İslam ve modernite

TUNUS devriminin manevi lideri Gannuşi hiçbir politik yetki ve görev kabul etmedi. İran devriminin ruhani lideri Humeyni totaliter yetkilere sahip olmuştu.

Biri mütevazı, öbürü güç tutkunu olduğu için değil. Humeyni de özel hayatında mütevazı, hatta münzevi bir insandı.

Aralarındaki keskin tavır farkının bir sebebi, Sünni ve Şii siyaset doktrinlerinin farklı olmasıdır. Şiilikteki mutlak üstün otorite olan “İmam” kavramı Sünnilikte yoktur. Sünni toplumlarda ayetullahlar olmaması bundandır.

İkinci sebep İran devriminin Batı karşıtı olmasına karşılık, Tunus devriminin itici gücünün Batılı demokrasi özlemi olmasıdır.

19. yüzyıl modernistleri

Dün Hürriyet Pazar’da Nuran Çakmakçı’nın, Raşid el Gannuşi ile yaptığı mülakatı okudum. İktidardaki İslamcı Nahda Partisi’nin, iktidar makamlarından uzak duran lideri Gannuşi diyor ki:

“Amacımız, aslında 19. yüzyılda başlayan İslam’ın modernleşmesi rüyasını gerçekleştirmekti...”

Tunus’ta laik diktatörlüğe karşı mücadele eden Gannuşi, sadece “özgürlük” demekle yetinmiyor, “İslamın modernleşmesi” gibi bir amaçtan bahsediyor!

Kitaplarından biliyorum, Tunus’a gittiğimde şahsen de tanışıp konuşmuştum, Gannuşi’nin kastı dinde reform değil, Müslüman toplumların modernleşmesidir.

Referans yaptığı “19. yüzyıl”ın ünlü modernist İslamcıları Mısırlı Abduh, Afganlı Cemaleddin, Suriyeli Reşid Rıza gibi isimlerdir.

Bugün Türkiye’de kaç İslamcı kalem bu isimlere referans yaparak modernleşmeyi savunur, bilmiyorum.

Bizde İslam ve modernlik

Modernist İslamcılar listesine Türkiye’den Namık Kemal’i, Cevdet Paşa’yı ve Tunuslu Hayrettin Paşa’yı, 20. yüzyılda Pakistan’dan Muhammed İkbal’i de muhakkak eklemek lazım.

Gannuşi’nin bu bağlamda Said Nursi’yi de zikretmesini yadırgayanlar olabilir. Fakat Said Nursi 1908’deki İkinci Meşrutiyet’in önemli bir ismidir; “istibdat”a karşı çıkması ve modern bilimlerin öğrenilmesini teşvik etmesi, sonraki zamanlarda takipçilerinin demokrasiye ve eğitime önem vermelerine yol açmıştır.

Kişilerden bağımsız olarak önemli olan, İslami düşünce ile demokrasinin, hele de modernleşmenin nasıl bağdaşacağı sorunudur.

Kadın eşitliği


Modernleşme ve demokrasi tavukla yumurta gibidir. Modernite öncesinde Batı’da da demokrasi yoktu. Modernleşme sürecinde ortaya çıkan demokrasi,
komünizm ve faşizmden sadece demokrasi geleceğe yürüyebildi.

Özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü, açık toplum gibi kavramlar hem moderndir, hem demokratik...

Modernite ve demokrasinin perçinlendiği tipik konu, cinsiyet eşitliğidir: Kadın, sadece kanunlar nazarında değil, toplumsal itibar bakımından da erkeğe eşittir...

Türkiye’de İslami kesimde kadın yazarların, erkeklerden daha demokrat olması sebepsiz değildir.

Türkiye’de durum

Bu kavramları kabul ediyorsak:

-Devlet ve toplum, fıkıh kurallarına değil, modernleşmenin ve demokrasinin geliştirdiği bu kavramlara dayalı olacaktır.

-Kişiler kendi özel hayatlarında ve sivil toplum çalışmalarında fıkıhın özel hayata ilişkin kurallarına uygun davranmakta veya davranmamakta “özgür”dürler.

Netice: Türkiye, ulaştığı gelişmişlik düzeyinde din-laiklik çatışmasını büyük ölçüde aşmıştır.

Kimlikler gerilimi ve siyasi kültürümüzün otoriterliği ise hâlâ ciddi birer sorundur. Demokrasi ve modernleşmede daha çok mesafe almamız gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları