İslam dünyasının sanat atlası

İSLAM coğrafyasında, sanatın, mimarinin zenginliklerini, ülkelerarası özelliklerini bulacağınız bir araştırma kitabı üzerine yazacağım.

Sanat tarihi alanında, bilhassa İslam sanatı için en önemli kaynaklardan birisi İslam Sanatı ve Mimarisi.

Delius ve Hattstein
editörlüğünde hazzırlanan kitapta, sanat ve mimari başlığı altında, değişik İslam ülkeleri, kültürel bağlamda ele alınıyor.

Oleg Grabar’ın İslam Dünyasında Sanat ve Kültür yazısında, temel özelliği şöyle bildiriliyor: "...her yerde sanat ideolojik, sosyal, dinsel, tarihsel ya da coğrafi kısıtlamalardan etkilenmiştir; bu durum uygarlıkların niçin birbirinden farklı sanatsal geleneklere sahip olduğunu açıklar. İslam kültürü de elbette bir istisna değildir ve bu bölümde söz konusu kısıtlamalardan birkaçı ayrıntılı olarak ele alınacaktır."

Birincisi, İslam kültürünün devraldığı ya da fethettiği bölgelerdeki tarihsel geçmişi kavramasına, kabul ya da reddetmesine temel oluşturan karmaşık yaklaşımlardır.

İkinci kısıtlama; yeni dinin dayattığı ya da gerektirdiği özelliklere dayanır; yüzyıllar içinde farklı biçimlerde yorumlanmakla birlikte, bunlar İslam uygarlığının tamamen kalıcı ve değişmez olan ayırıcı özellikleridir."

Grabar
’ın belirlemesi, kitabın ileri sayfalarını okurken, değerlendirirken bize iki tane önemli ölçüt sunmaktadır.

Biri ortak özellikler, diğeri farklı biçimler.

Konu başlıklarına baktığınızda, geniş coğrafyayı kapsadığını görürsünüz. Doğduğu 7. yüzyıldan günümüze kadar dünya üzerinde en yaygın etkiyi yaratan dinlerden birisi olan İslam, bulunduğu her coğrafyada kendine özgü sanat ve mimari eserlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Suriye ve Filistin, Irak, İran ve Mısır, Tunus, İspanya ve Fas, Orta Asya ve Anadolu, Müslüman Moğollar, Osmanlı İmparatorluğu ve en sonunda modern çağda İslam.

Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra, Agra’daki Tac Mahal, Hive, Buhara, Şam, Samara’daki camiler veya saraylar, Corboba ve Granada’daki camiler. Bursa, İstanbul ve Edirne’deki camiler, saraylar, kapanhanları, hemen akla gelen eserler. Tabii ki sadece cami ve saray mimarisiyle sınırlı değil İslam sanatı. Minyatürler, ciltler, hatlar, duvar bezemeleri, çiniler....

Kitapta, İslamiyet’in yayılmasını sağlayan değişik kültürel değerlere sahip Müslüman hanedanlıkları izlek alınarak, onların seyri üzerinden İslam sanatı değerlendiriliyor.

Örneğin Osmanlı İmparatorluğu bölümünü okuyunca, diğer İslam ülkeleri ile Osmanlı arasındaki benzerlikleri ve farkları öğreneceksiniz.

Almut von Gladiss’in Bezeme Sanatları yazısında Fatih Sultan Mehmed için tespitini okuyalım:

"Katı bir din savunucusundan ziyade bir Rönesans hükümdarı gibi davranan Fatih Sultan Mehmed, mazide kalmış ihtişam gösterilerini ve dünya önderlerinin safındaki yeni konumunu gözeten bir yaklaşım izledi."

Modern Çağda İslam
’daki siyasal bir gözlem, Avrupa’nın İslam’a bakışını, yaklaşımını değişik bölgeler ve yeni kurulan ülkeler bağlamında anlatıyor: "Avrupa devletlerinin hiçbir yerde işbirliği için görüşüne başvurmadığı İslam yetkilileri hemen her yerde sömürgeciliğe karşı özgürlük hareketlerinin yanında atik bir tutum kazandı."

İslam Sanatı ve Mimarisi
kitabı, daha geniş bir ilgi alanını kapsıyor. Yazarlar, araştırmacılar, İslam tarihini anlatıyorlar önce, sanatı, mimariyi bu kütürün üstüne karabilmek için.

Kitabın sonunda, yazarlar hakkında bilgi, kaynakça, İslam hanedanları tarihi, Sözlük, Dizin bulunuyor.

Konuya meraklı olanlar dışında, kitaplığınızın önemli bir eseri olacak.

AYASOFYA OSMANLI USTALARI İÇİN MODEL OLDU

Eski İmparatorluk Kentinin İslam Yönetimine Girişi (İslam Sanatı ve Mimarisi kitabından) II. Murad’ın oğlu II. Mehmed’in, Konstantinapolis’i ele geçirmeyi net bir hedef olarak aklına koymuş bir padişah olarak Edirne’de tahta çıktığı sırada, Anadolu ve Güneydoğu Avrupa’daki Osmanlı yönetimi pekiştirilmişti. İki yıl sonra Bizans imparatorluk başkenti düştü ve üç gün süren yağmanın ardından, padişah Ayasofya’ya giderek Bizans’ın bu Tanrı evinin büyüleyici ortamında şükran namazı kıldı ve parlak kubbeli yapıya İslam adına el koydu. Konstantinapolis’in Tralles’li Anthemios ile Miletoslu İsidoros tarafından inşa edilen ve resmen 537’de ibadete açılan bu ana kilisesi, 56,2 metre yüksekliğindeki yivli kubbesiyle bütün kente yukarıdan bakan hákim bir konuma sahipti. İzleyen dönemde, ana kubbe çatkısı Osmanlı ustaları için hem bir model, hem de bir sınama ölçüsü haline geldi; böylece yapılarda geleneksel mekán düzenlemesinden etkileyici mekán ortamına doğru bir yön değişikliğine yol açtı. Bir camiye dönüştürülen Ayasofya’ya, Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde muzaffer İslam’ın gözle görülecek bir belirtisi olarak iki minare eklendi.



ÇAĞ DEĞİŞİMİNDE İSTANBUL

ARA GÜLER’in bir görüşünü burada yinelemenin tam zamanı.

Fotoğrafın belgesel önemi ve görüntülerle yazılan tarih olma niteliği.

Sultan II. Abdülhamid Arşivi İstanbul Fotoğrafları’nı seyrederken, İstanbul’un semtlerini, insanlarını, yaşama biçimini görüyoruz. Hani hep söylenir ya, "eski İstanbul" diye. İşte orada sokak sokak, semt semt dolaşıyoruz bu fotoğraflarla.

Tıptan yarışlara, camilerden köşklere, saraylardan sosyal yaşama kadar zengin bir görsel malzeme.

Yıldız albümlerini rahmetli Üniversite Kütüphanesi Müdürü Nureddin Kalkandelen göstermişti. Onların korunmasında, bugüne ulaşmasında babasının da önemini hepimiz biliyorduk.

İslam Konferansı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Takriz’inde albümün özelliği şöyle belirtiliyor: "Bu yeni albümde yer alan 576 adet fotoğraf, bir asır öncesinin İstanbul’unu çok yönlü olarak ortaya koymaktadır. Buradaki İstanbul ile günümüz İstanbul’u arasındaki fark nereden ve nelerden, nereye ve nelere geldiğini ortaya koyan ádeta bir tarih dersi gibidir. Elbette dünya dönmekte ve pek çok şey değişmektedir. Bu albüm yaklaşık bir asırlık bir değişimin dokümantasyonu gibidir ve herhalde pek çok açıdan álaka çekicidir."

Onun yazısını Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın IRCICA Genel Direktörü Halit Eren’in yazıları takip ediyor.

Dr. Hidayet Nuhoğlu ile Orhan M. Çolak, Osmanlı’ya Fotoğrafın Girişi’nde Fotoğraf ve Saray Çevresi bölümünde Osmanlı topraklarındaki ilk fotoğrafçıları detaylı olarak ele alıyor. Avrupalı seyyah fotoğrafçıları, onların önemini ve özelliklerini, İstanbul’daki gayrimüslim ve Müslüman fotoğrafçıları anlatıyor. Bilhassa II. Abdülhamid’in günlük hayattan fotoğraflara ne kadar önem verdiğinin de altını çiziyorlar.

Albüm; Manzaralar, Saraylar (kasırlar, sahilhaneler, konaklar, köşkler), Camiler, Türbeler, Çeşmeler, Abidevi Yapılar, Kışlalar, Hastaneler, Okullar, Kamu Yapıları, Müzeler, Törenler, Yabancılar, Tesisler, Sosyal Yaşam, Surlar (Hisarlar), Spor, 1894 Depremi, Fotoğrafçı ve Fotoğrafhaneler ve indeks bölümlerinden oluşuyor.

Fotoğraflar 1800’lerin sonu ile 1900’lerin başını kapsıyor. Dolayısıyla Osmanlı topraklarının bilhassa payitahtın en hareketli olduğu dönemin belgeleri. Gerek siyasi alanda, gerek kültürel alanda, gerekse askeri alanda ciddi bir çağ değişiminde İstanbul fotoğrafları. Şehrin ayrıntılı bir arkeolojisi için önemli bir kitap.

Her iki kitabın yayınlanmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi katkıda bulunmuş. Ayrıca teşekkür edilmesi gereken bir özellik.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Oral Sander-Kurthan Fişek Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı İmge

Özge Baykan Konuşmayan adam Notos Kitap

Teo Grünberg Epistemik Mantık Üzerine Bir Araştırma YKY

Taner Baytok İngiliz Belgeleriyle Sevr’den Lozan’a Doğan Kitap

Oz Shelach Mesire Yerleri Metis
Yazarın Tüm Yazıları