İnsanlık ’İNSAN 2.0’ çağına giriyor

Güncelleme Tarihi:

İnsanlık ’İNSAN 2.0’ çağına giriyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 2006 00:00

G (genetik), N (nanoteknoloji) R (Robotik) devrimlerinin henüz başlangıcındayız.. Bu devrimlerin son derece hızlı gelişimi ile, bugünkü insan (1.0) da kısa süre içinde yeni bir insan (2.0) aşamasına yükselecek, aynı zamanda bilinç olarak!

2003 yılında Time dergisi, DNA’nın yapısının Watson ile Crick tarafından bulunuşunun 50. yılını kutlamak amacıyla, "Yaşamın Geleceği" adlı bir konferans düzenledi. Konferansta ağırlıklı olarak önümüzdeki 50 yılın bizlere neler getirebileceği konusundaki görüşlere yer verildi. Ne var ki, bu konudaki kestirimlerin büyük bir çoğunluğu uzgörüden yoksundu.

James Watson’a göre, kilo almadan istediğimiz kadar yememize olanak tanıyacak ilaçlar 50 yıla kalmadan raflardaki yerini alacaktı. Kanımca, bu süre son derece karamsar bir tutumu yansıtmaktaydı.

Bu tür ilaçlar fareler üzerinde çoktan denenmişti ve insanlar için tasarlanan benzer yöntemlerin de geliştirilmesine başlanmıştı. Öyle ki, bu ilaçların kullanıma girmeleri değil elli, belki on yılı bile bulmayabilirdi.

Watson ve görüldüğü kadarıyla sunum yapanların hemen hemen tümünün yanılgısı, gelecek elli yılla ilgili kestirimlerde geride bıraktığımız elli yılda kat edilen gelişmenin ölçüt alınmış olmasıydı.
/images/100/0x0/55eaeb42f018fbb8f89f145f

Geleceğe yönelik böylesi bir bakış açısını "sezgilere dayalı doğrusal" bir yaklaşım olarak betimleyebiliriz. Bu tür bir yaklaşımda insanlar sezgilerinden yola çıkıp günümüzdeki gelişme hızının gelecekte de aynen süreceği duygusuna kapılabilirler.

Doğrusal değil üstel gelişim

Gelgelelim teknoloji tarihiyle ilgili ciddi bir değerlendirme, teknolojik değişimin doğrusal değil, üstel olduğunu ortaya koyuyor. Elektronikten biyolojiye uzanan çok çeşitli teknolojiler için, verileri farklı biçimlerde ve farklı zaman ölçeklerinde ele alabilirsiniz.

İnsanla ilgili bilgilerden ekonominin boyutuna, tüm bulgularla ilgili bir çözümlemeye gidebilirsiniz. Ama nasıl bir ölçüm yaparsanız yapın, her durumda gelişme ve ilerleme hızının üstel olarak arttığını görebilirsiniz.

Gelecekle ilgili eğilimlerin anlaşılabilmesi için katlanarak ivme kazanan bu gelişmenin de iyice kavranması gerekir. Katlamalı gelişme uzun erimde doğrusaldan çok daha farklı, çok daha çarpıcı ölçekte bir değişime neden olur.

1990’da insan genomu projesine nasıl da kuşkuyla bakıldığını bir düşünün. 1989 yılında genomun yalnızca binde biri aydınlığa kavuşmuşken, 1990’dan itibaren elde edilen genetik veriler her geçen yıl ikiye katlandı ve proje 2003 yılında tamamlandı.

Tekillik yakınımızda

Bilgi teknolojisinde her geçen gün yeni bir buluşa imza atılıyor. Dahası, tüm teknolojiler gerçekte bilgi teknolojilerine dönüşüyor. Tüm bu eğilimleri biraraya getirildiğinde, pek de uzak olmayan bir gelecekte Tekillik olarak bilinen durumla karşı karşıya kalacağımız söylenebilir.

Bu durumda, teknolojik değişimin hızı öylesine hızlı ve etkileri öylesine çarpıcı olur ki, insan yaşamı geriye dönüşü olanaksız bir biçimde dönüşüme uğrar.

Böylesine katlamalı bir gelişmeyle ilgili kanıtlar hemen hemen her fırsatta ve her yerde karşımıza çıkıyor. Ray Kurzweil’in "Singularity is Near=Tekillik Yakınımızda" adlı son kitabında iletişim, internet, beyin tarama ve biyolojik teknolojiler gibi farklı bilim dallarındaki katlamalı gelişmeleri gözler önüne seren kırkı aşkın grafiğe yer veriliyor.

Bu örnekler, genel anlamda, paradigma-değişim hızının (kabaca, teknolojik gelişme hızının) on yılda bir ikiye
/images/100/0x0/55eaeb42f018fbb8f89f1461
katlandığını gösteriyor.

Bu süreçte, özellikle bilgi teknolojisindeki hızlı gelişme dikkat çekiyor. Bu alanda değer-nitelik, dalgaboyutu, kapasite ve başkaca ölçütler açısından gücün her yıl ikiye katlandığı görülüyor. Bu, gelişmenin 10 yılda bine, 20 yılda milyona katlanacağı anlamına geliyor.

5 ana paradigma

Bilgisayar alanındaki üstel gelişme yüzyıl öncesine uzanıyor ve beş ana paradigmayı içeriyor:

ABD’de 1890 seçimlerinde kullanılan elektromanyetik hesaplama yöntemleri,

1940’ların başlarında Nazi şifrelerinin çözülmesinde kullanılan yedek-esaslı hesaplama yöntemleri,

1952 seçim sonuçlarının önceden kestirilmesine olanak veren radyo-lambalı bilgisayar sistemi,

1960’ların başlarında ilk uzay uçuşlarında kullanılan entegre devreli bilgisayarlar ve

yine 60’ların sonlarında kullanılan anaakım bilgisayar sistemleri. Bir paradigmanın eskimeye yüz tuttuğu anlaşıldığında, yeni bir paradigmanın yaratılması yönündeki baskılar da artıyordu.

Transistörlerin entegre devrelere sığdırılması paradigmasının önünde henüz bir on yıl olmasına karşın, altıncı paradigma olan üç boyutlu moleküler bilgisayarın yaratılması yönünde şimdiden korkunç bir ilerleme kat edildiği görülüyor.

Üstelik, elektronik, binlerce gelişmeden yalnızca birini oluşturuyor. Bir başka örnek verecek olursak, HIV virüsünün genetik yapısının çözülmesi 14 yılımızı alırken, SARS virüsü topu topu 31 gün içinde aydınlığa kavuştu.

Müthiş etkileşim

Bunun sonucu olarak, çeşitli bilgi teknolojilerindeki değer-nitelik ve kapasite gibi birtakım ölçüleri güvenilir bir biçimde önceden kestirebiliyoruz.

Ancak, kesin bir beklenti içine giremediğimiz konular da yok değil. Gerçekten de, güvenilir kestirimler yapma konusundaki yetersizliğimiz herhangi bir proje için söz konusu olabilir. Ancak, bilgi teknolojisinin her dalında bize sağlanan olanaklar farklı alanlara yöneltilebilir.

Bilimin başka dallarında önceden kestirilmesi olanaksız bir yığın olayın karşılıklı etkileşiminin son derece düzgün ve güvenilir sonuçlar doğurabileceğinin örneklerine sık sık tanık oluyoruz.

Söz gelimi, gazdaki bir molekülün izlediği yolu önceden kestirmek esasen olanaksız olabilir.

Ama birbirleriyle korkunç bir etkileşim içinde olan bir yığın molekülden meydana gelen gazın tümden ele alınıp, termodinamik yasalarından yola çıkılarak özellikleri konusunda güvenilir kestirimlerde bulunmak çok da güç olmayabilir.

Benzer biçimde, belli bir proje ya da şirketin nereye varacağı konusunda da bir kestirim yapmak neredeyse olanaksızdır.

Hızlanan getiriler yasası

Ancak, "hızlanan getiriler yasası" adını verebileceğimiz süreçle bir yığın karmaşık etkinliklerden oluşan bilgi teknolojisinin genel gidişatı konusunda oldukça güvenilir kestirimlerde bulunabiliriz.

Hızlanan getiriler yasası gelecek konusunda neler söylüyor? Yasaya göre, daha önce sözü edilen paradigma-değişim hızı esas alındığında 2000-2014 yılları arasında 2000 yılının hızıyla, 20. yüzyılın tümüne eşdeğerde, 20 yıllık bir ilerleme sağlanacak. Ardından aynı şeyleri yapmamız topu topu yedi yılımızı alacak.

Her şeyden önemlisi de, asıl üzerinde durulması gereken teknoloji dalı olan bilgi teknolojileri akılalmaz bir hızla gelişecek. Eninde sonunda değer taşıyan her şeyin- biyolojik yapımız, düşüncelerimiz ve düşünce süreçlerimiz, üretim ve daha nice alanın- özünü bilgi teknolojisi oluşturacak.

G devriminin ilk aşaması

Bu konuda yaygın bir görüş katlana katlana giden bu gelişme hızının belli bir sınırı olması gerektiği yönünde. Sınırlar var, ama bunlar pek de sınırlandırıcı değiller.

Bilgi süreçleri konusunda giderek ustalık kazanmamız 21. yüzyıla üç büyük teknoloji devriminin damgasını vuracağı anlamına geliyor. Şimdilerde "G" devriminin (genetik, ya da biyoteknoloji) ilk aşamalarındayız. Halihazırda elimizde olan bir teknoloji de, iletici RNA’nın engellenmesi suretiyle belli genlerin devreden çıkartılmasında kullanılan RNA müdahalesi (RNAi).

İnsan genlerinin her biri kalıtımsal olarak bizlere geçen ve biyolojik yapımızı belirleyen 23,000 minik yazılım programından bir tanesidir. Yazılım programlarının, bırakın bin yılı, birkaç yılda bir değişimden geçmediği ya da güncelleştirilmediği pek vaki değildir.

Yine de, bu genetik programlar on binlerce yıl önce, koşulların çok farklı olduğu bir dönemde evrildiler. Şu var ki, insanların çok uzun yaşamak gibi bir kaygıları yoktu.

Ancak virüslerden kaynaklanan hastalıklar, kanser ve daha başka hastalıklar belli bir aşamada genlere bağlı olduğundan, RNAi teknolojisi yeni bir çığır açacağa benziyor.

Genetik bilgiler yerli yerine oturdukça, yeni genler eklemenin yepyeni yolları da ortaya çıkıyor. Bu açıdan en başarılı yöntemlerden biri de genetik bilginin cam tüpler yoluyla eklenmesi ve böylelikle genetik bilginin uygun yere aktarılması.

Kendi genlerinizi oluşturun

Bu gerçekleşir gerçekleşmez, üzerinde değişiklikler yapılan gen tüpte üretilebilir ve hastanın kanına aktarılarak doğru dokuların içine yerleştirilebilir. Daha önce farelere uygulanan ve başarılı sonuçlar veren bu gen terapi yönteminin insanlar üzerinde de kullanılmasında herhangi bir sakınca olmadığı belirtiliyor.

Bir başka yöntem de, bireyin kendi genlerini, dokularını, hatta organlarını oluşturması.

Böylesi bir "sağaltıcı klonlama" yönteminin sağladığı en önemli yararlardan biri bu doku ve organların kendi hücrelerimizden yaratılıyor olması ve onların da bu süreçte gençleştirilmiş olmaları. Bu da, tıpta gençleştirme dalının filizlenmesi anlamına geliyor.

N- Nano teknoloji devrimi

Bir zamanlar yeni ilaçların bulunması aşırı yan etkileri olmayan maddelerin geliştirilmesiyle ilgiliydi. Bu süreç de çevremizdeki doğal kaynaklarla sınırlıydı.

Günümüzde ise, hastalıkların ve yaşlanma sürecinin ardında yatan biyokimyasal süreçler giderek aydınlığa kavuştuğundan, moleküler düzeyde belli işlevleri yerine getiren ilaçlar geliştirebiliyoruz.

Ne var ki, temelinde yatan ilkeleri giderek daha iyi kavradığımız şu günlerde, biyolojinin bizim ürettiklerimize asla uyum sağlayamayacağı da bir gerçek.

Bu da bizlere 2020’lerde olgunluğa erişecek olan "N", ya da nanoteknoloji devrimini getirecek. Nanoteknoloji, bilgi işlem yardımıyla, ucuz malzemelerden istediğimiz hemen her fiziksel ürünü oluşturmamıza olanak tanıyacak. Bu sayede biyolojinin sınırlarını aşıp, halihazırdaki "insan bedeni sürüm 1.0"in yerine, çarpıcı bir biçimde geliştirilmiş "sürüm 2.0"yi getirebileceğiz.

R-Robot’ta en büyük devrim

Ancak en büyük değişim "R", ya da robot teknolojisinde yaşanacak. Bu devrimde öncelikle insan düzeyinde bir yapay zeka hedeflenecek. Yapay zeka programları geliştikçe, 2020’lerin sonlarında insan zekasını yeniden oluşturan donanım ve yazılımlar da elimizde olacak.

Yapay zeka programları doktorlarla boy ölçüşebilecek hassasiyette elektrokardiyogramları, tıbbi görüntüleri değerlendirebiliyor; uçakları yere indiriyor; akıllı silahları hedefe yönlendiriyor; yatırım planlarını otomatik olarak uygulamaya sokuyor ve endüstriyel süreçleri kontrol ediyor. Oysa birkaç 10 yıl önce bütün bunlar proje aşamasındaydı.

Yapay zeka güçlendikçe 2020 yılına kadar insan beyninin zekasını yaratacak hem donanım hem de yazılıma sahip olabileceğiz. Bu yöntemleri geliştirerek makinelerin kapasitesini de aynı paralelde geliştirmek olası.

Nihai olarak, insanlar teknoloji ile tek vücut olacak. Bu süreç vücudumuzdaki ve beynimizdeki nanorobotlarla (nanobot) başlayacak. Nanobotlar insanların sağlığını koruyacak, sinir sisteminde sanal gerçeklik olgusunu yaratacak, internette beyinden beyine haberleşmeyi sağlayacak ve insan zekasını büyük ölçüde artıracak. Unutmamak gerekiyor ki biyolojik olmayan zeka her yıl kapasitesini ikiye katlarken, biyolojik zekamız bir ölçüde sabittir.

2030’lu yıllara geldiğimizde zekamızın biyolojik olmayan kısmı daha öne çıkacak. 2040’lı yıllarda biyolojik olmayan kısmın kapasitesi biyolojik olandan milyarlarca kez daha güçlü olacak. Ayrıca biyolojik olmayan kısım kendi tasarımına müdahale edebilecek yeteneğe sahip olacak ve kendi kendini onarabilecek ve yenileyebilecek.

Beklenen sinerji

Bu, ütopik bir görüş değil: GNR teknolojileri bu hedeflere ulaşmamızı sağlayacak. Ancak teknolojilerin beraberinde getirdiği tehlikeleri de gözardı etmemek gerekiyor. Biyo mühendislik yolu ile geliştirilen patolojik virüsler şimdiden bizimle birlikte yaşıyor.

Biyolojik olmayan nanoteknoloji tabanlı sistemlerin kendi kendini çoğaltması, spesifik riskler doğuracak. Bu tehlikelerden kurtulmanın yolu bu teknolojileri reddetmek değil. Bunların gelişmesinin önünü kesmek, insanoğlunu sahip olabileceği pek çok avantajdan mahrum bırakırken, teknolojilerin yeraltına inmesine ve tehlikelerinin daha da artırmasına yol açabilecek.

Bu görüşe karşı çıkanlar, bu dramatik değişikliklerden sonra hala insan olma özelliğimizi koruyup korumayacağımızı sorguluyor. Bu aşamada yanıtlanması gereken soru insanın nasıl tanımlanacağı ile ilgili. Kurzweil’e göre insan, sınırlarının ötesine geçme arayışlarını sürdüren ve bunu başaran bir türdür. Ufkumuzu genişletme becerimiz lineer değil, üstel bir gelişme izlediği için, önümüzde sürekli olarak ivmesini artıran bir değişim süreci uzanıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!