç nüfus Almanya, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerde ÅŸanslarını denemek için buradan ayrılmışlar. Ä°stanbul’a ulaşımın yaklaşık yarım saate inmesini saÄŸlayan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapılması, ünlü ve zenginlerin haftasonunu geçirmek için burada ev sahibi olmak istemeleri, eskinin bu izole köyünün topraklarının deÄŸerlenmesini saÄŸlamış ve burasını yeniden gözde bir hale getirmiÅŸ. 12 AY DOÄžA TATÄ°LÄ°Ä°ÅŸ imkanlarının çoÄŸalmasıyla, köy bu kez göç almış. Bugün köyde 90’ı Polonya kökenli olmak üzere yerleÅŸik 250 Türk yaşıyor. Ayrıca otel, pansiyon ve restoranlarda, çoÄŸu Tokat ErbaÄŸalı olan 400- 500 kiÅŸi çalışıyor. Buranın bir ziyaretçi için en büyük cazibesi bütün bir yıl boyunca davetkar olan doÄŸası. Orman içindeki köy, Anadolu yakasının en büyük oksijen depolarından biri. Köyün ormanların içinden geçen iki yürüyüş patikası var. Bunlardan biri hemen köyün giriÅŸinden baÅŸlıyor ve beÅŸ kilometre boyunca kestane aÄŸaçları arasından ilerliyor. Özellikle ilkbahar ve sonbaharda, bu yürüyüş, köy aktivitelerinin ‘’olmazsa olmaz’’larından. Ayrıca köyde faytonla dolaÅŸmak, at binmek, otel ve restoranların havuzlarında yüzmek, yemyeÅŸil vadilere bakan restoranların ahÅŸap masalarında mangalda et piÅŸirmek, Polonya pastalarını tatmak, kışın şömine başında ÅŸarap içmek, karda yürümek ve buranın konuksever Polonyalı sakinleriyle sohbet etmekten de keyif almamak mümkün deÄŸil. Köy sakinlerine geçmiÅŸlerini en çok hatırlatan ve ziyaretçiye Polonezköy’ün eski günlerini en iyi anlatabilecek iki yer Köy Mezarlığı ve Zofia Teyze’nin Anı Evi. Kilise kayıtlarındaki ilk defin kaydı 1848 haziran ayına ait. Adampol’ün kurucularından Michal Czajkowski’nin planına göre, bu mezarlık yalnız köy sakinleri için deÄŸil, buralara yolu düşmüş bütün Polonyalı gezginler için olacaktı. Her ne kadar Czajkowski, 1855’te Ä°stanbul’daölen Polonya’nın önemli ÅŸairi Adam Mickiewicz’in, burada gömülmesini istemiÅŸse de baÅŸaramamış, ancak 22 Åžubat 1866’da Ä°stanbul’da ölen eÅŸi Ludwika Sniadecka’yı buraya defnedebilmiÅŸti. Buradaki 270 mezar arasında, en çarpıcı ve ilginç hikaye onunkisi. Ãœnlü bir Polonyalı bilim adamının kızı olan Ludwika Sniadecka, Bulgaristan’da savaşırken ölen ÅŸair niÅŸanlısının mezarını yaptırmak üzere Bulgaristan’a gider. Ancak gömüldüğü yeri bulamayınca Ä°stanbul’a gelir. Burada, Müslüman olup ‘’Mehmet Sadık PaÅŸa’’ adını almış olan Michal Czajkowski ile tanışır, evlenirler ve kendisi de Müslümanlığı kabul eder. Yazar olan Ludwika, Osmanlı Sarayı’nda önemli dostluklar kurar ve saygı görür. Ä°stanbul’un Cihangir semtinde yaÅŸamış olmasına raÄŸmen, köye büyük katkıları olur. 1866’da Ä°stanbul’da ölür ve eÅŸi onu Adampol’de o günkü mezarlığın hemen dışındaki bir tepeye defneder. Köy mezarlığının bu en etkileyici anıt mezarı, aynı zamanda üzerinde yazılı bir kitabenin bulunduÄŸu en eski mezar. Ludwika’nın mermer lahdi üzerine Polonya Cumhuriyeti’nin, eÅŸinin ve kendisinin aile armaları iÅŸlenmiÅŸ. Mezarın üzerindeki kırık baÅŸlı sütun, köy sakinleri tarafından, yarım kalmış bir ömrün ve inancındaki kırılmanın sembolü olarak yorumlanıyor. Czajkowski, daha sonraları bir Rus’la evlenir ve 20 yıl sonra da Ukrayna’da intihar eder. Mezarlıktaki en eski mezarlar, çoÄŸu isimsiz ve topraktan yapılmış olanlar. Köyün 150. kuruluÅŸ yılında yapılan kutlamalarda, köy meydanına bir Atatürk büstü ve hatıra levhaları konuldu Ayrıca, yine bu günde köyün en eskisi sayılan 1882’den kalma ev, Zofia Rizi’nin Anı Evi (sadece haftasonu ve bayram günleri 10:.00- 13.00 ve 14.00- 16.00 arası açık. Haftaiçi gezmek isterseniz Leonardo Restaurant ya da muhtarlığa baÅŸvurabilirsiniz) olarak açıldı. Polonezköy’ün tarih ve yaÅŸamının şık ve özenli bir düzenlemeyle sunulduÄŸu bu anı evinde, belge ve fotoÄŸrafların yanısıra, 1915’ten beri bu köye gelen ziyaretçilerin izlenimlerini, yaptıkları resimleri ve yazdıkları ÅŸiirleri bu anı defterlerinde görmek mümkün. Bunların orijinalleri bugün Polonya VarÅŸova Müzesi’nde. Wincenty Rizi, Petersburg Ãœniversitesi’nde tıp öğrencisiydi. Vatanperver faaliyetlerinden dolayı Sibirya’ya sürgüne gönderildi. 1881’de Adampol’e gelerek bu evi inÅŸa etti. Buraya ilk yerleÅŸenlerden Ä°gnacy Kepka’nın kızıyla evlendi. En küçük kızı Zofia, Rizi’lerin evini Polonya geleneklerinin merkezi haline getirdi ve Polonya konukseverliÄŸini burada gösterdi. Gelenlerin ideolojileri ne olursa olsun, gelen her Polonyalıyı kabul etti. Evde boÅŸ yatak bulunmadığında, gelenler bahçesinde çadır kurarlardı. Maddi durumu pek iyi olmadığı halde Polonyalılar’dan kimi zaman uzun kalışlar için bile para almazdı. Köyün bir Polonya köyü olarak kalması için büyük mücadele verdi. Hiç evlenmedi. 1975’te Polonya Cumhuriyeti tarafından ona Gümüş Liyakat NiÅŸanı verildi. Zofia Rizi’nin ölümünden sonra, 1992’de, Antoni Dohoda ve Leslav Rizi, konuksever teyzelerinin anısına bu evi anı evi olarak düzenlediler. Ä°LK KÄ°LÄ°SENÄ°N HÄ°KAYESÄ°Adampol’de ilk ‘’tanrı evi’’ 1845’te küçük bir kilisedir. 1870’te yenisi inÅŸa edilir ancak 1894 depreminde yıkılmasının ardından, toplanan bağışlarla, 1912’de yeniden inÅŸasına baÅŸlanır. Czestochowa Meryem Ana Kilisesi’nin inÅŸası, papaz eviyle birlikte 1914’te sona erer. I. Dünya Savaşı’nda kilise Türk ordusunun karargahıdır. 1918’de kilise yenilenir ve papaz evi okul olarak kullanılır. Burada, çocuklara ilkokul eÄŸitimi verildi, Polonya dilinin korunması ve her ÅŸeyden önce anavatanla baÄŸların koparılmaması için çalışıldı. Kilisedeki ikonalar ve bahçedeki Meryem Ana heykeli St. Joseph Lisesi tarafından Antoni Dohoda’ya hediye edilmiÅŸ, o da bunları kiliseye vermiÅŸ. Kilisedeki kuyruklu piyano Polonya Senato BaÅŸkanı ve Kültür Bakanı’nın hediyesi. Bahçede ünlü Polonyalı ÅŸair Adam Mickiewicz için yapılmış bir anıt kitabe var. Her yıl haziran ayında yapılan ve Polonya’dan gelen halk dansları ve halk müziÄŸi topluluklarının yer aldığı Kiraz Festivali sırasında bazı gösteriler kilise bahçesinde yapılıyor. Ayrıca Polonya’nın milli ve dini bayramları burada kutlanıyor. Köy sakinleri evlerinden yiyecekler getirip burada piknik yapıyorlar. Bazen de, Polonyalı ziyaretçiler bu bahçede çadır kuruyorlar. Tüm festivaller ve cumartesi 18.00’de yapılan, papazın Ä°stanbul’dan geldiÄŸi ibadet, herkese açık.En güzel zamanı 1930’lardıBir zamanların tarım cenneti Polonezköy’de, bugün geriye yalnız iki yaÅŸlı Polonyalı çiftçi kaldı; Edward Dohoda ve Vicente Rizi... Yani bir baÅŸka deyiÅŸle, Edek Çorbacı ile Vinço Çorbacı... Bugün ikisi de dul ve biri ölüm döşeÄŸinde. Dışarıdan gelenlerin garipsediÄŸi ‘’çorbacı’’ sözcüğüne köyde herkes aÅŸina. Eskiden köyde çalışmaya gelen mevsimlik tarım işçileri, zeytin, ekmek ve soÄŸan yerken, toprak aÄŸaları da çorba içermiÅŸ. AÄŸa unvanı köyün mütevazı yaÅŸamına pek uymadığından, ‘’çorbacı’’ sözcüğü yerleÅŸmiÅŸ. 84 yaşındaki Edek Çorbacı’nın, toprakla mücadele etmiÅŸ nasırlı elleri, kalın parmakları var. Ama belli ki bu saÄŸlam duruÅŸu ve dinçliÄŸi de yine toprağın ödülü. ‘’Bay Dohoda... Edward Bey... Bay Etvar...’’ gibi isimler arasında bocalayıp, ‘’Size Çorbacı diyebilir miyim?’’ diye soruyorum. Gözlerinin rengine bakıp oÄŸlu olduÄŸunu tahmin etmenin pek de zor olmadığı Ludwik’e iÅŸaret edip, ‘’Çorbacı artık o!’’ diyor. OÄŸlu, mahcup, saygıyla eÄŸiliyor. ‘’Çiftçi doÄŸdum ve zannederim çiftçi öleceÄŸim’’ diyor, Edek Çorbacı. Polonezköy’ün turistikleÅŸmesiyle, babasının ahırlarını pansiyona çeviren ve araziyi ‘’kendin piÅŸir kendin ye’’ restoranı yapan Ludwik içinse çiftçilik ancak bir nostalji. Ludwik ve Çorbacı’yla, yemyeÅŸil bir vadiye bakan, uçsuz bucaksız bir çimenliÄŸin üzerindeki banklara oturuyoruz. Çorbacı eski günleri anlatıyor; ‘’Bir zamanlar dünyadan kopmuÅŸ, daÄŸların arasında kaybolmuÅŸ bir köydü burası. Babam çiftçiydi, annem inek saÄŸardı. Bugün hálá ineklerim var, mısır, buÄŸday, arpa, yulaf ekerim. 11 yıl da domuzculuk yaptım. Ama artık tarım benim için bir hobi. Zaten köy topraklarının üçte ikisi satıldı. 1890’dan sonra köyde pansiyonculuk baÅŸladı. Köylü hem toprağıyla uÄŸraşır, hem de evinde ziyaretçileri misafir ederdi. Köyün en güzel zamanı, 1930’lardı. Ä°lk misafirler Selanikli Türkler, Museviler, Ermeniler, köy yaşımının özlemini çeken kiÅŸilerdi. Pansiyonlara kendi evleri gibi girer çıkarlardı, birlikte eÄŸlenir, bir aile gibi yaÅŸardık. Her haftasonu bir balo olurdu. Köyün gençlerinin her biri, mandolin, akordeon ya da keman olsun, en az bir enstrüman çalmayı bilirdi. Eskiden köyün böyle bir özelliÄŸi vardı. O hayat artık bitti.’’Edek Çorbacı, oÄŸlunun gözlerinin içine bakıyor, eleÅŸtirmiyor, anlıyor. ‘’Bugün burayı tanıyamıyorum, bambaÅŸka bir yer oldu. Modern havuzlar falan... Rüyamıza bile girmezdi böyle ÅŸeyler.’’ Gelini kucağında torunuyla yanımıza geliyor; ‘’1919’da, kötü bir zamanda doÄŸdum. Gece köyü eÅŸkıyalar bastığında bir yaşındaydım, köyden kaçtık. Babam bir Rum bahçıvanın yanına sığındı. Yanında birkaç da inek götürmüştü. Altı ay köye kimse gelemedi.’’ Ludwik, demlikten çay koyuyor. O dönemde ülkeleri Polonya ile baÄŸlarını merak ediyorum: ‘’Polonya kendini kurtaramıyordu ki bize yardım edebilsin. Sadece Ä°stanbul’da güzel bahçeli bir sefareti vardı. Senede bir yemeÄŸe davet ederlerdi, o kadar.’’KAÇINPolonezköy’ün her mevsimde ayrı bir güzelliÄŸi olduÄŸunu bilmemekHálá Polonezköy’de bir köy yaÅŸantısı bulmayı ummakYAKALAYINLeonardo Restaurant’ın bahçesinde düğün yapmakKiraz Festivali’nde Polonezköy’de olmakÂ
False