İsmet Solak: Toprağı kazıdıkça çıkan cevher...

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Üç yıl önce, Hacıbektaş'tan Cumhurbaşkanı'nın helikopteri ile dönmüştük. Demirel, tam tören biterken, ‘‘Hadi seni Ankara'ya götüreyim’’ demişti.

Bu fırsat kaçar mı? Ön bölümde Demirel, kadim dostu İsmet Sezgin ve ben oturduk... Keyfe bakın!

Kalın dosyayı biraz karıştırdıktan sonra, Hacı Bektaş-ı Veli'yi anlattı:

‘‘Hünkár'ın Anadolu'nun fethinde çok büyük etkisi olmuştur.’’

Bunları, Murat Karayalçın'a anlattığını da öğrendim. Geçen gün söyledi.

O da çok ilginç buluyor. O yolculukta, ‘‘Müthiş etkileyici ama biz bunu yeni yeni öğreniyoruz’’ demiştim. Baba, önce başıyla onaylamıştı:

‘‘Evet, toprağa kazıdıkça çıkan bir cevher bu. Ama, cahil kalmış kişiler elinden bugüne aktarılanları biliyoruz. Bunun aslını ortaya koymak lazım.’’

Cumhurbaşkanı ile Kazakistan'ın Çimkent'ine bağlı Türkistan kentindeki Hoca Ahmet Yesevi türbesini üç kez ziyaret ettik. Işığın kaynağı orasıydı.

* * *

Demirel'in bu yaklaşımı, Başbakan Ecevit'te de var. Üstelik, çok eskiden beri bu kültürü müthiş sevdiğini ve yürekten bağlı olduğunu da biliyorum.

Bir gün şöyle demişti:

‘‘Ben, Kazakistan'da yatan Hoca Ahmet Yesevi'yi de, Özbekistan'da yatan Ali Şir Nevai'yi de, Hacı Bektaş Veli'yi de okuyunca anlıyorum.’’

Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal'dan Aşık Veysel'e uzanan sevgi ve hoşgörü temelini, yani hümanizmayı en iyi özümsemiş bir Türk aydınıdır Ecevit.

Mustafa Kemal Atatürk'ü değerlendirirken yola buradan çıkar...

Bunu bildiğim için, Fethullah Gülen ile ilgili son değerlendirmelerinde ters düştük ve gerçekten içim burkuldu. Gülen'e olan ısrarlı sıcaklığını, tanıdığım Ecevit'le örtüştüremedim. Bu da benim yanlışım olsun!

Ama cumartesi sabahı, buna bir kez daha tanık oldum.

Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin hazırladığı büyük araştırmanın dia gösterisini izlerken, Ecevit'teki bu yoğunluğu bir kez daha gözledim:

‘‘Türk'ün İslam anlayışının iki büyük önderi Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş Veli, Sünnilik ile Alevi Bektaşiliği arasındaki uyumun ortak aynasıdır.’’

Tasavvufun özünü duru bir Türkçe ile dile getiriyordu:

‘‘Alevi-Bektaşi geleneği, Türk halk kültürünün ve Türk-İslam anlayışının çok önemli bir boyutudur. Bu kültürde, Allah sevgisini insana yansıtan engin sevgi ve hümanizma, sıcak dostluk, hoşgörü, barış ve özgürlük vardır.’’

İslam ve Türklük, Orta Asya'dan yola çıkıp Anadolu'ya, oradan Balkanlar'a işte bu katkıyla yayılmıştı:

‘‘Şimdi demokrasi yeşerdikçe bu kültür de yeniden canlanacaktır. İşte bu hoşgörülü İslam anlayışı laiklik ve demokrasinin önemli güvencesi, laiklik de Alevi-Bektaşiliğinin güvencesidir.’’

Dikkat ettim. Ecevit ısrarla, ‘Alevi Bektaşiliği’ diyor. Bence haklı... Asırlar boyunca bu topraklarda yeşertilmek istenen çatışmanın boş olduğu artık su yüzüne iyice çıktı.

İran mollaları sayesinde herkes bunu gördü. Anadolu'daki Alevi-Bektaşi inancı ve kültürü ile İran'daki Şiiliğin iğne ucu kadar benzerliği yok.

Bu kültür, Orta Asya'dan gelen bir büyük miras... Tümüyle bize ait.

Dia gösterisinde izledik. Balkanlar'da hálá yaşıyor. Türkler'in buraya yayılması da bu sayede olmadı mı?

Romanya'da Sarı Saltık, Macaristan'da Gül Baba, Bulgaristan Türkleri'nin söylediği nefeste adı geçen Otman Baba, Binbir Oklu Ahmet Baba, Topçu Baba.

Daha niceleri var da, bizler bilmiyoruz.

Bir kez daha Hacıbektaş'a geldik. Şu özdeyişlere bakın:

‘‘İncinsen de incitme. Düşmanının dahi insan olduğunu unutma.’’



Yazarın Tüm Yazıları