İnsana önem vermeyince...

Pamukova’daki kazanın temelinde, toplum olarak insan’a yeterince önem vermemek hastalığımız yatıyor.

Boş yere sorumlu aramayalım.

Makinistin hızlı gidip gitmediğini veya rayların eski olup olmadığını anladığımızda ne olacak?

Hiçbir şey.

Makinist, TCDD yolları Genel Müdürü ve Ulaştırma bakanının sorumluluklarını öğreneceğiz.

Sorumluyu bulduk mu, iş bitecek.

Yine eski tas eski hamam.

Oysa temel sorun, toplum olarak insan hayatına önem verip vermememizle ilgili. İnsanına önem veren toplum fertleri başka türlü hareket ederler.

Makinist hızını farklı uygular.

Genel müdür veya siyasi otorite daha ince hesaplar yapar.

Doğrudur, dünya’nın her yerinde bu tip kazalar yaşanır. Ancak kazaların nedenleri gelişmiş ülkelerle, az gelişmiş ülkeler arasında değişir.

İnsanına önem veren ülkelerin döşedikleri raylar farklıdır. Makinistlerini farklı eğitir. Güvenlik önlemlerini farklı alır.

Bizim gibi ülkelerde ise,”şimdilik bu şekilde idare edelim, sonra bakarız” diye yola çıkılır ve böyle sonuçlarla karşılaşılır.

Olan, hayatını bir hiç uğruna kaybedenlere olur.

* * *

PARİS B.ELÇİLİĞİ TEBRİK EDİLMELİ...

Dışişleri Bakanı Gül, ekibiyle gurur duymalı.

Hele Paris Büyükelçiliği, tüm kadrosuyla nefis bir iş çıkarttılar.

Müsaade edin bu değerlendirmeyi ben yapayım. Zira 40 yıllık meslek hayatım bu tip ziyaretleri bir muhabir olarak izlemekle geçti.

Büyükelçi Uluç Özülker’in kaptanlığında, basın ile ilişkilerden turizmcilerine, çeşitli Fransız kentlerindeki başkonsoloslarından Büyükelçiliğin diğer ekiplerine kadar dört dörtlük bir ziyaret örgütlemişler.

Hiçbir şey aksamadı.

Bugünün dünyasında hiçbir şeyin aksamaması son derece önemli bir şeydir.

Büyükelçi Özülker, orkestra şefliğini son derece başarılı şekilde gerçekleştirdi. Ne yazık ki, bu yıl sonunda- dışişleri bakanlığının bir uygulaması nedeniyle- geri alınacak.

Herşeyin yolunda gitmesinin dışında, Özülker basına bilgi verilmesinden tutun, Fransızlara doğruların anlatılmasına kadar her konuda başarılı bir sınav verdi. Üstelik, öylesine deneyimli bir Büyükelçi ki, sınav vermeye ihtiyacı dahi yok.

Eminim Dışişleri Bakanlığından kimse telefonu açıp “yahu, teşekkür ederiz. Çok iyi bir iş başardınız “ demeyecektir. Hele iki yüze yakın Türk heyetinden kimseler -başbakan dahil- arayıp bir teşekkür dahi etmemiştir.

Ben hiç değilse meslekdaşlarım adına, Büyükelçi başta bize yardımcı olan Paris’teki ekibe, Ankara’daki Başbakanlık basın merkezinden gelip en nankör işleri güler yüzle yapan genç ekibe ben teşekkür edeyim...

TURKISH MARITIME TÜRK İŞİ

CNN TÜRK haber koordinatörü Çiğdem Anat yorgunluğunu çıkarabilmek için büyük bir heyecanla tatile gitti. Rüyası eşiyle birlikte Ege’de gemi gezisi yapmaktı. Ancak pişman oldu. Bakın başından neler geçmiş:

“ Denizcilik İşletmelerinin Samsun gemisi ile 4 Yunan adasına yapılan geziyi Miltur ve Asya tur organize etti. Gazete ilanlarında tam pansiyon kişi başı 350 Euro ödemek yeterliydi. Gerçek fiyatsa 600 Euro.

Yılboyu tatil parası biriktirenler, emeklilik ücreti alanlar, işlerinden çok yorulanlar üç yerine altı veririz penceresi olan kamarada gideriz diye fazla ödemeye razı oldular. Güzergah Mykonos, Santorini, Rodos ve Kos idi. Ancak rota gemi yola çıkmadan üç gün önce değiştirildi. Tur şirketleri yolculara yeni rotayı bildirdi. İlk gidilecek ada Kos’tu. Gemi İzmir limanından kalktı, 12 saat sonra Kos’a vardı. Kos’ta hava berraktı, deniz sakindi ama fırtına gemide koptu. 280 yolcu 30 saat gemide mahsur kaldı. Kos limanı gemiyi sabahtan akşama kadar bekletti. Yolcuların adaya inmesine izin vermedi. Kaptan denizcilik işletmelerinin hiçbir kusuru yok diyor, tur şirketleri hiçbir sorumluluk kabul etmiyor, yolcular kimi suçlayacaklarını bilmiyordu. Herkes suçlunun Yunan makamları olduğuna hükmediyordu.”Türkiye’yi AB’ne almazlar, Yunanlılar Türkleri istemiyorlar, Türkleri adaya bile sokmuyorlar. Yunanlıların gerçek yüzü bu vs..” yorumları saatler boyu yapıldı. Cep telefonları gün boyu susmadı. Televizyonlara haber verildi. Ulaştırma ve Dışişleri bakanlığı devreye girdi, Yunanistan büyükelçiliği ve Atina arandı. Türkiye’nin Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ayaklandı. Yunanistan’dan cevap istendi.

Yunanistan’dan Türk bakanlıklarına cevap geldi “Denizcilik İşletmeleri rota değişikliğini Yunan adalarına bildirmemiştir, Samsun gemisinin ilk gideceği liman Kos değil Mykonos’tur”. Yanlışı yapan açıkça Denizcilik İşletmeleriydi. Ama kaptan sorumluluk kabul etmemekte kararlıydı. Kendisini suçlayan yolculara “apoletlerimi çıkarırım, gününüzü gösteririm” diyecek kadar kendinden emindi. Kaptanlığından çok kendi ifadesiyle sanatçı kişiliğini öne çıkaran kaptan aslında yola çıkar çıkmaz kendini bütün yolculara tanıtmıştı. Piyano eşliğinde şarkılar söyleyip, sirtaki oynamıştı. Herkes memnunda ancak bu arada Kos limanından izin almak da unutulmuştu. Türk işi ısrar, “hadi Yannis, yap bir kıyak” samimiyeti sonuç vermemişti.

Gemi Kos’tan gemir almak ve ilk güzergahı takip ederek Mykonos’a gitmek zorunda kaldı. 30 saat sonra yolcular gece 1.30’da Yunan adasına adım attı.

Yolcular aslında Deniz İşletmesini ve tur şirketlerini suçlarken, kaptan yolcularla küstü. Yemek zamanı kaptanın anonsu yerine “Üsküdar’a giderken, aldı da bir yağmur” şarkısı çalınarak bildirildi.

Gezi yolculara sorulmadan, turu tamamlamak için bir gün uzatıldı.

Yolcuların “4 ada yerine 3 ada gezdik” gerekçesiyle paralarının bir kısmını geri istemelerini engellemek için bulunan yol buydu.
Uçak rezervasyonları olanların, işine yetişeceklerin itirazlarını kimse duymadı. Tur görevlileri yolcularla yüzyüze gelmemek için geminin hangi köşesine kendilerini atacaklarını bilemediler. Yolcular zararlarının tazmini için dilekçeler yazdı. Bir gezi mahkeme kapısına geldi, dayandı. Nedeni ise çok basit, “Nasıl olsa limandan izin alırız, bizim Niko, bizim Yorgo” anlayışı.

Oysa komşu muhabbeti sadece rakılar, uzolar içilirken, musakkalar- dolmalar yenirken geçerli. İşe gelince hiçbir Avrupa ülkesi komşu muhabbetine bakmıyor.”

GEMİ PERSONELİ

Ahçı : Mükemmel
Servis : Beş yıldızlı otel personeli. Garsonlar işlerini çok özenerek, önemseyerek yapıyor.
Yemek : Çeşit bol, lezzetli, dakik

GEMİ KAMARALARI

Kamaralar : Dar, köhne
Tuvaletler : İki günde bir tamir görüyor.
Şezlonglar : Hiç yıkanmıyor, kirli.
Havuz : Sadace küçük balıkların yüzebileceği büyüklükte.

GEMİNİN ROTASI

Mykonos- Santorini- Rodos-Kos

GEMİNİN ROTASI

14 Temmuz- 20 Temmuz

POPE’LARIN TÜRKİYESİ DAHA SAĞLIKLI...

Pope ailesi yaklaşık 17 yıldır Türkiye’de yaşıyorlar.

Nicole Pope Fransız Le Monde’un, eski eşi Hugh Pope ise The Wall Street Journal’ın muhabiri olarak çalışırlar. Genelde yabancı muhabirlere özgü hastalıklardan hiçbirine tutulmamışlardır. Yani son derece mütevazi, gelişmeleri tarafsız bir görüşle inceleyen, sağlam ve sağlıklı teşhisleri olan gözetecilerdir. Ne zaman görüşsem yeni bir şeyler örendiğim nadir meslekdaşlarımdandırlar.

Bin süre önce yazdıkları “Peçesiz Türkiye” adlı kitapları, şimdi Türkçeye tercüme edildi ve “Çıplak Türkiye” adıyla piyasaya çıktı.

Türkiye hakkında son derece doğru saptamaları var. Eğer yabancı gözüyle ülkemizin nasıl göründüğünü merak ediyorsanız, “Çıplak Türkiye’yi” okuyun. Eğer yabancı dostlarınıza ülkenizi tanıtmak, hiç değilse yanlış izlenimleri silmek istiyorsanız, o zaman “Peçesiz Türkiye” satın alıp yollayın.
* * *

KAYA KÖYÜ KİTABI GELİYOR

“ Kaptan Corelli’nin Mandolini” adlı kitabı hatırlayacaksınız. Louis de Bernieres İkinci Dünya Savaşı sırasında bir Yunan adasında işgalci İtalyan subayı ile Yunanlı kız arasında geçen bir aşk hikayesini yazmış, aynı adlı filmde Nicolas Cage ve Penelope Cruz oynamıştı.

Kitap çıktığında best-seller olmuş, yazarını bir anda “en çok satan yazarlar” listesine sokmuştu. Olayın geçtiği Kefalonya adası ise turist akınına uğramıştı. Ada hala dolup taşıyor.

Louis de Bernieres şimdi de “Kanatsız Kuşlar” adlı bir kitap çıkardı. Kitabın geçtiği yer Fethiye yakınındaki Kaya, yani Levissi köyü. Kitabın anlattığı olay 1923’lerdeki Türk-Yunan mübadelesi. O yıllarda Kaya köyünden 6000 kişi yüzlerce yıldır oturdukları evlerinden çıkarılıp Yunanistan’a yollanmışlar. Kimi Yunanistan’ı ilk defa görmüş, kimi intihar etmiş, kimi yeni bir hayat kurmuş.

İşte De Bernieres’in bu yaz da “Best-seller” olacağına kesin gözle bakılan kitabı bunları anlatıyor.

Sunday Times’ın muhabiri Jeremy Seal gidip Kaya köyünü gezmiş ve turizm yönünden içler acısı halini anlatmış.

Şimdi yeni bir “Midnight Express” olayı mı karşımızda bilmiyorum çünkü kitabı henüz almadım. Ancak acaba birşeyler yapıyormuyuz diye de çok merak ediyorum.

De Bernieres “Kaya köyü ile ilgili olarak kaybolanlar için bir anıt, yeniden elde edilebilecek şey için bir sembol” olmasını dilemiş. Bakalım göreceğiz. Bizim kaybolan turizm hayallerimiz için bir anıt olmasında...

TÜRKİYE HELİKOPTER FACİASINI AFFETTİRDİ

Bilmem hatırlayacak mısınız ?

2000-2001 döneminde Türkiye, uzunca süredir gündemde tuttuğu helikopter ihalesinden birden bire Fransayı kulağından çıkartıp atıverdi. Oysa o ana kadar Başkan Chirac’a sözler verilmiş, sırtı sıvanmış ve Fransanın şansı olduğu belirtilmişti.

Chirac için bu ihale bir prestij konusuydu. Türkiye ile yakınlaşma politikasının nasıl olumlu bir sonuç vereceğini göstermeye hazırlanıyordu.

Sonra birgün- Chirac’a daha önceden haber vermeden, gerekçelerini anlatmadan- Fransa birden bire ihalenin son aşamasına girecek ülkeler listesinden çıkarılıverdi.

Paris şoka uğradı.

Hiçbir açıklama olmadan, kıçına tekme vuruldu.

Tam hatırlayamıyorum, ya bir Ermeni yasası veya başka bir nedenle, Ankara kızmış ve “şu Fransızları cezalandıralım “ kararı almıştı.

Ancak bu karar, Chirac ile Ankara arasındaki tüm köprülerin atılmasıyla sonuçlandı. Ogün bugündür, Fransız Cumhurbaşkanı Türkiye’ye soğuk bakar oldu. Türkiye’yi yönetenlere güveni kayboldu. Bunu da çok açıkça söyledi.

Bu gezi, işte 14 yıl önceki bir gafı affettirdi.

Gaf derken, helikopter ihalesinin Fransaya verilmesinden söz etmiyorum. Ekonomik ve siyasi çıkarlar nereyi gösteriyorsa, o ülke seçersiniz. Ancak biraz inceliğiniz ve aklınız varsa, dostlarınızı önceden haberdar eder, kalplerini alırsınız.

Ancak biz nedense, oduncu gibi, kırıp dökmeyi severiz.

BİZİM İÇİN, ZARF İYİ OLSUN , GERİSİ ÖNEMSİZDİR

İşin gösterişine öylesine meraklıyız, zarf’a öylesine önem veriyoruz ki, hayretler ediyorum. Üstelikte, buna önem veren kişilerin son derece akıllı uslu insanlar olmaları beni şaşırtıyor.

Olacak şey değil.

Eğer Başbakanınıza son model gıcır gıcır bir limuzin veriliyor, ancak kapalı kapılar ardında yerden yere vurulsa dahi, hiç önemli değil.

Varsın olsun.

Aynı durumla, Başbakanın Paris gezisi sırasında karşılaştık.

Genelde manşetlere çıkan haberleri mutlaka görmüş, TV’lerde söylenenleri dinlemişsinizdir. Hiç abartmıyorum, yüzde 70’i yanlış, abartılı ve işin zarfıyla ilgiliydi. İşin içine girebilen meslekdaşlarım- ne yazık ki- iki elin parmağını geçmiyordu.

Zarf iyi olsun da, gerisini boşverin ...

GÜREL NEDEN ECEVİTLERE KIZGIN?

Bir zamanlar yere göğe konulmazlardı. Hatta, Ecevitler tarafından dışişleri bakanı yapıldığı zaman, Bülent beyin en gözde adamı olarak nitelenmişti.

Şükrü Sina Gürel şimdilerde Ecevit’lere ateş püskürüyor. Eskiden Rahşan hanımın önünde el pençe divan duranlar şimdi ayaklanmış durumdalar

Nedeni basit...

Ecevit’ler DSP’ye başka bir lider adayı seçtiler. Aday olamayan eski Rahşan’cılar ve Ecevit’çiler şu sıralarda fena halde kızgınlar. Şükrü Sina Gürel, Rahşan hanımla bu işin yürümeyeceğini ve seçildiği taktirde teşkilatın başından alacağını (!) söylüyor.

Şu siyaset dünyasını bir türlü anlayamayacağız... Galiba Ecevit’ler, seçtikleri lider adayı konusunda en doğrusunu yaptılar...

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Yazarın Tüm Yazıları