İnsan ömrünün üst sınırı var mı?

Güncelleme Tarihi:

İnsan ömrünün üst sınırı var mı
Oluşturulma Tarihi: Mart 18, 2004 22:32

Bazı bilim adamlarına göre bugün doğan çocuklar 150 yaşına kadar yaşayabilir, bazıları ise uzun yaşamın üst sınırının olmadığı kanısında. Yaşam süresi, her 10 yılda çok düzenli olarak 2 yıl uzuyor. Buna gore 2150 yılında ortalama yaşam süresi 122.5 olacak ve 150 yaşına ulaşmış insanlar normal karşılanacak.

ABD'de bugün 100 yaşının üzerinde 40.000 insan var. Oysa bu sayı 1950'lerde 2.300 civarındaydı. Almanya, Rostock'taki Max Planck Demografik Araştırma Enstitüsü'nden James Vaupel, yüz yaşındaki insan sayısının sanayileşmiş ülkelerde her 10 yılda bir ikiye katlanacağını ileri sürüyor.

Vaupel’a gore, 1880 yılından sonra sanayileşmiş ülkelerde maksimum yaşam süresi, her 10 yılda 2 yıl uzuyor. Bu eğilim sürerse, sanayileşmiş ülkelerde 2150 yılında ortalama yaşam süresi 122.5 olacak ve 150 yaşına ulaşmış insanlar normal karşılanacak.

Yine de Illinois Üniversitesi'nden biyodemograf Jay Olshansky, biraz şüpheci.

1900 ile 1950 yılları arasında sağlık hizmetlerinde görülen iyileşme, buzdolabı kullanımının yaygınlaşması, kanalizasyon sistemlerinin modernizasyonu, çalışma koşullarının düzeltilmesi insan ömrünün uzamasında önemli rol oynadı.

Bulaşıcı ve parazitik hastalıkların azalması da çocuk ve bebek ölümlerinde büyük düşüşe yol açtı.

Olshansky, 1950'li yıllarda bu gidişatın tersine döndüğünü görüşünde. Sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması yaşlıların daha uzun yaşamasını sağladı. Başta kalp hastalıkları olmak üzere yaşlıları hedef alan pek çok hastalığın tedavisinde yaşanan gelişmeler, halen hayatta olan yaşlıların yaşamını ancak birkaç yıl veya birkaç ay uzatabildi.

Diyor ki: Sadece geriatrik hastalıkların önlenmesiyle insan ömrü ortalama 85 yılın üzerine çıkamayacak. Ama maksimum insan ömrü gelecekte büyük bir olasılıkla artacak. Bir insanın 130 yaşına ulaşması beklenebilir. Ancak bunun üzerine bir 20 yıl daha eklemek ulaşılması güç bir hedef.

Tabi Alman bilim insanı Vaupel farkıl görüşte: Eğer insan ömrü maksimum seviyeye ulaşmak üzereyse, insan ömründeki rekor düzeydeki artışın yavaşlamış olması gerekiyor. Oysa böyle bir durum söz konusu değil, diyor.

Doğal ölüm ne demek?

Yaşlanma sürecindeki eğilimleri belirlerken, istatistikler yanıltıcı olabiliyor. Yaşlılığın insanları niçin ve nasıl öldürdüğünü açıklayabilecek bir model bulmak gerekli. Bu model, ‘doğal nedenlere bağlı ölüm’ün ne anlama geldiğini açıklamalı. Bilim insanları 30 yaşından sonra vücut sağlığımızın niçin yavaş yavaş gerilemeye başladığını hala açıklayamıyor. Hatta, bir süreç olarak yaşlanma ile yaşlılara özgü hastalıklar arasındaki fark bile bilinmiyor.

Genel Kabul gören görüş, insan ömrünün uzamasındaki en önemli etmenin, hastalıkların çaresinin bulunması değil, yaşlanma hızının azalması olduğunu kabul ediyor.

Michigan Üniversitesi'nden biyogerontolog Richard Miller, 50 yaşındaki bir kadının kanser, kalp krizi, inme ve şeker hastalığının tedavisinin bulunması durumunda, 95 yaşına kadar yaşayabileceğini söylüyor.

Ancak kemirgenler üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara gore, aynı kadın, eğer yaşlanma hızı engellenebilirse, 115 yaşına kadar yaşıyabilir.

Yavaşlatılan yaşlanma

Laboratuvar çalışmalarına göre yaşlanma yavaşlatılabilir. Fare, meyve sineği, maya hücresi ve nematod denilen minik solucanlar üzerinde yapılan araştırmalar, çevresel değişikliklerin yaşam süresini dramatik ölçüde artırdığını gösteriyor.

Sözgelimi, çok düşük kalorili yiyeceklerle beslenen farelerin ömrü yüzde 40 oranında uzadı.

Soğutulmuş ortamlarda tutulan meyve sineklerinin normal sıcaklıkta yaşayan sineklerden 6 kat daha uzun ömürlü olduğu görüldü.

Kısırlaştırılmış kedi, köpek hatta insanların ortalamaya göre daha uzun ömürlü oldukları biliniyor.

Bütün bu deneylerde göze çarpan en önemli nokta, ilave yılların son derece sağlıklı geçmesi.

Hayvanlar üzerindeki araştırmalarda, yaşam süresini uzatan en az bir düzine gen saptandı. Sözgelimi, solucandaki tek bir mutasyon, yaşam süresini 6 kat artırabiliyor. Bu araştırmada söz konusu olan genler, enerji tüketimi, büyüme hızı ve hücre bölünmesi gibi fizyolojik süreçleri kontrol eden proteinlerden sorumlu.

Bazı genler kritik proteinlerin stresten zarar görmesini engelleyebiliyor. Bilim adamları orta şiddette seyreden kronik stresin -düşük kalorili yiyecekler ve soğuk oda gibi- yaşamı uzatan genleri tetiklediğini düşünüyor.

Ancak genetikçilere göre yaşamı uzatan tek bir genin yok.

İnsanların 150 yaşına kadar yaşamasının mümkün olmadığı görüşüne katılmayan bir çok bilim insanı, insan yaşamının bir üst sınırı olmadığını, insanların ölüm tarihini belirleyen fizyolojik etmenlerin olmadığını; büyümeyi, metabolizmayı ve üremeyi düzenleyen genlerden farklı olarak, yaşama son noktayı koyan genlerin bulunmadığını düşünüyor.

Yaşam hızı teorisi

Doğa, yaşlanmanın önceden tayin edilmiş bir süreci izlemediği, oldukça esnek bir yapı sergilediği yolunda somut kanıtlar içerir. Bu kanıtlar özellikle türlerin karşılaştırılması sonucu elde edilir. Bir meyve sineği üç hafta, fare üç yıl, diken kozalaklı çam 4.000 yıl yaşar. Ve bu türlerin hepsinde benzer bir hücresel süreç egemendir.

‘‘Yaşam süreleri türden türe niçin bu kadar fark ediyor?''

Çok sayıda görüşten biri, 100 yıl önce öne sürülen yaşam hızı ile ilgili olan teori. Buna gore, hayvanın metabolizma hızı, ömrünü de belirliyor. Dolayısıyla kaplumbağalar gibi soğuk kanlı hayvanlar tavşanlar gibi sıcak kanlı hayvanlardan daha uzun yaşar. Ayrıca vücut boyutları da yaşam süresinde belirleyici. Büyük hayvanların metabolizmaları daha yavaş olduğu için küçük hayvanlardan daha uzun ömürlüdürler.

Yaşam hızı kuramı, bazı çok basit gibi görünen çıkarımlara zemin hazırlıyor. Sözgelimi bu kuramdan yola çıkarak memeli türlerinin hepsinin yaşamları süresince aynı sayıda kalp atışına sahip oldukları öne sürülür. Bu görüşü destekleyen bazı kanıtlar da yok değil.

Ancak yaşam hızı kuramının bazı organizmalarda geçerli değil. Sözgelimi kuşların metabolizmaları aynı boydaki memelilerden iki misli hızlı olmasına karşın, daha uzun yaşarlar. Papağanlar fillerden daha uzun ömürlü.

Bir tür Kuzey Amerikan yarasası, farenin yarı boyutlarında olmasına karşın, vahşi doğada 30 yıl yaşar. Oysa kedi büyüklüğündeki opossum (Kuzey Amerika'ya mahsus memeli bir hayvan) iki yıl yaşar.

Bir diğer istisna da insandır. İnsanlar boyutları ve metabolik hızlarına göre yaşamaları gerekenden 4 misli uzun yaşar.

Üreme ve yaşam süresi

1950'li yıllarda, Nobel ödüllü İngiliz bilimci Peter Medawar, ölüm ve hastalıkların doğal seleksiyon tarafından önlendiğini ve geciktirildiğini ileri sürüyordu. Bu görüşe göre bütün canlılar üremeyi başarıncaya kadar hayatta kalmalıdır.

Doğal seleksiyon, organizmanın üreme çağına ulaşmasını sağlayan tüm özellikleri destekler ve korumaya alır. Bu özellikler: DNA onarımını sağlayan mekanizma, sağlam bir bağışıklık sistemi, iyi bir görüş, kuvvetli kemikler ve hızlı düşünme gibi niteliklerdir.

Bu kuramın olumsuz yönü, organizmanın üreme işlevini bitirdikten sonra yaşamasına gerek kalmamasıdır. İnsanlarda kanser, kalp hastalıkları, inme, arterit, katarakt, Alzheimer hastalığı ve yaşlılıkta görülen diğer hastalıkların engellenmesi konusunda, herhangi bir evrimsel fayda yok, çünkü bu hastalıklar genellikle organizma üreme görevini başarıyla tamamladıktan sonra ortaya çıkar.

Bilimsel araştırmalar yaşam süresi ve üreme arasında, memeli ve kuş cinsinde, çok yakın bir ilişki olduğunu gösteriyor. Genel olarak organizma cinsel olgunluğa ne kadar erken erişirse o kadar çabuk ölür.

Dış etmenler ve yaşam süresi

Kazalar, hava koşulları, yiyecek kıtlığı gibi tehlikelerle dolu bir ortamda yaşayan organizmalar, güvenli ortamlarda yaşayan organizmalara göre daha çabuk gelişip, çok sayıda doğum yapıp, genç yaşta ölüyor. Fareler bir baykuşa yem olmadan bir iki ay yaşadılarsa kendilerini şanslı sayabilir. Kuşlar ve kanatlı memeliler uçabildikleri için tehlikelerden kaçabilir.

İnsanlar, şempanzelerle yüzde 99 oranında aynı genetik yapıya sahip olmakla birlikte iki misli uzun yaşar. Burada anahtar kavram insanların sosyal sistemleridir. İnsanlar çevrelerini bir ölçüye kadar kontrol altına alabilir.

Uygarlığın hedeflerinden biri de yaşamı daha güvenli bir hale getirmek olduğuna göre, uzun yaşam trendi bu şekilde devam edecek. Zaman içinde uzun yaşam insan DNA'sına kazınacak. Sonuçta kültür biyolojik kaderi belirleyecek.

Bundan sonraki 20 ile 30 kuşak sonra evrim insanın yaşlanma sürecini ortalama yüzde 25 oranında yavaşlatacak. Bu hedefi sağlayacak tek etmen evrim değil, tıp bilimi de yaşlanmayı yavaşlatacak.

Kalıtsal faktörlerin gücü

Boston Üniversitesi'nden geriatri uzmanı Tom Perls, yaşlanma konusundaki araştırmalarını 100 yaşının üzerindeki nüfus üzerinde gerçekleştirdi. DİSCOVER’dan (11/03)özetlediğimiz bu yazıda,elde ettiği bilgileri Perls şöyle özetliyor:

‘Bazı yaşlılar sağlıklı yaşamın tam karşıtı bir yaşam tarzı sürdürmelerine karşın 100 yaşına erişme şansını yakalıyor. Öncelikle genetik yapıları bütün bu olumsuzluklarla başedebilecek kadar güçlü. Bu noktada üzerinde durmamız gereken, genetik yapılarının bunu nasıl başardığını araştırmak. Ayrıca uzun yaşamda şansın da çok önemli bir rol oynadığını kabul etmek gerekiyor. Uzun yaşam, çok sayıda kaza ve felaket riski anlamına da gelir. Dolayısıyla uzun yaşam yalnızca genetik yapı ve sağlıklı bir çevreye değil şansa da bağlıdır. Kaldı ki 100 yaşına gelen birinin hayatında şansın çok büyük bir yeri olduğunu kabul etmek gerekiyor’.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!