İsmet Solak: Ermeni sorununun çeşitli boyutları






İsmet SOLAK
Haberin Devamı

‘‘ERMENİ soykırımı’’ iddialarına karşı güdülecek politika konusunda Türkiye'de üzerinde en fazla durulan yaklaşım, tarihi incelemeler ve tartışmalar yolu ile 1915 olaylarının bir soykırım olmadığını kanıtlamaya yönelik. Sorun ile ilgili algılamalarda, iddialar cerhedilmediği takdirde Türkiye'den tazminat ve hatta toprak taleplerinin gündeme gelebileceği kaygısı dahi var. Meselenin tarihi, hukuki ve siyasal öğeleri arasındaki son derece karmaşık etkileşimin her zaman iyi anlaşıldığı iddia edilemez. İşin psikolojik yönü üzerinde ise hemen hiç durulmuyor. Daha geniş açılı bir politikanın üretilmesi bu unsurların daha iyi irdelenmesine geniş ölçüde bağlı.

***

İlk önce şunu belirtmek gerekir ki, Ermeni iddialarının hukuki sonuçlar doğurması olasılığı yoktur. İki nedenden dolayı: Birincisi, kimse Türkiye Cumhuriyeti'nin sorumluluğunu ileri sürmüyor. İkincisi, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'nin geriye dönük olmadığını Ermeniler dahi kabul ediyor. Bu genel tutumun bir istisnası ne gariptir ki Türkiye'de mevcut. Bazı hukuki incelikler üzerinde oynanarak aksine bir görüş geliştirildi, tabii takdir edilecek bir iyi niyetle. Maksat şu: Soykırım Sözleşmesi'nin geriye dönük olduğunu kabul ettirmek ve sonra sözleşmeyi Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) yorumlatarak 1915 hadiselerinin sözleşme kapsamında ‘‘jenosid’’ oluşturmadığını kanıtlamak. İyi de, ilk önce sözleşmenin geriye dönük olduğunu ve 1915 olaylarına uygulanabileceğini bizzat bizim ispatlamamız gerekecek! Bunu yapabildiğimizi farz edelim, UAD'nin bize hak vereceğinden emin olabilir miyiz? Ya ters teperse? Böyle bir riski hangi hükümet göze alabilir?

***

Sorumsuz siyasal söylem dışında Türkiye'den toprak talebi de söz konusu değil. Zaman zaman ileri sürüldüğü gibi Ermenistan Anayasası'nda Kars ve Gümrü Antlaşmaları'nın tanınmadığına dair bir hüküm yok. Aklı başında Ermeniler bugünkü sınırlarının meşruiyetinin bu anlaşmalara dayandığının bilinci içindeler. Tazminat talebinin de hukuki bir mesnedi bulunamaz. Amerika'da bazı sigorta şirketlerinin Ermenilere yaptıkları ödemeler vaktiyle aileleri ile aktedilen kontratların sonucu. Bu sigorta kontratlarının yerine getirilmesinin Türkiye'ye yansımaları olamaz.

***

Diyaspora ve Ermenistan Ermenilerin ellerindeki tapu senetleri ile eski gayrimenkulleri üzerinde hak iddia etmeleri ayrı bir konu. Türk mahkemelerine müracaat ederek bunu zaten yapıyorlar ve galiba sonuç da alıyorlar. Ancak uluslararası mercilere, örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuramazlar.

***

1915 olaylarını hukuken ‘‘jenosid’’ olarak nitelendirmek imkánının bulunmayışı, meseleyi kuşkusuz çözümlemiyor. Hukuk başka, siyaset başka. Parlamentoların kararlarına bu yoldan engel olunamaz. Bu gibi kararlara karşı Türkiye'ye siyasal ve ekonomik bakımdan zarar vermeyecek tepkilere devam edilmelidir. Diğer taraftan ‘‘soykırım’’ sözcüğünün kullanılmaması ile her işin bittiği gibi bir düşünceye de saplanmamalıyız. Başka sözcüklerle de Türkiye'ye ağır ithamlar yöneltilebilir. Nitekim ABD Başkanı Bush'un 24 Nisan'da yayınladığı mesaj yenilir yutulur cinsten değil. Bush, ‘‘1.5 milyon Ermeni'nin tehciri ve yok edilmesi’’nden bahsediyor ve bunun 20'nci yüzyılı kararttığını iddia ediyor.

***

Tarihin saptırılmasına Türk ve Ermeni tarihçiler arasında diyalog yolu ile engel olunması da kolay gözükmüyor. Kaldı ki tarihin aydınlanması psikolojik sorunu tek başına halledemez. Türk ve Ermeni ailelerin belleklerinde yaşayan mukatele dramının tarihi irdelemelerle silinmesi beklenmemelidir. Tarihi tartışmayı paralel olarak Türk ve Ermeni sivil toplum örgütleri arasında bir barışma ve uzlaşma ortamı yaratılmasına çaba harcamak gerekir. Bu alanda kuşkusuz Türkiye ve Ermenistan hükümetlerine ve Ermeni diyasporasına büyük görevler düşüyor. Türk Hükümeti, Ermeni Hükümeti'ne karşı değilse bile, Ermeni halkına karşı bir açılım politikası başlatarak inisiyatifi ele alabilir.

Yazarın Tüm Yazıları